Bölüm 7

7 1 0
                                    

Medya:Miray
Bölüm şarkısı: MFÖ-Ah bu ben
Bölüm sözü:İlkler kalır,iliklere kadar.

Mine'den

~

Acı, boğazıma tıkanıyor, nefes almamı engelliyordu. Canım, hiç yanmadığı kadar yanıyor, aldığım her nefes diken olup batıyordu boğazıma. O görüntüleri gördüğüm an, ölmek istemiştim. Bu ona olan sevgimden miydi yoksa kendime olan saygımdan mıydı bilmiyordum. Zaten o an beynim durmuş, hiç bir şeyi algılayamaz olmuştum. Çoğu kişi, "İlk önemli değil, önemli olan son." kafasında da olsa benim için küçüklüğümden beri ilkler kutsaldı. İlk oyuncağım, ilk mutluluk gözyaşım, ilk kalemim, ilk kitabım...
Bu örnekler çoğaltılabilir. Ama bunlardan en önemlisi benim için özel olan şeyleri ilk kiminle yaşadığımdı. Berk, benim ilk aşkımdı. Bu tarz şeylere asla kafa yormazken, yanıma yaklaşmış, iki yıl peşimden koşmuştu. Etrafımdaki herkes güvenirdi ona ve bizi yapmak için elinden geleni yaparlardı. En son güvenmiştim, kalbimi açmıştım. İlk onun elini tutmuştum, ilk onun kokusunu çekmiştim içime, ilk onu kıskanmıştım. İlk defa hayallerimi birine anlatmıştım ben. On ay boyunca bana çok iyi bir arkadaş olmuştu, kendimi güzel ve değerli hissettirmişti. Şu an da ise uzaklarda başkasına iyi hissettiriyordu. Tüm çabası beni elde edene kadardı ve bu çok gurur kırıcıydı. Bunun yanında, zaten insanlara güven problemi olan biriydim ve abim dışında tek güvendiğim kişi o olmuştu. Artık kimseye güvenemeyecektim kısacası. Düşüncelerimin içinde boğulurken, saçıma bir damla düştüğünü fark ettim. Bu damla bana ait olamayacağına ve açık alanda olmadığımıza göre başkasına aitti. Kafamı kaldırdığımda bana bakıp ağlayan Mert'i gördüm. Bu görüntü oldukça şaşırtmıştı. Bunun üstüne bana sarılması oldukça ilginç gelmişti ama bunu umursayacak durumda olmadığımdan kollarına sığınıp ağlamayı tercih ettim.

***

Işığa inat hala kapalı kalmaya direnen gözlerimi bin bir güçlükle açtım. Olduğum yerden etrafıma bakındım ve nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Evde değildim. Burası Miraylar'ın eviydi. Çok güzel ama ben burada ne yapıyordum ve ayrıca saat kaçtı? Saate baktığımda saatin on olduğunu fark ettim. Yani gece burada kalmıştım. Buna aldırmadım fazla. Çünkü beni merak edecek ebeveynlerim yoktu. Kesin yine arkamdan sürtük diye sövüp yatıp uyumuşlardı ve yokluğum işlerine gelmişti. Ya da diğer ihtimal, yokluğumu fark etmemişlerdi bile. Acaba Berk merak etmiş miydi, diye düşünecekken olanlar geldi aklıma. O görüntüler birden bire hem gözlerimin önüne, hem de boğazıma dizildiler. Hem de 'tak tak' sesi olarak kapıya. Ah hayır! Sadece kapı çalıyordu. "Gir." dedim güç çıkan sesimle. Ya da sadece fısıldamıştım. Çünkü dilim damağım kurumuştu ve sesim çıkmıyordu. Aralanan kapıdan Mert kafasını çıkardı. Gelmesini işaret ettim, o da yavaşça gelip oturdu yatağın ufak bir köşesine. Gülümsedim zorla. Ufak bir iyi misin faslı geçti aramızda. Sonra yorgun olduğunu ve uyuyacağını söyleyip çıktı. Şaşırmıştım açıkçası. Çünkü gözlerinin altı mosmordu ve şişmişti. Bütün gece uyuyamış mıydı yani? Bu çocuğun çok büyük bir derdi vardı ama sorsam da anlatmazdı, o yüzden sormamayı seçtim bende. Yatıp gün boyu kıpırdamamak çok daha cazip gelmişti. Bunu yerine getirmek için tam yatmıştım ki, kapı sertçe açıldı ve içeriye benim canım, pek sakin (!) arkadaşım, Miray girdi. Gözlerimi devirerek yatmaya devam ettim. Yarım saat kalkmam için uğraştıktan sonra, sonunda enerjisine dayanamayıp kalkmıştım. Başım, çok ağlamaktan dolayı zonkluyordu. Miray'a bunu 9274974827 kere dememe rağmen ısrarla takmamıştı ve beni kaldırmıştı. Şu an da ise, dolabının karşısında durmuş kıyafet bakıyorduk. Ben istemiyordum, tek istediğim şey yatmaktı ve sonsuza kadar uyumaktı. Ağlamaklı bir ses çıkarıp Miray'a baktım. Miray ise kısa ama güçlü bir çığlığın ardından konuşmaya başladı.

"Mine, sen mal mısın acaba? Sen bu değildin kızım, nolursa olsun gülerdin. Annenlerle kavga eder, kendini sahile atardın. Ben yan evden seslerinizi duyar ağlamaya başlardım, senin yanına koşar, sana sarılır ağlardım da sen beni teselli eder, kendin kahkaha atardın. Sen üzüldün evet, bana sarılıp ağladın da ama hiç bir zaman yıkılmadın. N'olursa olsun hep güldün. Şimdi peki Mine? Hayatında en fazla üç yılını verdiğin biri mi yıkacak seni? Bir şerefsiz uğruna heba mı edeceksin kendini? Ya ben Anıl için ağlarken ağzıma sıçan sen değil miydin? Ne değişti şimdi Mine? Kendine gel!"

Ortalığı inletircesine konuşmuştu ve bu ortalıktan çok benim kalbimi ve aklımı inletmişti. Haklıydı, annem ve babam olan o insanlara sadece sinirlenmiştim bugüne kadar. Biyolojik bir şey olarak düşünmüştüm ve asla umursamamıştım. Benim mutluluğumu, neşemi hiç bir şey kaçıramamıştı bugüne kadar. Şimdi şerefsizin teki beni nasıl kırabilirdi bu denli? Nasıl yıkabilirdi? Yok, yok. Ben dersimi almıştım. Bu saatten sonra asla kimseye güvenmeyecek ve kimseye aşık olmayacaktım. Eğer aşık olursam birine, kendimi asla affetmeyecektim. Buna tam şu an karar vermiş ve bunun için kendime söz vermiştim. Düşüncelerimden kurtulmak adına Miray'a baktığımda karşımda durmuş, somurtuk suratıma bir beklentiyle bakıyordu. Birden kahkaha atıp sırtına atladım ama tabiki beni taşıyamadı ve ikimiz birden yere çakıldık. Halimize oturup kahkahalarla gülerken içeri Ufuk girdi. Bizim halimize tuhaf tuhaf bakarken, onun yüz ifadesini görünce tekrar kahkaha attım. Gerçekten, kahkaha atan iki kız değilde, ejderha kafalı orangutan görmüş uzaylı gibi bakıyordu. Aslında uzaylı nasıl bakar, hele ki öyle bir yaratığa nasıl bakar bir fikrim yoktu ama en fazla bu kadar tuhaf bakabilirdi bence.

"Mine, hayata döndü abicim. Artık hayatında birisi yok. Rahat edebilirsin." dediğinde önce dönüp Miray'a ardından Ufuk'a baktım. Neden rahat edecekti ki?

"Neden rahat edeceksin?"

"Ee şey." deyip saçlarını karıştırdı. Ardından sırıtarak bana baktı.

"Artık ağlayan birini görmek istemiyorum ve buna cidden çok sevindim. O yüzden rahatım." dedi bir solukta. O kadar hızlı konuşmuştu ki zar zor anlamıştım dediklerini. Hızlıca kapıyı açıp çıktı odadan. Sonra tekrar kapıyı açıp sırıtarak anlayamadığım şeyler söylerek tekrar çıktı. Ne yapıyordu bu çocuk?

***

Miray'dan

~

"Sen beni tanımazsın,
Severim de söylemem.
Sen beni uzak sanırsın,
Bilirim, söz dinlemem."

Şarkı sözleri kulaklığım sayesinde kulağımda çınlamaya devam ederken, salak sırıtmam yine yerleşmişti yüzüme. Bu kadar efkarın yettiğini düşünerek kulaklıklarımı sırt çantama attım. Yanından geçtiğim bir arabanın camından, kendimi incelemeye başladım. Üstüme beyaz, siyah yazılı bir sıfır kollu, altına da siyah dar paça giymiştim. Abimin aldığı saati de takmıştım koluma. Fena gözükmüyordum hani. Her halim güzel mi diye düşünerek salak salak tiplere girerken, arabanın açılan camıyla mora döndüm. Kime rezil olduğumu görmek istememiştim ve arkama döndüm hızlıca. Allah'ım rezildim, rezildim, rezildim. Arabanın açılan kapısının sesini duymamla adım attım. Uzaklaşmalıydım. Arkamdan gelen o hoş kahkaha sesini duyduğumda olduğum yerde kalakaldım. Yanlış duymuş olabilirdim, o olmayabilirdi. Bu beynimin bana oynadığı oyunlardan yalnızca birisiydi. Titreyen ellerime ve beni taşımamak da ısrarcı ayaklarıma aldırmadan ilerlemeye devam ettim. Ancak onun sesiydi, adımı seslenmesiyle emin olmuştum.

"Miray."

Arkamı döndüm yavaşça. Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirip karşılık verdim.

"Anıl."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 02, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Ruhum Ellerinde SaklıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin