-Medya, Miranda Crawe-
/ / / Miranda / / /
''Ne, ne, ne dur bir dakika! Miranda senin kızın mı?!'' diye bağırdı Nico kıvırcık saçlı adama.
Kıvırcık saçlı adama doğru şok geçiriyormuş gibi baktım. Aynı burun aynı saç rengi, aynı ten rengi ve hmm... Gayet de bu adamın kızıydım ben... Bir dakika ama, bu adam kimdi?
''Eee yani çok hızlı koşuyor, çok kurnaz, çok iyi duyuyor ve çok iyi bir hırsız. Benim kızım olduğu gayet açıktı'' dedi kıvırcık saçlı adam.
Birden onun yılanlar dolanmış asasına bakakaldım ve onu tanıdığımı fark ettim. Bu hırsızların tanrısı Hermes'ti. Bu yüzden Bayan Serima Hermes'i anlatırken bana bakıyordu demek... Onun kızı olduğum için. Ben Hermes'in kızıydım... Sonra Hermes'in yüzüne daha dikkatlice baktım.
Aslında sevinmem gerekirdi...
Ama birden beni bu zamana kadar önemsememiş ve umursamamış olduğu gerçeğini hatırladım. Beni umursamamıştı, hiçbir zaman... Kampa geldiğimde sahiplenmemişti bile beni. Birden bire içime dolan anlık bir öfkeyle ona döndüm ve konuşmaya başladım,
''Neden beni sahiplendin? Neden bu kadar yıldan sonra şimdi beni sahiplendin? Keşke sahiplenmeseydin de bende kimden nefret edeceğimi bilmeseydim!'' dedim bağırarak.
Hermes'in yüzünde düşünüyormuş gibi bir ifade vardı şimdi. Üzülmüş ya da pişmanış gibi durmuyordu. Bu beni daha da çok sinirlendirdi.
''Beni umursamamaya devam edebilirsin istersen ama sakın bana kızım diye seslenme!'' diye haykırdım taht odasındaki diğer tüm tanrıları umursamadan.
Şu anda teknik olarak bir aile çatışmasının içindeydik ve ben histeri krizi geçiriyordum sanırım. Her zaman beni sevecek bir babam olsun istemiştim, annemin gönderdiği mektuplardan korkmayı bir kenara bırakıp hep bunu hayal etmiştim. Bir gün ansızın çıkıp gelecek, beni yetimhaneden alacak, beraber arabayla küçük evimize gideceğimiz günü hayal etmiştim. Ben böyle düşünürken taht odası sessizleşti. Bir süre sonra oda sessizliğini korudu. Sonra RayBan güneş gözlükleri takmış yeni bronzlaştığı bariz olan bir adam konuşmaya başladı,
''Hermes, yine mi dostum? Birazcık çocuklarınla ilgilensene...'' dedi adam.
''Bana diyene bak! Ben daha bebekken senin koyun sürülerini çalmıştım, daha koyunlarına bile sahip çıkamıyorsun sen, şimdi de bana çocuklarıma sahip çıkmam gerektiğini mi söylüyorsun?'' dedi Hermes.
Güneş gözlüklü adam sinirle soludu ve tahtında bacak bacak üstüne attı. Sinirle ayağımı yere vurup tekrar bağırmaya başladım,
''Keşke beni daha önce sahiplenip böyle düşünmemi engelleseydin! En azından umursuyormuş gibi rol yapabilirdin, buna bile sevinirdim!'' dedim titremesine engel olamadığım bir sesle.
''Tıpkı abin Luke gibi konuşuyorsun. O da bana aynı şeyleri söylemişti, ona çok benziyorsun...'' dedi Hermes gözlerini bana dikip.
''Hermes kulübesini gördüm zaten, bir sürü çocuğun varken her birini tek tek neden umursayasın ki!'' dedim ve sinirle taht odasından çıktım.
Belki bu yaptığım çok terbiyesizceydi, belki çok kınayacaklardı, çok asi falan diyeceklerdi hakkımda ama hiçbiri umrumda değildi şu an. Sırf Irene'i kurtarıp iyi bir şey yaptık diye beni sahiplenmiş olab babamdan nefret ediyordum!
Kart kolyede asılı duran son üç karta baktım ve sekizinci kart olan kupa kızını çektim. Kupa kızı Irene oluyordu ve onu da getirdiğimize göre Olimpos'taki işim bitmişti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hermes'in Kızı |Nico di Angelo|
FanfictionHermes'in Kızı Serisi, İlk Kitap |Kayıp Tanrıça| Aslında normal bir kız var elimizde. Michael Jackson hayranı, sessiz, hep surat asan, ukala, aklına ilk geleni yapan, kendi halinde, zaman zaman kendi içinde çelişen, patavazsız ve kısmen kaba. Tek eğ...