Gözlerim korkuyla açılmıştı. Hoseok yavaşça dudaklarımdann ayrıldığında, daha sakindi. Benim kadar korktuğunu sanmıyordum. Hiçbir şey olmamış gibi yatmaya devam etti. Ondan güç alarak ben de hareket etmedim.
O şekilde bir süre durduktan sonra uyuyakalmıştık. Gece bizi duyan kimdi hiç bilmiyorduk. Bizim bu tavrımız belki ona yanıldığını düşündürecekti.
Anında aklıma dolanlarla yerimden fırladım. "Benim çiçek demetim nerede?!"
Bağırışımla öznce Taehyung uyandı, ardından Yoongi. İkisinin de bilmediği belliydi. Hemen Hoseok'a döndüm. Omuzunu dürtmeye başladım. "Uyan, çiçeklerim nerede?"
Gözlerini açmadan, kaşlarını çattı ve diğee tarafa döndü. "Hoseok hyung!" Seslenmemle birlikte garip bir hızla uzandığı yerden kalkıp oturarak bana döndü.
"Ne!?"
Bana ilk defa bu kadar sinirli bakıyordu ve sesini de yükseltmişti...
"H-hiç..."
Ellerimi kucağımda birleştirip diğerlerini izlemeye başladım. Onlar da şaşkındı. Bunca zaman Hoseok hyung'un bana karşı ne kadar iyi olduğunu biliyor olmalılardı.
Hoseok ayağa kalkıp sandalyeye geçti. "Burası daha da rahat ya, gece boyunca Jimin orama vurdu, burama vurdu. Canım yandı!"
Biraz deli uyurdum, o konuda haklıydı. "Özür dilerim..."
Taehyung kollarını arkamdan belime sardı ve güldü. "Bir ara bana da tekme attı. Ama mühim değil."
Sevgilim bile bana katlanamazken, arkadaşım yapıyordu bunu. Öfkeli bakışlarımı Hoseok'a çevirdim. Eğer okuyabilirse, en kısa zamanda özür dilemesi gerektiğini anlardı.
Jungkook'un gülüşünü duyunca hemen Taehyung'un kollarından ayrılıp, ayağa kalktım. "Ben de dün bir iki ses duydum Hoseok hyung'dan. Adam acıdan uyuyamamış ki."
Şu an belliydi bizi duyanın kim olduğu ve bunu başka şeye yorumlamıştı, değil mi?
Ayakta beklemeyi kesip yatağının yanına gittim. "Gece neden uyanıktın? Bir yerin mi acıyordu? Yatak mı rahat değildi?"
Üzerine eğilip, elimi alnına değdirdim, ateşi var mı kontrol ettim. Garip bir şekilde her şey iyi ilerliyordu. Gülerek geri çekildiğimde, odasının kapısı açıldı. Annesi elinde paketlerle içeri girdi. Yerdeki yatakları görünce kadın kahkaha atmaya başladı. Önce utansam da, Jungkook'un gülüşünü görünce ortama şükrettim.
Annesi elindeki paketleri kenara koyup yatağın yanına geldi. "İyi misin oğlum?"
Herkes odayı yavaş yavaş terk ederken, ben gitmek istemiyordum. Son olarak da Hoseok odadan ayrılınca, onun kalktığı sandalyeyi gösterip, Jungkook'un annesine oturmasını söyledim. "Yok canım, gideceğim şimdi. Eşya getirdim, birkaç gerekli şey. Zaten yakında çıkarmışız."
Jungkook'un eşyalarını alıp yanı başına koydum. Hemşire o sırada içeriye girip yemekleri bıraktı. Jungkook için zor olmalıydı. Hastane yemekleri yani.
"Ben gidiyorum, size iyi günler çocuklar."
El sallayan kadına sadece başımla selam verdim ve yemeklerin olduğu tepsiyi elime aldım. "Hadi ye sen bunları, biz de yemek alalım."
Dudaklarını büzüp ofladı, mecbur yiyecekti. Saçlarını okşayıp odadan çıktım. Bizimkiler kapıda sıralanmış muhabbet ediyorlardı.
"Hadi yemek yiyelim. Jungkook yiyor."
Taehyung içeriye bakıp bana döndü. "Biri kalsa yanında daha iyi olmaz mı?"
Haklıydı ama odaya yemek sokmamıza izin vermezlerdi ki, taksit taksit gidip yemek de can sıkardı.
"Biz yiyelim Namjoon ile , sonra siz inin."
Hoseok'un dediğini herkes onaylayınca bir şey diyemedim. Ama çok açtım ben... Duramazdım ki.
"Bir şeyin mi var Jimin?"
Söylese miydim? Aç ölmekten iyidir!
"Yoongi hyung, ben azıcık , fazla , biraz açım da... Dayanamam."
Güldükleri için daha çok utandığımı hissettim. Hoseok ayısı da hiç gel sevgilim seninle hastanede romantik olmayan bir yemek yiyelim de demiyordu.
Bu herif çok öküzdü.
"Tamam sen de gel, ikisi dursun."
Ah be Namjoon'um, sen de olmasan... Ellerimi çırpıp Namjoon'un koluna girdim. "Hadi yiyelim hemen."
Araştıra araştıra koridorda ilerlerken Namjoom hyung bizden ayrılıp beklememizi söyledi. Tuvaletlerin olduğu yere girdiğinde bir an ben de tuvaletim olduğunu hissettim..."Jimin," hemen ona döndüm. Ne diyecekti acaba? Odun! "Sana kızmak istemedim, rol yaptım orada. Akşamki şeyi yanlış anlamasınlar diye." Yanıma gelip saçlarımı kulağımın arkasına atmaya çalıştı, çalıştı çünkü ense ve kulak çevrem kazılıydı. Bu adam kördü de galiba.
"Tamam Hoseok, sorun yok." Kollarımı göğsümde kilitleyip yanaklarımı şişirdim. Triplere hiç gelemezdi. İki aylık ilişkimiz ve öncesine dayanan flört dönemimde bunu anlamıştım. Tripten kaçınırdı.
"Yapma böyle çiçeğim." Ellerini belime sardığında birkaç adım geri çekildim. "Ortalık yerde sırnaşmasana."
Derin bir nefes aldı , şişen damarlarını gördüm o an... Tanrı'm...
"Hadi gidelim." Namjoon hyung'un sesiyle girdiğim transtan çıkıp ilerlemeye başladım. Hoseok kıpkırmızı olmuştu. Telefonumu çıkarıp mesaj atmak için hazırlandığımda yemekhaneye gelmiştik. Oflayarak zaten uzun olmayan sıraya girdim. Arkamda Hoseok vardı ve bedeni bedenime bir şekilde değiyordu.
Namjoon hyung çoktan tabaklarını doldurmuş, masaya geçmişti. Biz hâlâ dikiliyor menüye bakıyorduk. "Ne yiyeceksin?" Omuzumdan bana doğru eğildiğinde anlık bir titreme yaşadım. Elini de omuzuma koyup destek aldı. "Et yiyelim, sonra şu yemek çok güzel duruyor."
Tamam diye mırıldanıp , o ne aldıysa aynısını alıp masaya geçtiö. Bu adama ne kadar kızsam da , seviyordum işte. İlk günki gibi hem de...