giriş: gece yarısına beş kala

444 38 40
                                    


Yanlışlıkla yazdığım yeni çalışmama merhaba deyin, fluff olmaması sizi üzebilir ama gerilimi, korkuyu tatmanız gerçekten beni mutlu edecektir. Bol bol yorum ve oy istiyorum, bu sadece bir girişti. İlk bölüm, yakında. ;) Ve bu sefer öyle 1 ay sonra falan atmayacağım ilk bölümü. *kahkaha* Her neyse, iyi okumalar.

Uyarı: bu hikayede yazdığım çoğu şey allak bullak beynimin uydurmacasıdır.

* >> Latince. Anlamı= kan, ölüm, gece, aşk, itaat.

...

BLU GİRİŞ

1821 yılı Baharı

Dünyada çürüyüp gitmeyecek tek şey intikam arzusuyla yanıp kavrulan bir ruhtur ve çaresizlik insanoğluna aklına getirebileceği en son şeyi dahi yaptırır.

Gözlerimi köreltecek kadar ışık yüzüme vurduğu sırada bir an önce kiliseye ulaşmak istiyordum. Karanlık, ilk defa bu kadar ürkütücü, savurucu geliyordu var olmaktan yorulmuş bedenime. Nabzım anormal derecede hızlanırken soluk tenli iki beden bana doğru yürüyordu, yüzüme tuttukları meşale ile birlikte. O bedenler sahteydi, o bedenler ölüydü. Gerçek, bendim. Gerçek, dünyaydı.

Gerçek, ruhlardı. Gerçek, bizdik. 50-100 yıl arası ömürlük bedenleri sahip edinip "öldükten" sonra ruh olarak gezinmeye devam eden bizler, ömrümüzü ya normal insanlar gibi geçirirdik ya da aile üyelerimizden birisi rahip olup karanlık tarafa geçerek kendi kanından insanları da peşinden sürüklerdi. Bunlar da, kurbanlardı.

Ben bir kurbandım. Babamın büyücü kitaplarını keşfedip Karanlık Taraf'a sürüklenen bir kurbandım. Kara büyü yapan rahipler arasında olan Bay Do'nun oğlu, aynı zamanda hizmetkarıydım. Annem öldükten sonra babamın emri altına girmiştim, kara büyünün dünyasına giren insanoğlu, ya büyücü olurdu ya da hizmetkar. Ben ikinciydim. Ve ikinciler, dünyadan sıyrılamamış ruhların kanını emip hayat bulmak için can attığı insanoğullarıydı.

Koşuyordum. Rahip Do'nun 7. Büyü Kitabı elimde, koşuyordum.

Arkamdaki iki çalıntı bedene sığınan ruhun kana susamış hırıltıları kulaklarıma dolarken ay ışığı altında, koşuyordum nefes nefese.

Bu kitabı elimden ayırmamam gerektiğini biliyordum, kiliseye götürmem gerektiğini de biliyordum. Ama bu ruhlardan elimde kaya tuzlu silah olmadan nasıl kaçacağımı inanın, akıl erdiremiyordum.

Ruhu kana bulanmış, çaldığı beden bir kadına ait olan varlığın sesi arkamdan duyuldu. "Gel buraya, küçük. Kana susadım." Sesi kulaklarımdan tüm bedenime bir elektrik dalgası verirken, nefes sesimi kontrol altına almayı beceremiyordum. Korku dolu sesler çıkıyordu dolgun dudaklarımın arasından ayın sonsuzluğuna. Bu, benden çıkan bir ses değildi. Bu, çaresizliğimin sesiydi. Bu, korkunun sesiydi.

Nabzını kontrol altına alamayan bir bedendeyseniz, o bedeni korku yönetiyor demektir. Ve kötü bir haber daha, korku bedeninizi ele geçirdiyse, size istediği her şeyi yaptırır.

Toprak yolda kiliseye doğru koşmaya devam ederken ayağım zeminde kayıyordu ama bir şekilde kendimi toparlıyordum. Korku, tökezlememe neden oluyordu, düşmekten korkuyordum. Arkamdaki kanıma muhtaç ruhlar daha çok yaklaştığında çığlıklarım kasabanın bitişiğinde bulunduğum ormanda yankılandı. Kadın bedeninin güldüğünü duydum. Kasabanın girişine geldiğim anda, önüme bir beden çıktığında korkuyla yere düştüm. Dizim acıyordu ama onu düşünemeyecek kadar ölüme yakındım. Ölüm, ilk defa bu kadar korkutmuştu beni. Karşımdaki beden az önce arkamdan gülen kadındı. Yere kapaklanmış onu izleyen bana doğru eğildi ve tüm dişlerini gösterip sırıttığında korkuyla çığlık attım. Üzerime binip ensemdeki saçları hafiften kaldırdığında ne yapacağımı bilemez şekilde kıvranarak bağırmaya devam ediyordum. "Ne olur, bırak beni!" Kadın bedeninin çalıntı gözleri, gözlerimi buldu. Duraksamasıyla bağırmayı bırakmış, ona bakmıştım. Gözlerinin ardından siyah ruhunu görebiliyordum. Bedenin içini görme eylemini, ilk defa bu kadar yakından yaptığım için şaşkındım fakat bunu düşünecek halde bile değildim. Kadın, sırıttı. "Bu gece, bu bedenle olmaz, Asyalı hizmetkar."

BLU // ChanSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin