''Üzerimde yabancı insanların bakışlarını hissediyordum. Tek sorun onları tanımıyor olmam, onların ise beni tanıyor olmasıydı.''
Çok uzaklarda mavi ve siyahların arasında bir kadının hisleri vardı. Akşamın gölgesi denizin maviliğini kapatırcasına koyu bir tonda, hatta zifiri bir tonda arkasındaki gerçeği büyülüyor ve tüm parlaklığını saklıyordu. Kadın korkmuyordu sadece kendi gölgesi bile ürkütücü derecede gerçek geliyordu. Yaşadığı olaylar bir masal ülkesine ait değildi. Hiç olmadığı kadar gerçekti. Yanından geçen siyaha bürünmüş adamların bakışları kadını bazen uyarırcasına gerçek, kendi gölgesini uzatacak, büyütecek kadar ürkütücüydü. Bakışların altında yatan sözler, hatta cümleler bazen klasik bir erkeğe aitken bazen ize kadına kim olduğunu, ne yapması gerektiğini gösteren bir hatırlatmaydı.
Kadının, bu bakışların altında her geçen gün ezilmesine gerek yoktu. O, zaten topuklu ayakabbasının zemine çığlık misali vuran sesinden, siyah kalem eteğinden, hafif dekolteli, siyah gömleğinden ve ona eşlik eden yakası taşlarla kaplanmış ceketinden, eline bir süs misali yerleşmiş çantasından kim olduğunu biliyor ve ne yapması gerektiğini anlıyordu. Kadın çok iyi biliyordu ki: Görünüşü onun aynasıydı.
Dünya'nın en gerçekçi ve en doğrucu aynası bile kadının görünüşünde yatan gizlilikleri ve güzellikleri hatta ruhuna sinmiş çirkinlikleri bile açığa çıkaramazdı. Kadın kim olduğunu biliyordu.
Kadın, kime hizmet ettiğini biliyordu
Kadın, kime hizmet etmemesi gerektiğini de biliyordu.
Az sonra binaların arkasındaki ağaçların çıkardığı hışırtılar, sokak lambasının bir sağa bir sola giden rahatsız edici hareketi ve ona eşlik eden cılız sesi kesen bir melodi yükseldi. Kadın bir an rahatladığını hissetti. Belki uzaklarda bir yerlerde çocuğun birisi minik parmaklarını piyanonun tuşlarına arsızca ya da nazikçe koyuyor, onlara dokunuyordu. Tüm ritim ve söylenmek istenen her şey boş gibi görünen ama aslında sokağa ait olan seslere meydan okurcasına yayılıyordu.
Kadın ise kulağına gelen hoş melodinin tadını, zihninde dönen karışıklıklardan,kavgalardan vakit bulursa çıkarmaya çalışıyor zaman zaman gözleriyle, zaman zaman dudaklarıyla ritme ayak uyduruyor bazen ise arsızca ama öz güvenli bir şekilde kuğu gibi süzülüyordu. Bu durum sadece birkaç dakika sürüyor daha sonra kendi haline dönüyordu. Ne yapmaya çalıştığını hızlanan ritim çok güzel bir şekilde açıklıyor ve artık yapman gerekeni yap diyordu.
Şimdi piyanonun sesi tüm sokağı susturacak, kadını korkutan tüm canlıları özellikle siyaha bürünmüş tehlikeleri, adamları dünyadan yok edecek kadar şiddetlenmişti. Gökyüzü sanki ritme doğru renk değiştiriyor bazen mavinin en koyu tonu , bazen siyah oluyordu.
Kadın artık büyük ahşap kapıyı görebiliyordu. Daha da şiddetlenen ritimle, topuklarını zemine daha sert vurdu. Artık adımları ufak ama hızlı adımlardı. Bir an, bir ritim bir insanı nasıl bu kadar hızlandırabilir diye düşündü. Belki de evren acele etmesi için bir mesaj yolluyordu. Sonunda ahşap kapının önüne vardığında bir an durdu ve arkasında kalmış omuz hizasından iki belki de üç parmak uzun açık kumral saçlarını omuzlarına dağıttı. Aynı zamanda ela gözlerinin etrafına düşen kalın perçemini düzeltti. Patronundan önce onu karşılayacak bazı kişiler vardı.
Saniyeler sonra kapı açıldı ve kadını ona yakın erkek ve arkalarında kalmış hizmetli kadın karşıladı. Adamlar sanki parlıyordu. Kadın birkaç kez gözlerini kırptı ve parlaklıkların geçmesini bekledi. Çok yorulmuştu belki de bir süre ara vermeliydi. Kadın kendisine gelmeye çalışıyorken orta boylu, Balamir kadının önüne dikildi ve eşiğe çıktı. ''Aybüke'' dedi sırıtarak. ''Seni tekrardan görmek çok güzel.'' Kadın gülümsedi ve elini uzattı. Balamir kadının uzattığı yumuşak, beyaz eli nazik bir şekilde öptü sonra kehribar gözlerini kadına tekrar yönlendirdi.
''Sizleri görmekte çok güzel.''
Adamlar tekrardan parladı. ''İçeri gel lütfen.'' Dedi Karahan ''
Kadın sert ama vurdumduymaz topuğunu son kez zemine vurdu ardından gölgesine kocaman bir adım attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYBALA
Teen Fiction''Bir fikrim yoktu ya da vardı. Aslında belirsizdi. Sürekli konuşan insanlar ve bana yöneltilen, manasını bilmediğim bakışlar... Hepsi bir köşede beni izliyor, zaman zaman beni seyrediyor hatta dinliyordu.''