Gözlerimi açtım, sabah olmuştu. Yorgundum. Hergün yatağa yattığımda çok kötü oluyordum. Gözlerimi kapatamaz olmuştum artık. Çünkü her kapattığımda kardeşimin güzel yüzü geliyordu gözümün önüne. Gündüzleri her zaman bi yere takılı kalıyordu gözüm. Annemle babam da kendi acılarına bi de benim bu ani değişimim eklenince baya bi kötü oldular haliyle. O yüzden dün aldıkları kararla İstanbul'dan gitmeye karar verdiler. Ben de el mahkum bişey diyemedim. 'İyi olmalıyım' dedim kendi kendime. Ağır bir hareketle yatakta doğruldum. O kara günü aklımdan atmaya çalıştım ve yataktan kalktım. Pencereye doğru ilerledim kuşların sesi beni rahatlatıyordu. Saate baktım annem ve babamın kalkmasına daha vardı. Sessiz adımlarla odadan çıktım. Karnım gurulduyordu, çok açtım. Mutfağa yöneldim ama hiç bir şey yiyesim yoktu. Belkide yeni evimizde ilk günümüz olduğu için henüz alışamamıştım, ama artık bütün bu olanları unutup yeni bir hayata başlamam gerekiyordu. Bunun farkındaydım. Son 6 ay içinde yaşadığım herşeyi unutacaktım. Kendime söz vermiştim yapmalıydım, gözlerim birden yaşla doldu. Lanet olsun! Yapamıyordum. Karnımın guruldamasıyla kendime geldim ve buzdolabını açtım, peynir ve ekmeği çıkardım. Kendime bir tost yaptım ve masaya oturdum. Tostumu yerken telefonumu açtım ve mesajlarımı kontrol ettim arayan yada mesaj atan yoktu. Belkide İstanbul daki arkadaşlarım beni çoktan unutmuştu. Her neyse zaten öyle çok samimi olduğum pek kimsede yoktu. Bu benim lisedeki 2. yılım olacak. Yeni okuluma gideceğim için hiçte heyecanlı değilim aslında. Bunu düşünecek pek halim yok. Tostumu bitirip banyoya yöneldim ve dişlerimi fırçaladım. Saatin hala erken olduğunu fark edince evden biraz erken çıkıp sahilde yürümeye karar verdim. Üzerimi değiştirip, annemler uyanmasın diye çantamı alıp sessizce evden çıktım. Sahile geldiğimde buranın çok huzurlu olduğunu düşündüm. Denizin kokusunu içime çektim. Kulaklığımı taktım ve yürümeye başladım, yürümek iyi geliyordu. Bir banka oturup düşünmeye başladım. Bunlar gerçekten bana fazla geliyordu, kaldıramıyordum ama herşey zamanla geçmez miydi? Belkide zaman hiç bişeyi geçirmezdi, alıştırırdı. Alışacaktım. Telefonum çaldı baktığımda annem arıyordu. Ona haber vermeden çıkmam düşüncesizlikti ama ne yapayım eğer söylesem o da benimle gelmeyi teklif edecekti, biraz yalnız kalmak istiyordum. Annem daha fazla meraklanmadan telefonu açtım.
-Alo anne.
+Derin kızım nerdesin? İyi misin?
-İyiyim anne merak etme. Sahile geldim biraz yürümek iyi gelir diye.
+Tamam canım kızım gecikmeden okuluna git. Arada da ara beni meraklanmayayım.
-Tamam.
+Kahvaltını iyi ettin dimi? Paran var mıydı?
-Evet annee tamam hadi kapatıyorum.
+Görüşürüz canım.
Annem hep böyledir aslında yani biraz meraklı ama şu sıralar o da fazla üstüme gelmiyordu. Sonuçta hepimiz zor bi süreçten geçiyorduk. Saatime baktığımda okul vaktinin yaklaştığını gördüm ve oturduğum yerden kalkip okula gitmek için bi taksiyi durdurdum ve bindim taksici ilerlerken radyoda Masal ve benim en sevdiğim şarkı Birthday çıkınca göz yaşlarımı tutamadım. O iğrenç, kara gün gelmişti aklıma ve Masal'ın o güzel yüzü gözlerimin önüne geliyordu. "Radyoyu kapatabilir misiniz?" diye sordum sessizce. Adam başını sallayıp radyoyu kapattı. Ağladığımı görmüş olacak ki şaşkın bir ifadeyle bana baktı. Okulun önüne vardığımızda taksiciye parayı uzatıp arabadan indim ve okulun kapısına doğru yürümeye başladım. Okula girmeden önce son bi kez derin derin nefes aldım. "Bu okula alışmam lazım. Ne olursa olsun alışmam lazım." dedim kendi kendime. O sırada omzumda bi ağrı hissettim çünkü salağın biri koşa koşa giderken omzuma çarptı. Arkasına dönüp özür bile dilemedi. Ben de sinirimden ağzımdan bir küfür savuruverdim. Okulun bahçesinde yürümeye devam ederken bir bankta oturmuş gülüşen grubu görür görmez çok özendim. Benim hiç böyle bir grubum olmamıştı. Arkadaşlarım vardı ama çok samimi değildik. Zaten iyi arkadaş olduklarını söylesem bile şimdiye kadar aramaya tenezzül bile etmeyen insanlardan ne beklenirdi ki? Gruba bakmaya devam ederken gruptaki bir kızla göz göze geldim. O an utancımdan ne yapacağımı şaşırıp okula doğru yürümeye devam ettim. Müdürün odasına geldiğimde odada bir çocuk vardı. Tam zengin züppe tiplerinden. Benim geldiğimi görünce
-Neyse hocam siz cezam neyse verin de gideyim. Malum ders başlayacak.
