his chains

295 55 6
                                    


Jimin'in heyecandan kalbi duracaktı biraz sonra söyleyeceği sözlerden sonra. Kendini hazırladı ve güzel adamın sırtına dönük konuştu. "Beni bir daha çizer misin?" 

Taehyung bu sefer şaşkınlığını gizleyemeyip gözlerini sonuna kadar açtı. Neyse ki arkası dönüktü. "Dedim ya çocuk, ilhamım yok." Jimin, Taehyung'un sesindeki azarlamaya aldırmadan yaramaz bir çocuk olmaya devam etti. "Sorun değil, bakarak çizersen ilhamına gerek kalmaz." Jimin tatlı kıkırtısıyla beraber konuştuğunda ikisinin de yanakları kızarmıştı. "Sadece bir kereydi, normalde insan çizmiyorum." Taehyung içten içe kendine küfürler ediyordu, tanrı ona altın bir kasede birbirinden güzel meyveler  ikram ediyordu ama şu an elinin tersiyle itiyordu. Jimin yavaşça Taehyung'un oturduğu yüksek tabureye doğru adımladı. Taehyung kafasını çevirdiği an yüz yüze geleceklerdi ama bunu elbette yapmadı. "Lütfen, bence çok eğlenceli olur. İlk defa beraber bir şey yapmış oluruz." Taehyung bıkkınlıkla nefes verdi. "Pekala, öyle olsun. Ama burada olmaz." Jimin heyecanla yerinde zıpladı, Taehyung onun bu çocuksu haline kalbinin bir parçasını daha verdi. "Senin evin uygun mu? Çünkü benim evim buraya çok uzak ve malzemelerini taşıman işkence olur."

 Taehyung düşünceleri yüzünden kendine kızdı. Evet, tam olarak Jack ve Rose hadisesi onu bekliyordu. "Çarşamba, akşam saat yedide. Kampüsün önünden seni alırım." Jimin kafasını salladı ve Taehyung birkaç parça eşyasını alıp odadan ayrıldı. 

Jimin, masada duran sigara paketine bakarak gülümsedi. Çok yol kat etmişlerdi, en azından kendisi öyle düşünüyordu.






Çarşamba olmuş, Jimin soğuk hava yüzünden kollarını vücuduna sarmış Taehyung'u bekliyordu. Kararmaya başlamış gökyüzüne rağmen karşıdan ona doğru yürüyen uzun boylu oğlanı fark edebilmişti. Tekrardan onun ne kadar güzel ve kudretli olduğunu aklından geçirdi. 

"Üzgünüm bu havada seni biraz bekletmiş olmalıyım." Taehyung düşünmeden paltosunu önünde tir tir titreyen, kendine göre minik olan oğlana sardı. Anın klişeliği ikisinin de aklına gelmemişti, Jimin sadece burnuna dolan kokuyla gözlerini kısa bir an olsa bile kapadı. Taehyung'un bir zamanlar bahsetmiş olduğu cennet bu olmalıydı. 


Anın güzelliğinden uzaklaşıp Taehyung'u takip etmeye koyuldu. Çok hızlı yürüdüğü için Jimin ona yetişmek için yavaş tempoyla koşuyordu hatta. En sonunda bir binanın içine girmişlerdi. Asansörle 23. kata kadar çıkmak biraz uzun sürdüğü için büyük bir sessizlik olmuştu. Jimin paltoyu çıkarıp Taehyung'a uzattı. "Sorun değil kalabilir." Jimin aceleyle kafasını iki yana salladı. "Hayır, lütfen al."


Nihayetinde daireye gelmişlerdi. Taehyung anahtarla kapıyı açarken Jimin'in kalbi ağzından dışarı çıkacaktı neredeyse. İçindeki heyecan, birazdan olacaklar yüzündendi şüphesiz.

Taehyung girişte ceketini çıkarıp ince bir uzun kolluyla içeri geçti ve Jimin onun bu güzel vücuduna bakmamak için kendini zorladı. Taehyung, Jimin'e dönüp ilerideki kapıyı gösterdi. "Malzemelerim şu odada. Sen hazırlan ben şimdi geliyorum." 

Aslında Jimin biraz şaşırmıştı. Taehyung çok aceleci davranıyordu, bitsin de kurtulayım dermiş gibiydi. Birbirlerini doğru düzgün tanımadıkları aklına geldiğinde onu haklı buldu.


Jimin'in elleri titriyordu. Lanet olası Titanic filmi o lanet sahneyi çekmeseydi bu kadar utanç verici olmayacaktı belki de. Tabii, Taehyung'un hiçbir şeyden haberi yoktu, basit bir porte çizeceğini düşünüp kendini telkin ediyordu.

Odaya geçtiğinde tamamen Taehyung'a göre dizayn edilmiş bir yer olduğunu düşündü. Yeterince dağınıktı, duvarların kenarları tablolarla doluydu. Yere saçılmış boyaların karmaşıklığı kirli görünmenin aksine güzel görünüyordu. "Evet chimchim. Yapabilirsin. Korkulacak bir şey yok. Sanat bu." Kendiyle konuştuğunda yeterli cesareti bulmuştu.

Üstündeki gömleğin düğmelerini çıkarırken parmakları terliyordu. En çok endişe ettiği şey Taehyung'un tepkisiydi. 


Beyaz teninin üzerinde parlayan altın rengi zincirlerde gezdirdi ellerini. Tıpkı o tablodaki gibiydi. Pantolonunu çıkarıp çıkarmama konusunda tereddüt etmişti. Üstünün böyle olması bile utanç vericiydi, o yüzden siyah dar kotunu çıkarmadan koltuğa oturdu.

Taehyung kapıyı çalıp içeri girdiğinde Jimin'e bakmadığı için fark etmemişti. Boyalarını hazırladı, Jimin'e döndü. Jimin'i gördü, üstündeki zincirleri ve çıplak göğsünü gördü. Tam da hayal ettiği gibiydi. Şaşkınlıkla yutkundu, bir şey diyemedi. Gözlerinin üzerine düşen saçlarıyla beraber ona bakan oğlandan deli gibi etkilenmişti.

 Kendini zorladı, taburesine oturdu. "Nasıl durmalıyım?" Doğru ya, pozunu bile söylemeyi unutmuştu. Kısık ama boğuk sesiyle konuşmaya başladı. "Kolunun birini koltuğun başına koy, sırtını yasla. Tek dizini kırıp koltuğun üstüne koy." Jimin anladıklarını uygulamıştı. "Ha şey, bir de başını geriye at. Boynun ortaya çıksın." Olabilirmiş gibi Jimin daha da kızardı, yavaşça başını arkaya yasladı.

Taehyung, pürüzsüz teni her gördüğünde daha fazla etkileniyordu. Bu gece yaşadıkları ona oldukça fazlaydı. Yaklaşık yarım saat boyunca Taehyung sessizce onu çizdi.


Jimin kafasını kaldırarak Taehyung'a baktı. "Çok sıkıldım ayrıca boynum ağrımaya başladı Taehyung." Çocuk gibi mızmızlanarak konuşması bile Taehyung'u delirtirken, adıyla hitap etmiş olması onu daha da zorluyordu.

"İstiyorsan bugünlük bu kadar yeter." Lakin Jimin gitmek istemiyordu, Taehyung da gitmesini istemiyordu. Birisinin bir adım atması gerekiyordu, ama Jimin yeterince yüzsüzlük etmişti.


"Açıkçası ben çok acıktım,bir şeyler yiyebiliriz." Jimin, Taehyung'un bu teklifine şaşırmıştı ve gülümsemesini engelleyemedi. "Güzel olurdu ama çok geç olur." Alt dudağını sarkıtarak Taehyung'a baktı. "Seni ben bırakabilirim. Veya senin için uygun olur mu bilmem ama fazladan yatağım var." Taehyung yaptıklarını anlayamıyordu bugün. Ne kadar da istekliydi, utancından odadan kaçan adam kendisi olamazdı.

"Gece dönmek senin için de sorun olur." Taehyung başını aşağı yukarı sallayıp ayağa kalktı. 


"Pizza sever misin Park Jimin?"

v i e wHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin