Tam üç yıl geçmiş her şeyin üstünden. Tam üç yıl. Her şey nasılda ilk günkü gibi ama dalga geçercesine. Nasıl kandırmışlar ama bizi
"zaman her şeyin ilacı" derken. Safça inanmışız biz de. Acının her an daha da katlanacağından habersiz. Sadece geçsin istemişiz.Ve bir bakmışız acı görünmez bir uzvumuz haline gelmiş. Kabullenmişiz biz de sonunda, geriye kalanlardan küçük bir hatıra diye.
Aslında geriye kalan onca şeyden sadece acıyı yanımda taşıyordum daha doğrusu mecburen taşımam gerekiyordu. Anılarla, eşyalarla hatta ve hatta rüyalarımla bile, kısacası
bana olanları hatırlatacak herhangi bir şeyle yüzleşemiyordum. Artık olanları geri de bırakıp yeni bir başlangıç yapamamın sebebi belkide buydu. Yüzleşmemek. Yüzleşememek.Artık yüzleşip yeni bir sayfa açmam gerekiyordu ve bunu en kısa zamanda yapmalıydım.
Yıllardır kendim olmaktan çok uzaktım. Sadece bir hayalettim. Artık kendime gelmeliydim. Olan olmuştu. Ve ben ne kadar istesemde olanları değiştiremezdim.
Ama gelecek hala benim ellerimdeydi. Bu yarayla yaşamayı öğrenmem gerekiyorudu. Alışmam gerekiyordu.
O yüzden dün yatarken kendime bir söz vermiştim. Yüzleşecektim geçmişle. Gözüme gözüme sokacaktım her şeyi.
6.30 alarmıyla kalktım. Alarmın sesi kafamın içinde yankılanırken ne yapıyordum ben ? diye düşündüm. Eskiden, erken kaldığım zamanlarda ne yapıyordum? Ya da uyamak ve yaşamak için yemek dışında kalan tüm o zaman da ?
Bunların cevabını bilmeden yeniden nasıl başalayabilirdimki ? Neden bilmiyorum ama sanki bunların cevabını bulmazsam, eski benliğimi hatırlamazsam yeni bir başlangıç da yapamıyacağımı hissediyordum.
Başımı sağa sola salladım. Yataktan hala çıkmamıştım ve biraz daha saçmalamaya devam edersem tekrar uyuya kalmam işten bile değildi.
Kendimi zorlada olsa yataktan çıkardım. Banyoya gidip iyice ayılmak için yüzüme ve enseme soğuk çarptım. Uykumu üzerimden atmıştım ama bu sefer de titriyordum. Yünlü bi sabahlık bulup giydim ve kemerini sıkıca bağladım.
Ellerim ceplerim de mutfağa gittim. Buzdolabını açtığımda uzun zamandır alışveriş yapmadığım gerçeği yüzüme vurdu. Oflayarak dolabın kapısını kapattım.
Eskiden temel felsefesi yemek için yaşamak olan bir insan şimdiyse mutfak alışverişi yapmayı dahi unutan bir insana dönüşmüştü. İşin garibi o kadar yememe rağmen asla çok kilolu olmamışdım. İşte o zaman bir gerçeği daha anımsadım spor yaptığım gerçeği. Her sabah koşardım, bisiklet sürerdim sonraları boksa başlamıştım. Yıllarca emek verdiğim kaslarımdan geriye çok da bir şey kalmamışdı gerçi.
Bu arada kendime bir kahve yapmıştım. Balkona çıktım. Bu eve taşındığım günden beri buraya gelmemiştim. Yılların tozu, yaprağı, çer çöpüyle doluydu. Aldırmadan bir yaprak yığının üzerine oturdum ve dışarıyı seyretmeye başladım. Sabah yoğunluğu başlamışdı. Tek tük yürüşe çıkanlar vardı. Diğerlerinin aksına kulağında kulaklıklarıyla hafif tempolu koşan bu insanlar huzurluydu. Acaba ben de böyle huzulu muydum ? diye düşündüm. Tekrar başlamadan bilemezdim. Kahvemi yere bırakıp içeri geçtim.
Üzerime siyah bir tayt ve kapüşonlu giyip evden çıktım. Hafif bir esinti vardı. Gece yağmur yağmış olmalıydı ki etrafı o çok sevdiğim toprak kokusu sarmıştı. Hafif tempolu bir şekilde koşmaya başladım.
- Her şey böyle bir gün de başlamışdı.
Anılar yavaş yavaş beynime hucüm etmeye başladı.
10 Yıl Önce
Saat 7.43, günlerden pazar ama ben ruh hastası bir sosyopat olduğum için yine kalkmışım o saatte. Sıcak ve nemli hava eziyetinin payı da çok büyüktü tabi.
Oflayarak yataktan çıkıp elimi yüzümü yıkamaya gittim. Soğuk su iyi gelmişti. Hızımı alamayıp ensemi de soğuk suyun altına tuttum.
Yeterince ferahladığımı düşündüğümde suyu kapatıp odama geçtim. Üzerime bir şort ve tişört giyip biraz yürümek ve hava almak için sahile inmeye karar verdim. Odanın içinde gözlüğümü bir türlü bulamayınca her şeyi 360 piksel görmeye razı olup evden çıktım.Denizin karşısına geçip derin bir nefes aldım.
"Hadi bakalım" dedim saçlarımı tepeden at kuyruğu yaparken. Sonra da hafif tempolu bir şekilde koşmaya başladım. Yarım saat kadar koştuktan sonra yorulmuş ve acıkmıştım. Bi banka oturup biraz dinlendikten sonra daha yavaş bir şekil de geldiğim yoldan yürüdüm.
Yolun yarısındayken yağmur yağmaya başlamıştı. Ben de daha yavaş yürümeye başladım. Çünkü yağmur da yürürmek çok güzeldi. Ayrıca duş almak için eve gitmeme de gerek kalmamıştı.
Eve vardığımda sırılsıklam olmuştum ama buna değmişti. Annemin kızmaması için dua ederek zile bastım. Bir kaç dakika bekledikten sonra kapı açıldı.
" Bıkmadın yağmur yağarken dışarı çıkmaktan Duru, bıkmadın."
" Ben çıktığımda yağmur yağmuyordu anne" dedim yanağına bir öpücük kondurup içeri geçerken.
" Bilerek yavaş gelmedin sanki " dedi gülerek.
" Ama çok sıcaktııı "
" Tamam annecim, git bi duş al, sonrada kahvaltıya gel "
" Tamam, geliyorum hemen. "
Hızlıca duşa girip çıktım ve kahvaltıya koşa koşa gittim.
"Bakıyorum döktürmüşsun hanım" dedim sandalyeyi çekip otururken.
" Afiyet olsun kızım ama kahvaltıyı bugün baban hazırladı. "
" Eee dün babamın nöbeti yok muydu ? Ben o yüzden sen hazırlamışsındır diye düşündüm."
" Vardı nöbetim ama içimden geldi kızım" dedi babam.
" Eline sağlık babacım" deyip yanağına bir öpücük kondurdum.
Tam kahvaltının ortasında zil çaldı.
" Süreyya gelmiştir heralde " dedim kapıyı açmak için kalkarken.
- Lan Süreyya bu saatte uyanır mı ?
Kapıyı açtığımda ve karşımda Dumbledore'u görüp şok geçirdiğimde, Bahriye'nin -iç sesim- takıldığı nokta bu olmuştu.
Selaaaam, ben geldiiim. Bu bölüm açıkcası içime baya sindi. Sizce nasıl olmuş ?
Bayramınız mübarek olsun bu arada 💜
Eski halini okuyanlar sizce nasıl olmuş ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkiz ( James Potter )
FanfictionTam üç yıl geçmiş her şeyin üstünden. Tam üç yıl. Her şey nasılda ilk günkü gibi ama dalga geçercesine. Nasıl kandırmışlar ama bizi "zaman her şeyin ilacı" derken. Safça inanmışız biz de. Acının her an daha da katlanacağından habersiz. Sadece geçsi...