BLU
3. BÖLÜM:
"GÖZLERİNDE KAYBOLDUĞUN KİŞİNİN KALBİNDE SAKLAMBAÇ OYNAMAK"Bölüm şarkısı: Unions- Bury
[multimedya]...
Şeytanların kol gezdiği kilisenin Karanlık Taraf'a açılan odasını, duvarların her tarafına sabitlenmiş meşalenin ateşi bile aydınlatamıyordu.
O odada, bir başına oturan rahip ise aydınlığı sevmiyordu. Kitabın sayfalarını çevirirken nefes sesi, meşalenin ateş sesiyle karışıp onu sanki dansa kaldırıyordu. Kitap karanlıktı, rahip karanlıktı. Oda, karanlıktı.
Kapı yavaşça açılırken, rahip hiçbir tepki vermeden kitabın sayfalarını keşfetmeye devam ediyordu. Arkasından duyduğu ses ile bakışlarını kitaptan çekip duvara çevirdi. "Efendim. Size anlatmam gereken bir şey var." Yavaşça sandalyeden kalkıp arkasını döndü. Uzun zamandır tanışık olduğu şahıs, karşısında telaşla duruyordu. "Anlat, Minho." Kendisinden yaşça küçük olan çocuk rahibe daha fazla yaklaşmadan anlatmaya başladı. "Yaklaşık 1 saat önce falan, Karanlık Taraf'ın sokaklarından birinde bir olay oldu ve ben de oradaydım." Ellerini önünde birleştirip büyük bir suç işlemiş gibi başını yere eğdi. "Oğlunuz... Sanırım oğlunuzdu. Yüzünü az çok görebildiğimde aklıma ilk o geldi. Bir Hırsız Ruh onun üzerine binmişti. Adeta can çekişiyordu." Rahip, elini arkada dolamış, sanki bahsedilen kişi öz oğlu değilmiş gibi rahattı. Karşısındaki genç devam etti. "Sonra birinin adını bağırdı. Tam olarak ne dediğini duyamadım çünkü oldukça ince bir sesle, adeta çığlık savurur gibi adını söyledi o her kimse." Rahibin kaşları çatıldı, bakışları karşısındaki adamdan çekilmiş, duvara bakıyordu. Sanki bir şey düşünüyordu. "Ondan daha 1 saniye geçmeden, Hırsız Ruh bedenden ayrılıverdi. Ben de çok şaşırdım doğrusu... Evin penceresinden izledim her şeyi. Sonra iri yarı bir adam gelip oğlunuzu kucağına aldı ve götürdü." Rahip, kaşlarını çattığı için sinirli gibi göründüğünden, karşısındaki genç adam korkmuş gibi duruyordu. Hemen canı pahasına bir şeyler söyleyiverdi. "B...ben sadece gördüklerimi anlattım. Söz veriyorum kimseye söylemem. Benim dışımda görenleri de Minsung'a teker teker ihbar ettim. O halleder." Bunları dedikten hemen sonra rahibin önünde diz çöktü ve yalvaran sesiyle konuştu. "Lütfen canımı affedin, size bildiğim her şeyi anlattım!"
Rahip, karşısındaki genç adamı kaldırdı ve "eve git." diye tembihledi. Kilise her zamankinden daha ürkütücüydü. Bu Tanrı'nın merhametiyle huzur bulunulması gereken yer, nasıl bu kadar ürkütücü gelebilirdi ki insana? Rahip, adamı kiliseden gönderdikten sonra odada yalnız başına masaya doğru ilerledi. Bugün oğlunun kendisine getirdiği kitabın en çok buruşmuş olan sayfasını sanki işaretlemiş gibi hemen açtı.
52. sayfa.
Sayfanın hemen "Nekromansi" yazan kısmındaki kan lekesini gördüğünde hafifçe sırıttı. Kilise ürkütücüydü, rahip daha ürkütücü.
Sakalını hafifçe parmaklarının arasından geçirirken gözleri duvara sabitliydi. Dudaklarının arasından şu kelimeler döküldü. "Aramıza tekrardan hoş geldin, Blutrünstig."
...Su sesi. Ve dolgun dudaklarımdan çıkan ince çığlıklar. Ve Park Chanyeol.
Gece saat oldukça geçti, normalde erkenden uyuyan bir insandım ama bugün yaşadığım şeyler, bu gece uyumamı gerçekten zorlaştırabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLU // ChanSoo
FanfictionGece karanlıktı. Ama karanlık ilk defa bu kadar güvende hissettiriyordu yara bere içindeki bedenimi ve hapis kalmaktan bıkmış ruhumu. Gece karanlıktı. Gözlerini kapatsan daha karanlık ama. Blu'nun kucağında kapattıysan en karanlık. Gece karanlıktı...