" – Aynaya bak Sonay! "
Duyduğum en gereksiz özeleştiri tavsiyesiydi, ama bunu yaptım.
Döndüm ve aynaya baktım.
İlk olarak göz altlarım dikkatimi çekti, oraya kahverengi dikişler atan şiirlerin canımı nasıl yaktığını hatırladım. Orada uykusuzluğu, rüyalarımı ve üstümde taşıdıklarımı gördüm. Nasıl anlatabilirdim ki göz altlarımda saklanan hikayeleri? Sende orada saklanabilirdin, inan dünyanın en yağmursuz yeri.
Sonra gözlerim yakaladı bakışlarımı. Yaşlı bir adamın gözleri gibi geldi ilk, fırtınaya gemisini süren bir kaptanın gözleriydi bu ya da foseptiği andıran eski bi caddede gülümseyen bir şarapçının gözleri gibiydi. Baktıkça daldığın kahverengi bir okyanus belki, tanrının cehennemi isimli kısa tiyatronun afişini dikkatli bakarsan görebilirdin orada. Gözlerimden bir çok şey anlayabilirdin ama sen dudaklarıma kilitliydin.
O gözlerin kaydettiği anları, hayal bile edemezdin. Hiçbişeye şaşırmıyordum ve kimseyle yarışmıyordum. Sanki çoktan bitirmiştim ve bitiş çizgisinde sıkılıyordum, hayat ve ıssızlığımın arasındaki çekim gücünü eritti gördüklerim. Gördüklerinin öldürdüğü biri hale mi geliyordum, daha mı güçleniyordum bilmiyorum. Tek bildiğim daha az hissedip,daha çok öldüğümdü. Aynada gözlerime bakarken kaybettiğim düşleri gördüm, çocukluğumu, bira şişelerini, saçma sapan entrikaları, hayata dair yorgunluklarımı, kendime sinirlenişlerimi, yanlış evde uyanmalarımı ,ihanetleri, tek sahnesi olan insanların sahteliğini. her şeyi! Ne çok şey gördüğüme şaşırdım bir kez daha. Bu hayattaki herşeyin basitleştiğini ve asla unutamam ruhlarınızda mini şeytanların raks ettiğini. Her şey yanılsamaydı. Sevgi,aşk,gösteriş.. herşey! Gözlerim artık taraf seçmiyor.
Sonra dudaklarıma baktım, bu güne kadar söylediklerimi düşündüm,insanlara verdiğim sözleri. Her şey oradan çıkmıştı. herşeyin başlangıç yeri orasıydı. Dudaklarım... sanırım oraya sadece, sadece sigara yakışıyordu.
Sonra yüz hatlarımı inceledim, bi çok hat çoktan kırılmıştı. Yüzüme söylenen ama asılı kalan sözlere ilişti gözlerim, hala oradalardı. Taşıyordum ve taşıyacaktım hepsini. Yüzüm mimarisi güzel bir mezarlıktı. Bunu görebildiğinde kırabilirsin yüreğimdeki mezar taşlarımı.Yüz ifademin ne derece donuk olduğunu,gülümseyerek tekrar anladım. Ama gülümseyişim hala içtendi. Bak... bu da bişeydi!
Saçlarımı inceledim daha sonra, onlar hep yorgunlardı. Konuşsalar,bana artık dokunma diyecek gibiydiler. Ruhumu benzettiğim yegane şeydi saçlarım,
dağınık, kafasına buyruk, özgün ve özgür..
Aynada gördüğüm buydu.merak ediyorsanız eğer, ona kendisinin de aynaya bakmasını söylemedim.
Çünkü eğer aynaya baksaydı, onun göreceği tek şey; makyajının bozulduğu olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paranoid
PuisiCümlelerle kavga ediyorum, kelimeleri tavlamaya çalışan kırık akıllı şairane yanımdan kalkmış bulunmaktayım. Uykularımı, kabuslarıma kiralayan tecrübelerimle içiyoruz bir masada, ve bir masaldan atılan sahte figüranlığım tuttu, gel şöyle, Düştüğünde...