/ / / Miranda / / /
-Medya, benim hayalimde canlandırdığım Miranda Crawe...-
Marina ellerini boynuna götürmüş benden kurtulmaya çalışıyordu, ama bu biraz zor çünkü bilek güreşinde bu yetimhanede beni yenebilen kız yok, üstelik çelimsiz, çırpı bir kız olmama rağmen... Yaklaşık iki dakika sonra Marina'nın suratı kızarmaya başlayınca ölebileceğinden endişe ederek onun boynundaki ellerimi gevşettim ve kız dizleri üstünde ağacın dibine düştü. Sonra Natalie'yi aradım, o ve Lauren ortalarda görünmüyordu.
''Kim bilir Lau şimdi ne hale sokmuştur kızı'' diye mırıldandım. Marina hala dizlerinin üstündeydi ve durmadan öksürüyordu. Eğildim ve kahverengi kahküllerinden tutup kafasını kaldırdım.
''Bana bak Marina. Neden bizi gammazladın, hemen anlat yoksa daha kötüsünü yaparım!'' diye bağırdım. Bahçenin en uzak köşesinde olmanın kaçınılmaz fırsatı bu işte...
Kız ellerini teslim olur gibi kaldırdı ve bende saçını bıraktım.
''Be- ben özür dilerim, bilerek olmadı!'' dedi kısık bir sesle.
''Anlat hemen!'' diye gürledim.
''Ben, ben albümü alınca... Elimdeyken Bayan Serima gördü ve zorla anlattırdı...'' diye itiraf etti kız sonunda.
''Seni gerizekalı, bizi nasıl ele verirsin! Bu hayatta sevdiğim tek şeyi nasıl elimden alırsın!'' diye bağırdım ve kızın kafasını sert kabuklu ağaç gövdesine çarpacak şekilde hızla ittirip arkama bile bakmadan yetimhaneye doğru hızla yürümeye başladım. Marina acıyla inleyip elini kafasının arkasına götürdü. Açıkçası kendi potansiyel tehlikemden korkuyordum.
Hızlandım, koşar adımlarla yetimhanenin zemin katındaki sınıfları geçtim ve koridorun sonundaki biyoloji sınıfına girdim. Biyoloji sınıfının, diğer sınıfların aksine bu saatte boş olduğunu biliyordum çünkü bu sınıf sadece akşam saatlerinde kullanılıyordu. Arka taraftaki bir duvarın köşesine oturdum ve bacaklarımı kendime çekip başımı dizlerime yasladım.
Gözlerimi sıkı sıkı kapattım ama bu yine de sakinleşmemi sağlamadı. Gerçekten... Böyle biri olmaktan ve hayatın ta kendisinden beni böyle biri olmaya zorladığı için nefret ediyordum!
Sevdiğim bir şeyi daha yitirmiştim. Birkaç gün sonra Melez Kampı adında salak bir yere gidecektim ve her ne kadar Leanna ve Skylar benimle gelecek olsa da bir daha asla çetemle göreve çıkamayacaktım ve onları gerçekten özleyecektim... Daha dün eninde sonunda ayrılacağımızı düşündükten sonra bunun olması bayağı bir ironikti.
Ben kendi kendime böyle düşünürken bir el saçlarımı kulağımın arkasına attı. Sımsıkı kapattığım gözlerimi açıp bu gelenin kim olduğuna baktım. Karşımda siyah, dağınık saçlarıyla ve lacivert gözleriyle beni inceleyen Jonah'ı bulduğumda benden hiç beklenmeyen bir şey yapıp gülümsedim. Jonah'ta bana gülümsedi ve yerden kalkmam için elini uzattı.
Yerden kendim kalkıp bir sıraya oturdum ve Jonah'ın meraklı bakışlarına daha fazla dayanamadan anlatmaya başladım,
''Bayan Serima bizim bir çeşit melez olduğumuzu söyledi. Bizi bir kampa gönderecekmiş, yani birkaç gün sonra aranızda olmayacağız...'' dedim üzgün çıkan bir ses tonuyla.
''Hayır, inanamıyorum! Ama biz nasıl göreve çıkacağız sen olmadan!'' dedi Jonah hayret dolu bir sesle.
Ona tek kaşımı kaldırıp baktım.
''Ne yani sırf görevler için mi endişeleniyordun?'' dedim alıngan bir sesle.
''Elbette ki seni çok özleyeceğiz Miranda...'' dedi Jonah kızararak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hermes'in Kızı |Nico di Angelo|
FanfictionHermes'in Kızı Serisi, İlk Kitap |Kayıp Tanrıça| Aslında normal bir kız var elimizde. Michael Jackson hayranı, sessiz, hep surat asan, ukala, aklına ilk geleni yapan, kendi halinde, zaman zaman kendi içinde çelişen, patavazsız ve kısmen kaba. Tek eğ...