p a r d o n | 1

12 1 0
                                    

Kafam yerinde değildi, biraz daha kalsaydım beynim kulaklarımdan akacaktı. Yorgundum. Babamı özlemiştim. Dersler son zamanlarda ağır gelmeye başlamıştı.

Hey dur! Bunlar olmaz...

İç sesime hak verirken eş zamanlı olarak da burnumu çektim. Ardından klasik ama etkili bahaneyi söyledim..

- H-hocam ş-şey özel durum.

- Tamam kızım fakat dersten habersiz çıkman çok büyük bir hata. Lütfen teneffüste git ve öğretmeninden özür dile.

- T-tabi.

Derken de bir yandan sakinleşmeye, öbür yandan da benden bağımsız akan burnumu silmeye çalışıyordum.
Rehber öğretmenimiz oldukça anlayışlı bir kadındı ve çocuklarla ilgilenmeyi çok severdi. Felsefeci Yeliz'in beni rehberlik odasına bırakması baya garipti. Normalde olsa gözümün yaşına bakmaz müdür odasına gönderirdi.
Kendimle girdiğim derin münakaşadan sonra Ebru Hoca'nın kendine has tok sesiyle tekrar rehberlik odasında, o büyük ama dünyadaki en rahat yer olduğuna dair iddiaya bile girebileceğim koltukta olduğumu farkettim.

- Evet şimdi doğru sınıfa, önce bir yüzünü yıka istersen. Anneni de arayalım. Ister misin?

- HAYIR!

- T-tamam. Aramam.

- Yani hocam şey aramasanız olur mu? Annem nasıl tepki verir kestiremiyorum. Onu üzmek istemem.

- Pekâlâ. Iyi günler Küçük Hanım.
- Iyi günler hocam.

Kapıyı kapattım ve koşmaya başladım, okuldan çıkmak için acele etmem lazımdı. Birazdan zil çalardı ve bir de kaçarken yakalanmak isteyeceğim en son şey bile değildi.

- Hay lanet şey tam vaktini buldun! Kim ki bu münasebetsiz!

Kendi kendine konuşmayı kes ve gelen mesaja bak Taşkafa!

Onca şeyin üstüne bir de iç sesimden azar işitiyordum. Haklıydı bir an önce gelen mesaja bakmalıyım. Diye düşünürken çoktan okuldan çıkmıştım...

pardon? | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin