3- Lanet Olsun Sana Tatlı Kıvırcık Saçlı Çocuk.

321 31 8
                                    

Selaaam! Ben bu bölümü ekliyorum ama yorumlardan ve oylardan memnun olduğumu düşünmeyin lütfen. Hatta okuyucu sayısından bile hiç memnun değilim. Yani, bu bölümden sonra bu üçü yeteri kadar artana kadar yeni bölüm eklemeyi düşünmüyorum.

Sürekli söylüyorum, yine söyleyeceğim, okuyanlar yorumlarını da belirtirse çok sevineceğim. Gerçekten, lütfen.

 İyi okumalar, sizi seviyorum

 Bölüm 3: Lanet Olsun Sana Tatlı Kıvırcık Saçlı Çocuk.

 “Nereye gidiyorsun?” Karşıya doğru koşarken Harry’nin boğuk sesini duydum.

“Bir köprüden atlamaya,” dedim nefesimin altından, ama Harry homurtumu duydu. Kaldırıma yönelirken, ceketimi vücuduma daha sıkı sardım.

Harry’nin eli bileğimi yakaladı. “Yürüyecek misin?” diye sordu, arkamdan koştuğu için nefessiz kalmıştı.

“Umrunda mı?” diye tersledim onu, kaşlarımı kaldırırken.

Kafa salladı, bakışlarımla karşılaşmadan önce caddeye göz gezdirdi. “Seni eve arabayla götürebilirim, Dani. Biz komşuyuz.”

“Tercih etmem,” diye homurdandım. “Ve ayrıca, ne olursa olsun beni eve arabayla götüremezsin. Sokağın sonunda bir randevum var.”

Tek kaşını kaldırdı. “Ayrıntı, lütfen?”

“Neden ayrıntıya ihtiyaç duyuyorsun, ha?”

Harry gülümseyip omuz silkti. “Merak sürtüğün teki.”

Kollarımı kızgınca göğsümde birleştirip başka yere baktım. “Arabaya ihtiyacım yok, Harry. Ama eğer, bu kadar çaresizce, bilmek istiyorsan, saçlarımı düzelttirip kaşlarımı aldıracağım, tamam mı?”

“Pekala. Öyleyse arabayla gidiyoruz,” dedi pazarlığa yer yokmuş gibi.

“Hayır, beni götürmene ihtiyacım yok,” diye tısladım.

Harry’nin çenesi kasıldı, gözleri daha önce de gördüğüm bir şekilde, kızgınlıkla parladı. “Bu kadar inatçı olmayı kes, Danielle. Seni oraya ve sonra da eve götürebilirim, tamam mı? Sadece arabaya bin.”

Tek kaşımı kaldırdım, dişlerini sıkarak konuşmasını görmezden geldim, sebebi ben olsam da.  Evet, muhtemelen öyleydim ama umrumda değildi. “Beynim, beni acımasız bir ölüme teslim etmek için plan yaptığını söylüyor,” diye mırıldandım kızgın bir şekilde.

Gülümsedi. “Senin şu hayalperest beynin. Arabaya bin, hiçbir zarar görmeyeceksin. Bu kadar basit.”

“Neden binecekmişi-”

“Siktir, Danielle! Arabaya bin!”

Küfürler mırıldanırken, yolcu kapısını sertçe açıp içeri geçtim ve kapıyı arkamdan çarptım. Harry de sürücü tarafına geçti, park alanından geri geri çıkarken yüzünde boş bir ifade vardı. Bu sürüş için ona olan minnettarlığımı itiraf etmek istemiyordum ama fiziksel aktivitelere olan ilgi eksikliğim, kafamın içinde Harry’yi övmeme neden oluyordu.

Bu çocuğun amacının ne olduğunu ya da neden aşırı derece samimi olduğunu bilmiyordum ama bunu sevmemiştim. Gece Freddie’ye dönüşüp camıma tırmanacak ve uzun tırnaklarıyla boğazımı parçalayacakmış gibi geliyordu. Şu an, çılgın aklından ölüm planları geçiyormuş gibi geliyordu. Harry arabayı sürmeye devam ederken, tenim karıncalandı. Bu daha önce hiç olmamıştı ama her şeyin bir ilki vardır, değil mi?

Harry’yi sokağın sonundaki küçük salona yönlendirdikten sonra, hiçbir şey söylemeden arabadan indim. Harry beni kaybolmuş küçük bir köpek yavrusu gibi takip etti, saçlarını karıştırdıktan sonra parmaklarını saçlarının arasından geçirdi. Onun, yeni keşfettiğim bu güzelliğine hayran olmamaya çalıştım ama güneş, yüzünün bir kısmını aydınlatıp melek gibi görünmesine sebep olurken bu zordu. Ama tabii ki ben gerçeği biliyordum ve bu çocuk bir melek değildi.

Possessive ÇEVİRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin