Soon We'll Be Found.

360 14 2
                                    

Bu olanlardan sonra, her ne yaşamış olursam olayım bir daha içki içmeyi düşünmüyordum. Ateş doğru söyledi aslında, gerçekten içmeyi bilmiyorum ve bunu tehlikeli ortamlarda yapmam da benim hatamdı. Ateş'e teşekkür etme isteği bir hayli de baskındı ayrıca. İyi bir insandı ya da kolay güveniyordum. İki türlü de ona teşekkür etmem gerekiyordu. Ona bir akşam yemeği hazırlayabilirdim, bunu biri benim için yapsa çok hoş olurdu diye empati kurarken hala aynaya bakıyordum. Hala kıyafatleri üstümdeydi, çıkarmaya da niyetim yoktu bana oldukça yakışmışlardı. Eminim o çok bilmişten daha çok yakışıyordu. Yaptıklarını hatırladıkça, yanaklarımın kan bombasına döndüğünü ve vücudumun ateş aldığını hissediyordum, adı gibi yakıyordu. O kadar yakınlaşmamalıydı. 

Telefonumun çalmasıyla ellerimi yanaklarımdan çektim. Ellerim ne zaman yanaklarıma gitti hatırlamıyorum bile, telefonumu ne ara titreşime aldığımı hatırlamadığım gibi. Ekrana baktığımda bir ah çektim, arayan Naz'dı. Evet şimdi benim canımı okuyacak, büyük ihtimal önce sözle sonra da fiziksel bir harekat düzenleyecekti. Kapatıp kendime boğaz manzaralı güzel bir mezarlık mı bulsam, yoksa açıp canımı okumasıyla yetinsem mi diye düşünürken ısrarla çalan telefonuma bakıp açmaya karar verdim. 

Naz: "Sana çok güzel bir işkence listesi hazırladım, kaç numarılı işkenceyi seçeceğini merakla bekliyorum" dedi. Sinirli sesi kulaklarımın çınlamasına sebep olmuştu. 

"Hadi ama Naz, başıma neler geldiğini bilmiyorsun" dedim sitem ederce.

Naz: "Evet anlatmadığın sürece de bilemeyeceğim Lara. Seni ne kadar merak ettiğime dair bir fikrin var mı? Kalbimi söküp elime verseler daha az acı çekerdim."

Hey o nasıl saçma bir benzetmeydi öyle, kalbini söktükleri an ölürsün sayın Einstein. Öldürseler daha az acı duyardım mı demeye çalışıyor, yoksa mübalağa'nın dibine vurduğunun farkına mı varamadı?  Bu konularda takıntılı olduğumu bildiği halde bunu yapması da bana olan öfkesinden kaynaklanıyordu. Onun çenesinden de korkuyordum ayrıca, düşündüklerimi dillendiremeyeceğimi de biliyordu kurnaz. 

Naz: "Lara, gene ne düşünüyorsun ? Anlat artık kapattıktan sonra devam edersin cümlemi düşünmeye."

Ah! Gene yapmıştı işte. Hem ne düşündüğümü soruyor, hemde bildiğini söyleyip benimle dalga geçiyor. İnsanların takıntılarıyla dalga geçilmez bayan bilmiş. Cevap vermeyip kızdırsam mı diye düşündüm ama bedenimi sevdiğimden dolayı bunu yapmamaya karar verdim. Olayları anlatıp onun şaşkınlık ve küfür içeren cümlelerini dinledim. Ateş yeterince kızmıştı bana, cümleleri süsleyip yapmıştı bu işlemi hemde. Naz daha çok yalın bir şekilde yapıyordu. Haksız olmaktan nefret ediyordum, onca kırıcı söz karşısında "Haklısın" demek  eziyordu yeterince. Bu bile bana yeterice cezaydı. Aldatılmıştım, Doruk'la birlikte beyin fonsiyonlarımı da kaybettim. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Kendimi gökdelenden atmayacağıma göre, içip unutmak mantıklı gelmişti. Zamanında Doruk'la birlikteliğimde mantıklıydı sahi. 

Hayır, bunları düşünüp onun kazanmasını sağlamayacaktım. Kızlar babası gibi insanları sever sözünü yaşamıştım sadece. İkisi de birbirinden aşağılıktı. İkisi de annemin üzülmesine neden olmuştu, dolaylı-dolaysız olmuşlardı bir şekilde işte. Üzüldüğüm konu, taş atsalar anneme değiyordu, canı yanıyordu. Her ne kadar hata yaptığını düşünsemde beni anlayan iki varlıktan biriydi. Evet, beni doğurmakla hata yapmıştı mesela. Evliliklerini kurtarma bahanesiyle ben gelmiştim Dünya'ya. Böyle basit nedenli şeyleri de hayatın harcaması garipsenmemeli aslında. Kumarbaz babanın masum kızı. Ne trajikomik ama. Annemin alkolden morarmış gözlerine bakıp, "Sizden nefret ediyorum" demeyi ne çok isterdim. Babamı tanımıyordum bile. Baba demek bile ona tanınmış bir ayrıcalıktı.

Kanlı ÖpücükHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin