Bölüm 4

15 3 0
                                    

Bölüm Sözü : Ay tutulur, Güneş tutulur da, insan insana tutulur mu hiç?
Bölüm Şarkısı :TNK-Kayboldum
Uykuya hasret gözlerim aralanmamakta oldukça ısrarcıydı. Ben de onları kırmamak adına (!) gözlerimi sıkıca yumdum. Gözlerimin önüne gelen gözlerin, beni uyutmayacağını fark ettiğimde, sanki o görüntüyü silebilirmişçesine kafamın altında duran yastığı alıp kafama bastırdım. Olmuyordu. Hava aydınlanmıştı ve ben daha iki dakika bile uyuyamamıştım. Doğruldum yatakta. Elimle kıvırcık saçlarımı daha fazla dağılabilirmiş gibi dağıtıp, gözlerimi ovaladım ardından. O sırada sertçe kapı açıldı ve Miray bağıra bağıra odaya daldı. Sonra uyumayan beni farkettiğinde şokla açıldı ağzı ve gözleri. Çünkü her sabah asla uyanmıyordum ve Miray en son sinirden ağlayıp gidiyordu. 

Miray, biz de kalmaya başlayalı on beş gün olmuştu. Kısa sürede de olsa alışmıştık birbirimize. Gerçekten benim kardeşim olduğunu hissedebiliyordum. Benim gibi bağımlı olmasa da oyun oynuyor, diğer kızlardan farklı olarak daha doğal takılıyordu. Onu sevmiştim, hayır hayır, onu çok sevmiştim. Zaten böyle bir tatlılığı sevmemek mümkün olamazdı. Yine de içimde bir burukluk vardı. Kardeşimle aynı evdeydim ama, Mine'yi de görmemiştim sonuçta. Ona ne ara bu kadar bağlandığımı bilmiyordum. Kendimi yatağa atıp boş boş tavanı izlemeye başladım. Bu aralar özellikle çok fazla yaptığım bir hareketti. Aklıma gelen şeyle telefonumu çıkarıp mesajlaşma kısmına girip Mine'nin profiline tıkladım. Konuştuğum, derdimi anlattığım, oyun grubuna yanlışlıkla giren Mine, şimdi gelmiş kardeşimin yazlıkta arkadaşı çıkmıştı. Yüzü çok güzeldi ama daha da önemlisi kalbi çok güzeldi onun. Kullandığı kelimelerden, bakışlarından anlayabiliyordum. Asosyal olmak kolay değildi sonuçta. İnsanları gözlemleyince her şeyi açığa veriyorlardı aslında. Ben de uzun süredir bunu yaptığımdan anlayabiliyordum. Ben fotoğrafına dalmış hissettiklerimi anlamlandırmaya çalışırken kapının çalmasıyla bir an panikleyip telefonu bıraktım. Sırt üstü yattığımdan telefon yüzüme düştü. İçimden telefona sövüp oturur pozisyona geçtim ve bağdaş kurup "Gir" diye seslendim. İçeriye Miray'ın girdiğini görünce kafamı yana çevirip komodinin üzerinde duran kitabı aldım ve "Abicim kitap okuyorum, sonra..." diyordum lafımı yarıda keserek beni susturmuştu. "Neden benden kaçtığını biliyorum abi" dedi. Anlamamış numarası yaparak "Neden senden kaçayım küçük hanım. İşim var bu aralar" dedim söylediğime kendim bile inanmazken. "Aynı evde yaşamasak söylediğine gerçekten inanacağım." dedi gözlerini devirirken. "Bütün gün ya oyun oynuyorsun, ya da kitap okuyorsun. Var mı başka yaptığın bir şey?" dedi. Yatağımın kenarına oturup gözlerimin içine bakarak "Mine hakkında konuşacağımı bildiğin için kaçıyorsun benden. Ama yemezler. Seviyorsun işte onu." dedi. Ben nutkum tutulmuş bir şekilde ne cevap vereceğimi şaşırmıştım ki, tam toparlamak için ağzımı açarken Miray bağırarak "ABİM AŞIK OLMUŞ" diye bağırmıştı. Ben hızla kalkıp Miray'ın ağzını kapatmak için uzanmıştım ki annem kapının önünde gülümser bir şekilde bana bakıyordu. Miray üzgün bir ifadeyle bana dönünce kızgın bir bakış atıp her ne kadar aramız hâlâ çok iyi olmasa da açıklama yapma gereği duyarak "Her zamanki saçmalıkları işte." dedim. Sonra da Miraya dönüp "Seninle sonra konuşacağız küçük hanım" dedim. Annemi ve Miray'ı ufak çaplı bir krizin ardından odamdan yollayınca hemen toparlandım. Soğuk bir duş iyi gelecekti. Suyun her zaman düşünceleri rahatlatma özelliği vardı. Ve ben her fırsatta bunu kullanıyordum. Sanki vücudumdan akıp giden su beraberinde tüm dertleri de alıyordu.
