"Böyle bir yere getireceğini bilmiyordum beni, ne denli mutlu oldum anlatamam sana."
Neredeyse beş yaşındaki bir çocuk gibi hoplayarak aşıyor yokuş yolu. Az önce kavşaktaki tabelada nereye gittiğimizi gördüğünden beri bu halde, mutluluğu hareketlerine yansıyor.
"Sürpriz yapmak istedim sana. Seveceğini biliyordum." O gün okuduğu bölümü söylerken ne kadar gururlu ve heyecanlı olduğunu düşünüyorum hala. Hem çocukları hem de hayvanları seviyor Jongin. Dünyadaki en saf iki şeyi seven birinin de tertemiz olması lazım.
Yan yana yürümeye devam ediyoruz elimizde koca koca market poşetleriyle. Naylon poşet değil ama,kocaman kağıt torbalar. Jongin evden çıkmadan önce yatağının altından çekti geldi hepsini,çevre kirlenmesin diye canını bile verirmiş. Biraz abartıyor sanki,yolda gördüğü her ağaca da sarılmak istiyor.
"Nasıl buldun burayı?" Henüz cevap vermiyorum çünkü öyle yokuş çıkarken anlatılacak bir mevzu değil,hem nefesim de tıkandı. Büyük kapıya gelirken yine bir sürü kafa görüyoruz,gülümsüyorum.
"Toplanmışlar kedinin başına,hale bak." Geçen haftaki yavruyu bir gece bizde kaldıktan sonra iyi bakacaklarından emin olup aldığım yere geri getirdim,Jongin biraz üzüldü. Ben de öyle. Ama kedi sabaha kadar Jongin'e sokulup durdu,kolları kabardı kabardı kocaman oldu Jongin'in. Tabi bana sonradan gösterdi bunları,o ana kadar üzgündüm kedi gittiği için.
"Buraya getirdin demek kediyi."diyor. Başımı sallıyorum ve üç sene önce hep birlikte bahçeye diktiğimiz şeftali ağaçlarının dibine torbaları bırakıveriyorum. Jongin de beni taklit ediyor,çocuklar kediyle ilgilenmekten bizim geldiğimizi fark etmediler bile.
Bu sefer ben yanlarına gidiyorum,Seung gülüyor.
"Sehun abi gelmiş."diye bağırıyor kocaman. "Ve yanında bir arkadaş getirmiş." Hana kaşla göz arasında dibimde bitiyor.
"Kim bu?"diye fısıldıyor kulağıma doğru. "Kim bu yoksa sevgilin mi?"
"Beş yaşındasın,kim öğretiyor sana bunları?"
Jongin suyunu içtikten sonra meraklı gözlerle kendisini izleyen Wook'la konuşmaya başlıyor,çocuğun boyuna gelebilmek için dizlerinin üzerine çöküyor ve tek elini yanağına koyuyor.
Işıl ışılsın Kim Jongin,çok fenasın. Seviveresim geliyor seni burada bile,öyle ışıl ışılsın.
Hana tişörtümün ucunu çekiştirmeye başlıyor,istediği cevabı alana kadar da durmayacak. Seung ise şeftali ağaçlarının altında bir yere oturmuş öylece Jongin'i izliyor.
"Bir arkadaşım."diyorum kafamı aşağıya eğip Hana'yla göz göze gelirken. Hemen itiraz ediyor. "Senin tek arkadaşın Jongdae ama."
"Hayır değil."
"Evet öyle."
"Evet öyle."diyerek pes ediyorum. "Bak,Jongin sevgilim değil ama arkadaşım da değil. Sadece bir tanıdık,oldu mu?"
Kafasını sallıyor. "Oldu ama inanmadım ben."
Hana'yı bir şeylere ikna etmek gerçekten çok zor,belki Jongin onun dilinden anlar. Wook'u kucağına almış bana getiriyor. Diğer çocuklara nazaran biraz daha küçük,taşımakta zorlanmıyor bu yüzden.
"Arkadaş olduk biz."diyor elleriyle çocuğun sıcaktan alnına yapışan saçlarını geri çekerken. Koskoca adam minicik çocuğa arkadaşım diyor ya,kalbim gidiyor kalbim. Wook buraya geleli üç ay anca oluyor,ebeveynleri trafik kazasında ölünce kalan akrabalarından kimse ona sahip çıkmamış,anne yarısı olan teyzesi bile. Geceleri hala ağlayarak uyanıyormuş,Hana bir keresinde yine böyle tişörtümün ucunu çekiştirirken anlatmıştı gizli gizli. Ona da Seung söylemiş çünkü Wook'la yatakları yan yana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
binanın tepesi | sekai
Fiksi Penggemarbiz buraya binanın tepesinden pıt diye gökyüzüne atlamaya geldik