his betrayal

276 51 10
                                    





Taehyung, kulağına dolan bağırışlarla uykusundan koparılmıştı.

İlk önce hiçbir şey anlamasa da sesin odasından yani Jimin'den geldiğini fark etmesi uzun sürmedi. Endişeyle odaya koştu ve kapıyı hızlıca açtı.

Jimin terler içinde, kaşları çatık bir biçimde yastığına sarılıyor ve sayıklıyordu. Gök gürültüsüyle daha da kötüleşip titremeye başlayan Jimin, Taehyung'u öyle korkutmuştu ki genç adam ne yapacağını şaşırmıştı.

Sonunda yatağın ucuna oturdu ve Jimin'in omuzlarından sıkıca tutarak uyanmasını sağladı. "Hey.. Her şey yolunda mı?"

Ne diyebilirdi ki başka?

Jimin şaşkın bir şekilde gözlerini araladı ve Taehyung'a bakmaya başladı. Hâlâ öğrenememiş miydi bu çocuk? Taehyung kimsenin gözüne bu kadar uzun bakamazdı.

Jimin derin bir nefes verip gözlerini tekrar sıkıca kapattı. "Böyle havalarda hep kâbus görüyorum, seni uyandırdığım için üzgünüm."

Taehyung gözlerini Jimin'den çekemiyordu. Sol eliyle Jimin'in gözünden akan yaşı sildi. Jimin ise onun bu hareketine kadar ağladığının farkında bile değildi.

"Sorun değil..Yapabileceğim herhangi bir şey var mı?"

Jimin sınırlarını zorlayabilirdi. "Benimle uyur musun?"

Taehyung aniden gerildiğini hissetti. Bu çocuk yanındayken kendi gibi değildi,hiçbir şey olması gerektiği gibi değildi. Ama ses etmedi ve yataktaki yerini aldı.

"Teşekkür ederim."

Cevap vermedi ve ellerini Jimin'in yumuşak saçlarına attı. Anın verdiği huzurla Jimin uykuya dalmış, Taehyung ise onu izleyerek geceyi sabah etmişti.



Jimin kocaman yatakta yalnız uyandığında dün olanların rüya olduğunu düşünmüştü. Ama hayır rüya değildi. Çünkü tam da Taehyung'un yattığı yerde çarşafın kırışık olması rüya olmadığını kanıtlıyordu.

Yüzündeki gülümsemeyle üzerindekileri çıkardı, katladı ve yatağa düzgünce bıraktı. Dünkü kıyafetlerini de giydiğinde odadan çıkıp Taehyung'a bakındı.

Masada güzel bir kahvaltı hazırlanmıştı ve üzerinde not gördüğünde Taehyung'un gittiğini anlamıştı.

'Kahvaltını yapmadan gitme.'

Jimin gülümseyerek kahvaltısını yaparken tek düşündüğü Taehyung'a olan hisleriydi. Onunla yakınlaşmaları hayal gibi gelirken, şimdi evinde onun için hazırlanmış kahvaltıyı yapıyordu. Gece saçını okşayıp yanında uyumasını saymıyordu bile.


Nihayet evden çıkıp okula geçmişti. Yolda, Taehyung'a dün hakkında teşekkür etmek için elmalı kurabiyeler almıştı ve gülümseyerek kendilerine özel sınıfa gidiyordu. Ne kadar özeldi bu sınıf... Sadece ikisine aitti.

İçeride Taehyung'un olduğuna emindi çünkü kapıya yaklaştıkça kokusu burnuna doluyordu. Belki de aşk böyle bir şeydi?

Sevinçe kapıyı açtığında, kısa bir süre sonra elindeki kurabiye sepeti yere düşmüştü.
Hayır...Bir kâbusun içindeydi ve Taehyung yine onu uyandıracaktı değil mi?

Uyandırmıyordu ki.. Dudakları, bir kadının dudaklarının üzerindeydi. Uyandıramazdı.

Gözleri doluyordu, damlaların düşmesiyle kalbinin kırılması aynı anda oluyordu.
Canı yanmıştı işte. Beklemediği yerden gelmişti darbe. Yaz günlerine kar yağdırmıştı, hazırlıksız yakalamıştı.

Taehyung o sırada kafasını çevirdiğinde, gördüğü şey Jimin'in gözünden dökülen yaşlar ve çarpılan bir kapıydı. Üzerine eğilmiş kızı sertçe itti ve kapıya koştu. Jimin'in peşinden gidemedi, soluk borusundaki yumruyu geçiremedi. Küçüğünün gözyaşlarıydı o yumru.

Yerde duran sepeti gördü. İçinde duran not dikkatini çektiğininde eline alıp okudu.

'Biz minik birer kurabiyeyiz. Lütfen bizi ye >.< '

Bir kez daha bu güzel kalpli çocuğa aşık oldu. Bir kez daha kendinden nefret etti.

Ama bildiği tek bir şey vardı, Jimin'in canını yakmadığı sürece kendinden uzak tutamayacaktı.

v i e wHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin