TESADÜF | 3

55 21 8
                                    

"Aldığımız her nefes bizi sürekli etkisi altında olduğumuz ölüme doğru çeker… Nihai olarak zafer ölümün olacaktır, çünkü doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz olmuştur ve avını yutmadan önce onunla yalnızca kısa bir süre için oynar. Bununla birlikte, hayatımıza olabildiğince uzun bir süre için büyük bir ilgi ve özenle devam ederiz, tıpkı sonunda patlayacağından emin olsak da, olabildiğince uzun ve büyük bir sabun köpüğü üflememiz gibi."

PAMİR'DEN..

Çocuk esirgeme kurumundan gelen telefonla birlikte ilk uçakla Türkiye'ye döndüm. İçim içimi yiyordu. Acaba Deniz nerelerdeydi? Evlenmiş miydi? Hayalimizdeki gibi mimar olmuş muydu?
En önemlisi de bizi unutmuş muydu?

Hepsinin cevabını 10-15 dakika sonra öğrenecektim. Arabayı hızla sürüp soluğu çocuk esirgeme kurumunun önünde aldım.

Heyecanlanmış mıydım? Eski günlerdeki gibi hep beraber olacak mıydık? Peki ben olanları duymaya hazır mıydım?

Bilmiyorum.

Yavaş adımlarla binaya doğru yürüdüm. Bakıp binayı süzmeye başladım. Ne kadar çok değişmişti? Buraya geldiğim ilk gündeki-hatırladığım kadarıyla- bina ile dağlar kadar fark vardı.

Beni ailem terk etmişti. Ne kadar utanç verici bir şey? Ailem beni istememişti!

Onları merak edip hiç arayıp sormamıştım. Beni terk eden bir aileyi nasıl merak edebilirdim ki? Bir gün olur da karşıma çıkarlarsa onları asla affetmem, hayatıma dahi sokmazdım. Onların beni istemedikleri gibi ben de onları istemezdim.

Düşüncelerimle boğuşurken Müdür Bey'in kapısının önüne nasıl geldiğimi anlamamıştım. Her şeyi burada öğrenmiştim. Deniz'in gideceğini , hayatımızdan çıkacağını..

Onu öğrendiğimde dünya başıma yıkılmıştı sanki. Deniz benim İlk Aşkım'dı. Birbirimizi çok seviyorduk ama ben onu başka bir şekilde seviyordum. O bilmiyordu. Her şeyden habersizdi.

Düşüncelerimi dağıtıp müdürün odasına girdim.
Elini uzatıp selamlaştık.
"Hoşgeldiniz Pamir Bey."
Cevap vermedim sadece kafamı sallamakla yetindim.
"Nasılsınız?" Dedi kahkaha atarak. Kahkaha atması sinirlerimi bozmuştu.
"Nasıl olmamı bekliyorsunuz Müdür Bey?"
"Bakın! Anlıyorum. Hayatınızdaki en değerli kişiyi bulmak istiy-"
"Hayır anlamıyorsunuz! Eğer anlasaydınız böyle bir uslüpla soru sormazdınız!" Dedim parmaklarımı gözlere sokarak.

Cevap vermemekle yetindi.

Kısa bir sessizliğin ardından çekmecesinden çıkardığı gazete parçasını bana uzattı.
"Nasıl söylenir bilyorum ama.." dedi ben elimdeki kağıda bakarken. Gözlerimi onla buluşturdum.
"Evet?"
Derin bir nefes alıp serbest bıraktım.
"Deniz yıllar önce yurt dışına taşınmaya karar vermiş. Bindiği uçak mekanik hata nedeniyle kaza yapmış."

Kaza?

Elimi masaya vurup adamın üzerine doğru kükredim.
"Ne diyorsun lan sen!"
Müdür kendini geri çekerek "üzgünüm ama deniz hayatını kaybetmiş."
Söylediği şeyle müdürün gömleğinin yakasından tutup duvara yasladım. Gözlerini kocaman açıp bir elime bir de yakasına bakıyordu.
"B-bırak! Y-yoksa g-güvenlik ç-çağıracağım!"
"Bana yalan söylüyorum de! Deniz kurtuldu, şaka yapıyorum de!"
Gözlerimden okunan öfke ve kırgınlıkları onun gözlerinde görebiliyordum.
"Malesef."

Ne yani buraya kadar mıydı? Birdaha onu göremeyecek miydim? O mavi gözlerine bir daha bakamayacak mıydım?

Müdürün odasından hızlıca çıkıp arabama doğru yürüdüm. Direksiyona sertçe bir yumruk attım. Elim sızlıyordu. Kalbimin acısının yanında bu neydi ki?

Arabayı eve doğru sürmeye başladım. Deniz'i bir daha görememek çok acı verici bir şeydi. Her gün onu görme umuduyla yaşıyorum ama şimdi onu ne görecektim ne de sesini duyacaktım. Bir daha bana mario diyen biri olmayacaktı.

Gözlerimden akan sıvıyla düşüncelerimden ayrıldım. Ağladığımı yeni farketmiştim.
Ben ağlar mıydım?
En son Deniz gidince ağlamıştım. Çünkü canım en çok o zaman yanmıştı.

Arabayı evin önünde durdurdum. Ceketimi ve telefonumu alıp arabayı kilitledim. Telefona baktığımda 19 cevapsız çağrı 7 mesaj vardı. Baran ve firuze annemdendi. Baran'ın üzerine tıkladım ve derin bir nefes aldım.

Tek çalışta açmıştı. Bu manyağın elinden de telefon düşmüyordu.

"Nerdesin kardeşim ya! Kaç saattir seni arıyorum. Telefonu niye taşıyorsun sen? Belki öldük, belki kafamıza silah dayalı? Belk-"

"Bir sus oğlum ya! Nefes almayı unuttun! Duymadım işte. Ne oldu çabuk söyle kapatacağım."

Karşı tarafdan bir oflama sesi geldi.

"Tamam. Şu sana söylediğim arkadaşım ortaklığı kabul etti. Yarın imza atacağız. Haberin olsun geç kalma!"

"Tamam" deyip telefonu kapattım.

Kapının önüne gelince derin bir nefes aldım. Firuze anneye nasıl söyleyecektim. Deniz öldü nasıl diyecektim. Bugün çocuk esirgeme kurumuna gittiğimi bilmiyordu. Gerçi ona hiçbir şeyi söylememiştim ama çok zor olacaktı.
Endişe ile ofladım ve kapıyı açtım. Ceketimi asıp anahtarı kasenin içine fırlattım.

Salona geçtiğimde kimse yoktu. Annem burada değil miydi?
"Sultanıım!" Diye seslendim üs kata. Merdivenin başında belirdi ve yavaş yavaş inmeye başladı.
"Hoşgeldin oğluşum" dedi. Sesi çok durgundu. Bana biraz daha yaklaşınca gözlerindeki kızarıklığı farkettim. Ağlamıştı!

Hızlıca gelip bana sarıldı.
"Oğlum!"
Bende ona sarıldım saçlarını okşamaya başladım. Omzumdaki ıslaklığı hissedince sordum.
"Neden ağlıyorsun anne? Ağlama!"
Daha sıkı sarılıp benden ayrıldı.
"Seninle konuşmam gereken bir konu var."
Acaba Deniz'in uçak kazası yapıp öldüğünü mü öğrenmişti? İhtimal!
"Benim de annem! Hadi gel şöyle oturalım."

Salona geçip koltuğa oturduk.
"İlk sen söyle yavrum."
"Hayır anne ilk sen söyle."
Tamam der gibi kafasını salladı. Ellerimi avuçlarının arasına koyup, bana biraz daha yaklaştı.
"Bak oğlum!" Dedi derin bir nefes alarak.
"Nasıl söylenir bilmiyorum ama B-ben k-kansermişim!"
Gözlerimi daha çok açıp kendimi biraz geri çektim. Kalbime bıçak batıyordu sanki. Tıpkı Deniz'in öldüğünü öğrendiğim zaman olduğu gibi!
"N-ne k-kanseri anne! N-neyden b-bahsediyorsun!"
" Biorezonans'mış oğlum adı. Doktor dedi ki.."
Devamını getiremeden ağlamaya başladı. Gözyaşlarını silip ona sarıldım.
"Ne dedi doktor?"
Derin bir nefes aldı ve benden ayrıldı. Gözlerime bakamıyordu.
"Anneciğim gözlerime bak ve söyle!"
Kafasını hafiften kaldırıp gözlerime baktı.
"Şeyy.. işte.."
"Anne söyler misin? Lafı geveleme!"
Tekrar ağlamaya başladı.
"B-benim a-altı a-aylık ö-ömrüm k-kalmış!"

Altı ay?

Altı ay sonra gidecek miydi?

Deniz gibi o da beni bırakacak mıydı?

Bugün 2 kere öldüm. Ölümden kaçmak için attığımız her adım, bizi meğer ölüme götürürmüş anladım. Onlar ile beraber ben de ölecektim.

Belki orada daha mutlu olurduk?

Hayatta her şey belirsiz, kesin olan mukadder bir şekilde olan tek şey var: Ölüm.

Bu bölüm nasıldı?
Yorumlarınızı merak ediyorum!
Yeni bölümde görüşmek üzere.

TESADÜF Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin