yüz üstü uzanmıştım,
tek kolumla sarıldığım yastığın kokusunu içime çekiyor ve gözlerimi kısarak odaya bakıyordum,
baktığım objelerin bulanıklığı,
aklımda raks eden müziğin o boğuk sesi,
sadece tınılar var
sadece yankılar,
kendi gökyüzümde, bir bulutun üzerinde seyrediyordum sanki,
hatta mutluluğun aklını çeliyordum,
sarhoşluğun hakkını veriyordu odaklanma yetimin vurdumduymazlığı,
ve onun saçları, kollarımın üstüne doğru bir şehir kurmuştu,
başını sırtıma koymuştu ve ben huzurun evi olmuştum o an..
haykırışlar duyuyordum, kalbinin atışlarından
ten kokusu tarafından, hayattan alıkonulmuştum!
içimdeki ıssızlığı sarhoş ediyordu kirpiklerinin dokunuşu,
parmak uçlarıyla çıkıyordu, tenimdeki en narin yokuşu,
kanat çırpıyordu ruhumun topraklarında,
omuzlarımda.
sanki o gece,
cennetin patentini almıştık.
ütopyalarımızın tanrılarıydık. sadece kendimizi yaratmıştık.
önce birbirimizi soymuş, sonra soyutlanmıştık olduğumuz kişilerden,
olmak istediğimiz yerlerden,
doğduğumuz kimliklerden,
ne ismimiz vardı,
ne geçmişimiz.
sadece o an.
bana dair ne varsa, ona koşmak istiyordu,
ona dair ne varsa, evime yerleşmek istiyordu,
zamana durması için kaçamak bakışlar atıyor,
hatta kilitlemek istiyordum bizi durduramayacağı bir yere,
boşluğa düşmeliydik,
zamanın bizi bulamayacağı bir zaman tünelinde!
çünkü, ilk defa nefes alıyorduk hayali bir türbülansta ,
bu frekansa dayanamazdı yalnızlığım, çekip gitmişti üzülerek reveransıyla.
çünkü yorgunduk, bir okyanusu taşımış gibi,
yorgunduk, gökyüzünü iple çekmiş gibi,
yorgundu dudaklarımız,
yorgunduk insanlardan, hayattan..
ne aldatılma korkusu,
nede güvenmenin verdiği çıplaklık hissine sahiptik,
birbirimize saklanmış ve dünyaya yasaklanmıştık.
"Nothing's Gonna Hurt You Baby" çaldığı o kutsal an'da.
sırtımda bir acı hissettim,
bir göz yaşı,
aslında bıçak gibiydi daha çok,
bir damla
gözyaşı,
benim aklımdan bunlar geçerken,
sırtıma başını koymuş ağlayan bir kadın vardı.
geri dönüşü olmayan bir göz yaşı akıtmıştı tenime,
o göz yaşı herşeyi açıklıyordu, sessizlikle yakıyordu evimin duvarlarını!
parçalıyordu o göz yaşı bütün benliğimi,
o göz yaşına dokunamazdım, o göz yaşını hiçbişeye inandıramazdım.
göz yaşları inatçıdır, incinir.
göz yaşlarıyla anlaşamazsın.
o göz yaşı herşeyi açıklıyordu, o göz yaşı silindiğinde,
her şey bitecekti,
hayaller bırakacaktı geriye,
binlerce hayal,
düzinelerce yarım kalmış rüya.
tüm düşüncelerim grev yapmıştı,
aklımın içinde kaos vardı, kaos ve sessizlik.
kalbim beni tehdit ediyordu.
o gün hissetme yetim intahar etti.
"o" ağlattığım son kadındı.
ve
"o" anladığım son insandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paranoid
PoetryCümlelerle kavga ediyorum, kelimeleri tavlamaya çalışan kırık akıllı şairane yanımdan kalkmış bulunmaktayım. Uykularımı, kabuslarıma kiralayan tecrübelerimle içiyoruz bir masada, ve bir masaldan atılan sahte figüranlığım tuttu, gel şöyle, Düştüğünde...