Kalakaldım.
Gerçekten, tam anlamıyla dondum. Hiçbir şekilde hareket edemedim, göz kırpamadım, nefes alamadım. Sadece durdum, ellerimle Mark'ın siyah gömleğini tutarken durdum. Kalbim küt küt atarken durdum.
Mark dudaklarımı öpmeyi ve yumaşacık dudaklarını benim dudaklarıma bastırmayı bırakıp benden ayrıldığında yüzü hâlâ yakınımdayken fısıldadı, ve Tanrım, sıcak nefesi dudaklarıma çarpıyordu.
"Neden yaptığımı anlayacaksın, sakın bağırma ve normal bir şeymiş gibi davran." Mark'ın yüzü hâlâ yakınımdayken belli belirsiz başımı salladım. Yanağımdaki elini kaldırıp önüme gelen kısa, siyah saçlarımı geriye atıp kulağımın arkasına sıkıştırdı. Bir süre arkamda bir yere bakarak bekledi, ardından tekrar fısıldadı. "Şimdi normal bir şeymiş gibi uzaklaşıp gül."
Dediğini yaptım ve ondan uzaklaştım. Hafif sesli bir şekilde güldüğümde o da güldü.
"Mark?"
Arkamdan duyduğum kalın, tanıdık erkek sesiyle oraya döndüm. Mark yaslandığı masadan doğruldu ve belim kıvrımımdaki elini çekip sağ elimi tuttu. Ama onunla ilgilenemedim, gözlerim bize şaşkınlıkla bakan Yukhei ve Haneul'daydı.
"Dostum, gelmişsiniz." Mark gülerek onları selamladı ama Yukhei bakışlarını bana çevirdi. Kaşları hafifçe çatıldı ve Haneul'un elini bırakıp saçlarını geriye attı.
"Siz, siz çıkıyorsunuz demek, ben şey sanmıştım, benden yani..." diye geveledi Yukhei gergince gülüp bana bakarak. Mark tuttuğu elimdeki parmaklarını parmaklarımdan geçirdi ve hafifçe sıktı.
"Evet, çıkıyoruz."
"Tebrik ederim SeoNeul," dedi Haneul yapmacık bir şekilde gülerek. Yüzüne boş boş baktım.
"Eksik olma."
Mark gülmemek için başını eğip gözüne bir şey kaçmış gibi yaptığında Yukhei hâlâ bana ve tutuştuğumuz ele bakıyordu. Haneul bu duruma sinir olup sevgilisinin elini tuttu ve onu çekiştirdi. "Hadi gezelim sevgilim."
"Tamam," dedi Yukhei.
Uzaklaştıkları an Mark'ın elini bırakıp ona döndüm. Ona sinirle vurmak yerine (çünkü klişe kitaplarda ve dizilerdeki kızlar bunu yapardı) zafer kazanmış gibi kahkaha atarak kollarımı sıkıca boynuna doladım ve ona sarıldım. O da düşmemem için belimden sıkıca tuttu.
"Mark sen çok zekisin!" diye sevinçle bağırdım ve yanağına güçlü bir öpücük bırakarak ondan ayrıldım. O ise sersem sersem tekrar masaya yaslandı. "Evet... Tabi..."
Mark'ın yaptığını anlamamak için salak olmam gerekiyordu. Beni bilerek onlar gelir gelmez öpmüştü. Her kızı elde ederim duygusuyla yaşayan Yukhei, beni daha çok kıskandırmak adına Haneul ile gelmişti ama gördüğü manzarayla hayal kırıklığına uğramış, en yakın arkadaşıyla öpüşen, ondan hoşlanan kızı görmüştü ve dünya başına yıkılmış, elde edemeyeceği bir kız olduğunu anlamıştı.
Mark gerçekten harika bir iş çıkarmıştı.
"Ben lavaboya gideceğim," dedim dağıldığından emin olduğum kırmızı rujumu düşünerek. Mark belli belirsiz başını sallarken gitmeden önce bağırdım. "Dudağındaki ve yanağındaki rujları silsen iyi olur!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
➱ INSTAGRAM SERIES ⋆ 1 marklee: gerçekten aptal eyfel kulesi kılıklıdan mı hoşlanıyorsun? yüzünü görebildiğine emin misin sen? marklee: yah, park seoneul. marklee: çocuk senin iki katın! parkseo yazıyor... parkseo: herkesin iki katı. parkseo: ve dos...