-Daha fazla densizlik etmeden çık odadan Doğukan. Öğle arasında da yanımda olsan iyi edersin.
deyip çıktı. Gerçekten ne sanıyor bunlar kendilerini? Böyle tiplerden hiç hoşlanmam ama hep dibimde biterler.
Ben sakince müdürün gösterdiği yere otururken o konuşmaya başladı.
-"Derin'ciğim lafı fazla uzatmayayım. Sınıfın 10/B. Bu da ders programın. Kitaplar konusunda da öğretmen arkadaşlarım sana yardım edeceklerdir." deyip bana bir kağıt uzattı. Onunla birlikte sınıfa geldiğimizde dersin ne olduğuna baktım elimdeki kağıttan. Hadi ama ilk dersi matematik yapacak kadar ne yaşadılar ki? Sınıfa girdiğimde müdür beni tanıttıktan sonra arka sıralardan boş olan tek yere oturdum. O sırada gördüğüm manzarayla ağzım açık kaldı. Bu az önce müdürün odasındaki ucube değil miydi? Ahh bu kadar da olmazdı değil mi? Ah bende şans yok ki abi. Bana o ucube de dahil olmak üzere herkes bana tip tip bakıyor. Bir an içimden " Ne bakıyonuz " demek gelmedi değil. Sonra hocanın sesiyle irkildim ve kendime geldim. Hocadan hiç elektrik alamadım. Gerçi matematik hocalarının hiçbirinden elektrik almam. Hoca oldukça yaşlı , keltoş , acayip uyuz bi konuşması olan bir adamdı. Allah'ım matematik hocaları neden böyle ? Bana kimsin , nerdesin gibi sorular sormaya başladı. Herkesin gözü bendeydi. Bu bakışlar beni çok rahatsız ediyordu. Kısaca soruları cevapladıktan sonra yerime oturdum. Sonra hemen derse başladı. Öğrenciler "Hocam arkadaşı tam tanıyamadık. Sohbet etseydik " deyip dersi kaynatmaya çalıştılar. Onların bu haline ister istemez güldüm. Hoca o kötü sesiyle bağırdı ve herkesi susturdu. Arkasından " Allah belanı versin " diyorlardı kısık sesle . Hala gülüyordum. Sınıfım komikti ve sanırım alışacaktım. O lanet dakikalar bitince sınıf deli deli bağırmaya başladı ve hocadan önce sınıftan çıktılar. Hoca arkalarından sessizce bişeyler söyledi. Yüzümde hala bir tebessüm hali vardı. Bende sınıfta oturmaktan sıkılıp koridora çıktım. Siyah saçlı, siyah gözlü bi kızın bana doğru hızlı adımlarla geldiğini gördüm. Kız birden yanımda bitiverdi. Bana büyükçe gülümsedi
-Naber?
+İyidir sen?
-İyii. Okula yeni geldin değil mi?
+Evet (gülücük)
-Nasıl gidiyor? Alışabildin mi bare?
+Alışmaya çalışıyorum işte daha kimseyle tanışmadım ama.
-Tanışırsın tanışırsın. Ee adın ne bakalım?
+Derin ya senin?
-Memnun oldum Derin, bende Masal.
Gözlerim dolmaya başlamıştı bile. Hızlıca "Hıhı.. Gitmem lazım üzgünüm." diyerek yanından ayrıldım ve tuvalete doğru koşmaya başladım. Bir tuvalet kabinin içine girip şu filmlerde olduğu gibi tuvalet kapağının üstüne oturup ağlamaya başladım. Kendimi durduramıyordum ve zaten bu sefer durdurmakta istemiyordum. Neden böyle oluyordu? Hiç aklımda yokken birden bişey oluyordu ve beni alt üst ediyordu. Gerçekten yorulmuştum artık. Göz yaşlarımı tutmaya çalışmaktan yorulmuştum. Birisine yakın olmaktan korkuyordum. Ya onuda kaybedersem? Göz yaşlarımı silip çıktığımda kapıda 5 yada 6 kız kapının önünde duruyorlardı, sesimi duymuş olmalılardı. Hepsi gözünü bana dikmişti. Çeşmeye doğru yürüdüm ki içlerinden bi tanesi bana yaklaşıp "Aa birileri okula mı alışamadı? Yazıık." diyerek alaycı bir tavırla konuştu. Çekil önümden dedim ama beni omuzumdan tuttu ve itti. Şaşkınlığı gizleyememiş olmam gerek ki kızların hepsi kahkaha atmaya başladılar. "Tatlım bence sen bu okuldan git ilk günden çocuk gibi ağlamaya başladın bile." dedi. Ona 'lan bi git yiaa akıl yaşın kaç?' demek istesemde bu isteğimi bastırdım ve "Saçmalamayı kes." dedim. Tam üstüme doğru geliyordu ki frenledi. Ne olduğunu anlamam çok uzun sürmedi. Kızın saçından birisi tutup çekti ve onu geriye savurdu. Kızlara küfürler savurup onlara "Defolun gidin rahat bırakın kızı." diye cırladı. Bense şaşkınlıktan donmuş bi şekilde izliyordum. Bu kız bana gülümseyip "Merhaba ben Sena, aramıza hoşgeldin." dedi ve tanışmak istercesine elini uzattı. Bu kızla iyi arkadaş olacağımı anlamıştım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
DERİN
RomanceBiri inatçı biri egoist.. Biri hayatta olabilecek en kötü şeyi yaşamış diğeri gününü gün ediyor.. Bakalım bu iki zıt kutup birbirini çekicek mi yoksa birbirlerine 40 yıllık düşman gibi mi davranacaklar? -siruna-