Bölüm 3

6 3 0
                                    

Bölüm şarkısı: Pera-Giz
En sevdiğim manzarayı sorduklarında, gülüşünü gösteriyordum ben.🌼
İçimde kanatlanan kuşlar vardı. Uçmak için beni yakıp yıkıyorlar, herkes gibi onlar da gitmeye çalışıyorlardı. Yani bu yıllarca böyle olmuştu. Çünkü hayat böyleydi. Herkes zamanı gelince giderdi. Lakin bazı gidişler zamansız olurdu, bizi tüketen de bu gidişler olurdu zaten. Bu gidişlerin fazlasıyla farkında olan bizlerin unuttuğu bir şey vardı. Hayat, sadece gidenlerden ibaret değildi. Gelenler de vardı. Benim hayatıma da onca kişi gittikten sonra biri gelmişti. Ve o geliş tüm gidişlere bedeldi. 

Kardeşim, dilimin ve düşüncelerimin aşina olamadığı bu kavramı, hayatıma nasıl ulaştıracaktım bir fikrim yoktu. Hayatıma nasıl etkisi olurdu mesela? Sever miydi beni? Çok iyi mi anlaşırdık yoksa sürekli kavga mı ederdik? Kafamdaki bu düşüncelerimin, sonum olacağını farkettiğimde, saçlarımdaki hayali soru işaretlerini elimle kovdum ve karşımda oturan, bana hem çok yabancı aynı zamanda  da çok tanıdık o yüze baktım. Çekingen bir tebessüm yolladı bana, sonra da gergince elleriyle oynayarak başını öne eğdi. Aniden gelen bir dürtüyle, oturduğum yerden kalkıp yanına oturdum. yüzünün iki yanına düşmüş olan saçlarından bir tutam alarak kulağının arkasına bıraktım. Gülerek sordum.

"Normalde de böyle çekingen misindir yoksa bu bana özel bir şey mi?"

"Bilmem ama sanırım sana özel değil."

Şimdi ne diyecektim. Aklıma bir şey gelmiyordu. Karşımda canımdan kanımdan bir parça duruyordu ve biz iki yabancıydık. Bana, bize bunu yaşatan kimseyi affedemezdim kolay kolay.  o sırada annem elinde iki soğuk çay ile geldi. şeftalili olanı bana uzattı. Bana bakıp tebessüm etti. Yüzüne baktığımda, gözlerinin şişmiş ve morarmış olduğunu farkettim. Ama ne kadar üzülürse üzülsün, çok kırgındım ona. Affedemezdim. Tebessüm etti. Ben ise sert tavrımı koruyarak bardağı alıp döndüm önüme. Elindeki diğer bardağı Miray'a verdi. Gözlerinin parlamasından çok sevdiği belli oluyordu ki bu da bir ortak özellik demekti. İçeceklerimiz bittikten sonra annem ortaya bir öneri attı.

"Böyle tanıyamazsınız birbirinizi. Ufuk al Miray'ı da beraber bir yerlere gidip vakit geçirin."

Her ne kadar kızsamda anneme, haklıydı. Miray'a 'hazırlan' dercesine bir bakış  attım.

"hazırım." dedi büyük bir hevesle. O da benim gibi, beraber vakit geçireceğimiz için sevinçli olmalıydı. 

Hazırlanıp çıktık evden. Ben lunapark falan düşünürken beni şaşırtarak lunaparktan nefret ettiğini söyledi. Beraber sinemaya gitmeye karar verdik.  Sinema salonu için bilet aldıktan sonra Miray'a bakmak için arkamı döndüm. O sırada bir kız çarptı gözüme. Hafif kızıla çalan sarı saçları vardı. Saçları omuzlarından iki yana dökülüyordu. Sanki dökülen saçları değildi de benim hücrelerimdi. Elmacık kemikleri o güzel gülümsemesiyle bütünleşmiş, bakışları girdap gibi içine çekmişti beni. O an o mavi gözleri, bana baksın, öylece kalsın ve sonsuza kadar benden başka herkese kör olsun istedim. Bütün vücuduma bir sıcaklığın yayıldığını hissettim. Bu his ellerimi titretiyor, boğazıma yumru tıkıyor, kalbimi kontrolden çıkartıyordu. Sanırım bu ilk görüşte aşktı. Böyle şeylere karşı olmasam ve sonuna kadar inansam bile,yaşaması alışılmadık bir duyguydu. Hayatım öylesine altüst olmuştu yirmi dört saat içinde. Ama en çok altüst eden şey, sanırım bir daha asla göremeyeceğim bu kızdı. Ne kadar tanıdık gelse de siması yüzüme, daha önce görmediğime emindim. Çünkü görseydim, asla unutmazdım. Şu anda Miray'ın varlığını unuttuğum gibi yani. Ve sanırım o da bunu fark etmişti ki, kendini hatırlatmak istercesine, elini yüzümün önünde sallayarak bu harika manzaramı bozmuştu.

Ruhum Ellerinde SaklıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin