Yekta'nın hikayesi devam ediyor...
19 SENE ÖNCE
Gökten boşanırcasına yağan yağmurun altında, ellerini ceplerine sokmuş, karanlık sokaklarda yürüyen Yekta, hava buz gibi olmasına rağmen içinin ateşlerle kavrulduğunu biliyordu. Bütün hayatı elinden alınmış bir çocuk olarak belki de yapacağı en doğru şey onu sahiplenecek sosyal hizmetlere başvurması olacaktı. Ailesinin korkunç bir katliama kurban gittiği bir sene öncesinde Yekta daha hastanedeyken onu sahiplenecek akrabalarını araştırmışlardı.
Onları sayıp seven teyzeleri vardı. Yekta'ya da bakmayı üstlenmişlerdi ama genç adam artık hiçbir yere ait olmadığını biliyordu. Sosyal hizmetler belki onun için tek seçenekti ama kime faydası vardı? Kendini hiçbir yere ait hissetmeyen, için için ateşle yanan bir adamdı. Ona hiçbir şey iyi gelmezdi.
Bir ay boyunca komada kaldıktan sonra gözlerini açtığında, gözlerini açmamış olmayı diledi. Kimseyle konuşmadı. Kimseye olanları anlatmadı. Tek görgü tanığı olarak onu sorgulamak isteyen polislere görmeyen gözlerle baktı.
İyileşme sürecinde doktorlar onun çocuk psikoloğundan destek almasına karar verdiklerinde Yekta yok olan ruhunun tekrar geri gelmeyeceğini daha o anda biliyordu.
On altı yaşındaydı.
Ve gecelerini neredeyse uyumayarak geçiriyordu.
İyileştikten sonra hastaneden kaçmış ve evlerine dönmüştü. O eve girmek o kadar zor gelmişti ki kapıdan geri dönmüştü. O günden beri sokaklarda uyuyor, yemek bulduğunda yiyor, hırsızlık yaparak para kazanıyor ve polisleri gördüğü yerde kaçıyordu.
Gezdiği sokak aralarının, kabadayılar alemine ait olduğunu biliyordu. Bunu diğer sokak çocukları aralarında konuşurken duymuştu. Yekta kimse için haraç toplamıyordu ya da kimse için hırsızlık yapmıyordu. Paralarını çaldıkları kişi kibirli, insanları küçük gören kişiler oluyordu. Onları dumura uğratmadan önce uzun bir süre izliyor ve hareketlerini takip ediyordu.
Yemek yediği bir restaurantta garsona bolca bahşiş bırakan insanlar her zaman öncelikleriydi. Paraya ihtiyacı olmayanlar kendilerini o kadar belli ediyorlardı ki, Yekta çoğu zaman bunu kolaylıkla hallediyordu.
Sokak dilini öğrenmek zor olmuştu.
O hep ablasının olmasını istediği çalışkan öğrenciydi. Lisede erkek arkadaşlarıyla bile fazla vakit geçirmez derslerine öncelik verirdi. Ama artık okulu da bırakmıştı. Armağan'ı düşününce içinde yanmaya başlayan alevleri hissetti. O alevler bir gün kendisini saracak ve büsbütün yok edecekti.
Genç adam kapüşonlu ceketinin içine gömülmüş ilerlerken, "Bunu yapmalıyım."diye düşündü. Ablası için bunu yapmalıydı.
Sokak aralarında kime gideceğini, ona kimin yardım edeceğini öğrenmesi aylarını almıştı. Bu işlerin çocuk oyuncağı olmadığını biliyordu ve eğer yanlış bir hareket yaparsa canından olacağını da biliyordu. Şu durumda canını pek de önemsemiyordu. Ama ablasını bulmak, onu kurtarmak zorundaydı. Onu kurtardıktan sonra da ailesini öldürenlerin, ablasını kaçıranların hesabını soracak, gerekirse bir ömür boyu hapis yatacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERİ ve KUZGUN
عاطفية"Ona bir bak! Onunla beni bir arada düşünebiliyor musun gerçekten?" ☙ ❧ "Onu istemiyorum! Onunla ilgili hiçbir şey istemiyorum. Onu görmek bile istemiyorum ama sen ikimizi bir araya getirmek için canla başla çabaladığından onu sürekli görmek zor...