Duştan çıktıktan sonra hızla siyah bir kot ve siyah üzerinde "Game Over, Continue?" yazan bir t-shirt giydim. Saatimi takıp telefonumu ve cüzdanımı alarak bahçeye çıktım. Hamaklardan birine kurulmuş, yalnızlığın tadını çıkarıyordum ki hamağın sol tarafına binen ağırlık ile gözlerimi o tarafa çevirdim. Bir küçük baş belası bana sırıtarak bakıyordu. Sinirle gözlerimi devirdim ve önüme döndüm. "Abi ya, hadi anlat lütfen, yoksa meraktan çatlayacağım" dediğinde ona dönmeyerek "O tren çoktan kaçtı abicim. Onu anneme söylemeden düşünecektin. O zaman belki anlatırdım." dedim. Belki anlatmazdım ama yine de onun bunu bilmesi gerekmezdi. "Abicim ya şu tatlılığı nasıl kıracaksın" diyerek başını hafifçe bükmüş, ıslak köpek yavrusu gibi masumca bakıyordu. "Bana bak küçük cadı. Beni öyle kandıramazsın." dedim. Ama uzanıp sarılınca şok olmuştum. Yani böyle bir şey beklemediğimden dolayıydı muhtemelen. Şaşkınlıkla donmuşken çabucak toparlanıp "Tamam kandırabilirmişsin. Anlatacağım ama sakın..." dedim işaret parmağımı yukarıya kaldırırken "... kimseye özellikle de Mine ye bundan bahsetmek yok. Anlaştık?" diye sorarcasına baktım. Onaylamak için başını salladığında önümde döndüm. Hamağı hafifçe sallarken anlatmaya başladım. Gruba nasıl girdiğini, o gece aklıma yalnızca onun geldiğini anlattım. Konuşmalardan pek bahsetmeden sinemada karşılaşmamızı anlatmaya başladım. " O gün, onu karşımda görünce, dünyanın en güzel manzarasının karşısında duruyormuş gibi hissettim. Öyle bir sesi vardı ki, sanki daha önce hiç şarkı dinlememiş, hiç ses duymamıştım. Gözleri, denizlerden gökyüzünden daha uçsuz bucaksızdı sanki. Ben, Miray, o an Mine'ye âşık oldum. Bir an olsun çıkmıyor aklımdan. Yüzü gitmiyor gözümün önünden. Bir hint filminde bir sahne vardı. Adam şey diyordu "Eğer gözlerini kapattığında gözünün önüne onun resmi, ya da beraber geçirdiğiniz anılar geliyorsa aşık olmuşsundur" diye. Benim öyle oluyor Miray. Biliyorsun, ben daha önce hiç kimseyi sevmedim. Hiç kimseyi özlemedim. Kimse bana kalbimi hissettirmedi. Ama Mine öyle değil. Mine olursa ben olurmuşum o olmazsa zaten hiçmişim gibi hissediyorum. Sanki oksijen tüpüne bağlı yaşayan bir hastaymışım da Mine gelip bana akciğer olmuş gibi. Anlatabiliyor muyum, anlayabiliyor musun, bilmiyorum. Tek bildiğim hiç böyle olmadığım. "dedim cümleleri toparlayamazken. Gözleri fal taşı gibi açılmış, şaşkın ama hayranlıkla bakıyordu yüzüme." Abi sen, sen çok  güzel seviyorsun. Bu zamana kadar çok aşık insan gördüm, yani öyle olduğunu zanneden. Hepsi yalnızca kendini düşünüyordu, yalancı aşklar, çıkarlar, sırf sevgilim var demek için birbirini kullananlar... Yüzlerce sayabilirim. Ama sen, sen öyle değilsin. Sen çok güzel seviyorsun.. "dedi. Tam ağzımı açıp bir şeyler söyleyecektim ki ayağa fırladı ve" Ben eve girip geliyorum hemen, bir yerlere gidelim olur mu? "dedi. Ben de yapacak başka işimin olmadığını düşünerek kafamı onaylarcasına salladım. Miray içeri girdiğinde ben de oturup beklemeye başladım.

" Abi burası gerçekten harika. "dedi gözlerini yandaki ışıklardan ayırmadan. Akşam olmak üzereydi ve kafenin duvarlarını kaplayan ışıklar çok başka bir hava katıyordu içeriye. Menüyü uzatan garsona teşekkür ederek önüme dönüyordum ki karşımda Mine'yi görünce donup kalmıştım. Hemen toparlanarak Miraya dönüp "Mine ne yapıyor burada?" dedim. Muzipçe sırıtarak "Bilmem ki." dedi. Nedense hiç inandırıcı gelmiyordu. Yerimden kalkarak Mine ye doğru ilerledim. Beni görünce gülümsemişti. O gülümserken nasıl bir gülüş insanın içini yakabilir onu düşünüyordum. "Hoşgeldin Mine" dedim. Verdiği cevapla durduğum yere çakılmış, donup kalmıştım.
"Hoşbuldum Ufuk Mert Demiray"

Ruhum Ellerinde SaklıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin