-Medya, Miranda Crawe
/ / / Nico / / /
Birlikte sarılarak uyumak Miranda'nın kabus görmemesini sağladı mı bilmiyorum ama benim için hiçbir şey değişmedi. Aslında, çok saçma ve ürkütücü bir kabus gördüm. Ama korkmadım, aksine o kollarımın arasındayken gayet huzurluydum. Ve kısaca rüyayı anlatmak gerekirse,
Hani insanlar öldüklerini sanıp bembeyaz bir yerde yürüyorlar ya filmlerde, hah işte aynı öyle ama simsiyah bir yerdeydim bende. Rüyamda sadece izleyiciydim yani kendimi bir televizyondan izliyormuş gibi hissettim. Sağ ve sol olmak üzere iki yanımdan kırmızı ışıklar vuruyordu üzerime. Onun dışında siyahtan başka bir renk yoktu ortamda. Sonra bir kadın geldi. Aslında yüzünü tam olarak göremiyordum çünkü tıpkı maskeli balolarda olduğu gibi siyah renkli, kırmızı tüylü ve çok zarif bir maske takmıştı. Kıpkırmızı bir elbisesi, simsiyah dudakları ve simsiyah saçları vardı. Bana ürkütücü sayılabilecek bir gülümsemeyle bakıyordu. Yanıma kadar geldi ve sadece kadifemsi sesiyle fısıldadı,
''Hades'in oğlu, sanırım tekrar görüşeceğiz, beni unutma çünkü geri döndüm...'' dedi ve bir anda siyah bir sise dönüşerek kayboldu.
Kadının gitmesiyle birlikte bende gerçek dünyaya döndüm. Kulübede yeni yeni güneş doğuyordu ve göz kapaklarım cidden beni zorluyordu. Sanki bana karşı isyan başlatmışlar gibi, habire geri kapanmaya zorluyorlardı.
Miranda'ya baktım. Siyah saçları her zamanki gibi dağınık bir haldeydi ama o bunu pek umursamıyor gibiydi. Göğsümde huzurla uyuyordu. Ona bakıp istemsizce sırıttım. Uzun zamandır ilk kez bu kadar iyi uyumuş hissediyordum kendimi. Sanırım bu kızdan gittikçe hoşlanıyordum, çünkü bana benziyordu ve bana yalnız olmadığımı hissettiriyordu. Beni garip bir şekilde mutlu ettiği için de onu her zaman yanımda istiyordum. Tek sorun, bazen düşüncesizce davranıp onun kalbini kırıyor olmamdı...
Başımı yastığa geri koydum ve tavana bakmaya başladım. Sonra rüyam aklıma gelince bunu düşünmemek için kafamı çevirdim ve Miranda'ya baktım. Hala uyuyordu, kış uykusuna yattı herhalde... İçimdeki pislik yapma dürtüsüne engel olamayıp onun kulak arkasını gıdıklamaya başladım. Tepki yok. Boyun boşluğunu gıdıkladım. Tepki yok. Karnını gıdıkladım. Tepki yok. Ofladım ve komidinin üstündeki su bardağını alıp Miranda'ya döktüm. Birden ciyaklayarak uyandı ve yatakta doğrulup oturduktan sonra yüzünü sildi. Sonra bana sinirli sinirli bakmaya başladı.
''NİCO SEN NE HALT EDİYORSUN!'' diye kükredi resmen.
Gürültülü bir kahkaha attım ve oda yastığı aldığı gibi kafama geçirdi. Defalarca vurduktan sonra acımaya başladığı için bileklerinden tutup onu durdurdum.
''Tamam tamam yeter sadece biraz suydu. Dua et ki içine tükürmemiştim'' dedim tekrar kahkaha atıp.
''SENİ GEBERTECEĞİM!'' diye kükreyip üstüme atladı ve yastıkla beni boğmaya çalıştı.
Yatakta yana yuvarlanıp ondan kaçtım ve bu kez de ben onu ittirdim. Yatağa sırt üstü düşünce bacaklarımı vücudunun yanlarına koyarak kaçmasını engelledim. Ağırlığımı ona vermemek için dizlerimden destek alıyordum. Bir an ikimiz de durduk. Birbirimize baktık. Sonra Miranda bir anda bardaktaki kalan suyu suratıma boca etti ve kahkahayı bastı.
''Sen pisliğin tekisin Miranda!'' dedim suratımdan damlayan su damlalarını elimin tersiyle silerken.
''Sanki senin bir farkın vardı!'' dedi gülerken.
Yataktan aşağı inmiş, valizinden siyah bir şort ve üzerinde siyah bir 'M' harfinin olduğu bol, kısa kollu, beyaz bir tişört almıştı. Arkasını dönüp zıplayarak banyoya girdi, sanrım üstünü değiştirecekti. Bende kendimi zorlayarak yataktan kalkıp siyah, üzerinde sıradan bir kurukafa bulunan tişörtümü giydim. Altına da siyah kot ve siyah Converse giyip yemek masasına oturarak bir şeyler atıştırmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hermes'in Kızı |Nico di Angelo|
FanfictionHermes'in Kızı Serisi, İlk Kitap |Kayıp Tanrıça| Aslında normal bir kız var elimizde. Michael Jackson hayranı, sessiz, hep surat asan, ukala, aklına ilk geleni yapan, kendi halinde, zaman zaman kendi içinde çelişen, patavazsız ve kısmen kaba. Tek eğ...