2: isim yazmayan mezar taşlarının altında büyük hikayeler yatar

217 25 66
                                    

BLU

2. BÖLÜM:
"İSİM YAZMAYAN MEZAR TAŞLARININ ALTINDA BÜYÜK HİKAYELER YATAR"

Bölüm şarkısı: Ruelle - Madness [multimedya]

...

Karanlık Taraf, insanların hayallerinin değil, kabuslarının ötesiydi.

Bir kere girersen, çıkmak hayatına bile mal olabilirdi. Aslında Karanlık Taraf dediğin, bir 1800'lü dünyanın ters boyutu falan değildi. 1800'lü büyücü beyinlerinin, ters boyutuydu.

Kafalarına beyaz lüleli peruk takıp, üzerine en şık kıyafetlerini giyen prenslerin ele avuca sığamayacak kadar bol paralarını verip devralabilecekleri bir boyut değildi, Karanlık Taraf. Girmek için soy gerekliydi, bilgi, büyü ve kan. Can yakmak, hile oynamak, kara büyü yapmak.

Ya da sadece annesi öldüğünden dolayı, Rahip olan babasının hizmetkarı olup onun emri ile Kurban seçilmek.

Beyaz sakalları göğsüne kadar inen kasabanın en söz dinlenen kişisi olan babamın kemerine takıp oyuncak gibi arkasında sürüklediği Kurban, bendim. Onun yüzünden Karanlık Tarafa geçmiştim. Onun yüzünden, onlarca yaşamaya aç ruhun peşinden koştuğu bedendeydim. Kurban olmak, Rahip olmak kadar zor olmasa da yürek isterdi. Ve o yürek bende yoktu. Babamdan nefret etmemin tek nedeni kendi deneyleri için ve çok eski çağlarda yaşayan ruhlar ile iletişime geçmek için başkalarına zarar vermesi değildi. Oğluna da zarar veriyordu. Ve vermeye de devam ediyordu.

1 haftadır yanına uğramamıştım, kilisede çalıştırdığı biri ya da Karanlık Taraf'taki başka bir sırdaşı gelip beni uyarmamıştı da ve en şaşırtıcı yanı da buydu zaten.

Bu 1 hafta boyunca bir elin parmağı kadar aklımdan geçiverdi diyebilirim çünkü daha önemli dertlerim vardı. Park Chanyeol vardı. Namıdiğer Blu.

Benim yatağımda uyuyordu, yanıbaşımda. Her gün hem de. Gidip başka bir yerde uyumasını söylemek de istemiyordum çünkü onun iğneleyici laflarıyla uğraşmak bu yorgun argın halimle isteyeceğim son şey bile olamazdı. Benden nefret ettiğini söylüyordu ama benimle aynı yatağı paylaşıyordu. İkimiz de küçük saman yatağın iki ayrı köşesine kıvrılıp birbirimize arkamızı dönüyorduk ve ben onun uyurken çıkardığı hırıltılı sesleri dinliyordum kendimi uykunun kollarına bırakana kadar çünkü beynimdeki rahatsız düşünceler ve Park Chanyeol'ün varlığı peşimi bırakmıyordu.

Günler böyle geçip gitmişti ve beni bunca zamandır ilk defa merak eden tek kişi kapıma dayanmaya karar vermişti. Gözlerimi açtığımda, kapım sertçe çalınıyordu ve Park Chanyeol yatakta değil, tam karşımda beni izliyordu. Sanki uzun zamandır bunu yapıyormuş gibi. Ama dikkatim onda değildi, gözlerim hemen yeniden kapıya döndü ve "Kim bu ya?" deyiverdim. Gözlerim acıyordu, sabahın erken saatleri olsa gerek, yorgun argın şekilde ayağa kalktım. Yavaş adımlarla oraya doğru yürürken Blu hala beni izliyordu, sanki bir ruh saldırısına uğrayacağım da beni kurtaracakmış gibi hazırda bekliyordu. Tahta kapıyı yuvarlak tokmağından çekip açtım ve karşımda 6 yıllık arkadaşımı gördüm.

Oh Sehun, telaşlı yüz ifadesiyle kapıyı açan bana gözlerini dikmişti. "Kaç gündür ayinlere gelmediğinin farkında mısın?" Güldüm. "Farkındayım. Peki ya sen? Bu sabah işerken mi farkına vardın neredeyse 2 haftadır ortada olmadığımı?" Oh Sehun, tek arkadaşım denebilirdi çünkü beni anlayabilen tek kişiydi. Belki hiçbir şey umurunda değildi, beni merak etmezdi ama bir şekilde ona ne anlatsam, bir çözüm yolu bulurdu. Babası kilisede babamın yardımcısı olarak çalışmıştı bir süre ve Sehun'u da ayinleri uzaktan izlemesi için yanında getirdiği olmuştu. Ne şanslı ki Sehun, benim gibi babası tarafından zorla Karanlık Taraf'a geçirilmemişti, kanını içmek için peşinde koşturan ruhlarla uğraşmıyordu veya bedenlerin içindeki ruhları görme yeteneği yoktu. Onun yerinde olmak isterdim. Bunlara rağmen hala Karanlık Taraftaki bir Kurban'a yardım ediyordu ve bu kişi bendim. Bu yüzden birbirimize hiçbir zaman "arkadaş" olarak hitap etmesek de o benim arkadaşımdı ve benim için endişelenmişti. Ne kadar geç olsa da.

BLU // ChanSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin