''Aybüke Yula hasta.''
Bu cümle, beynime defalarca kazınmış ve beni doğru sandığım yalan dünyama hapsetmişti. Hala kabul edemiyor ve duyduklarıma katlanamıyordum, onları kabul edemiyordum. Mavi sandığım gerçekler iz şekline bürünerek karartılara dönüşmüş ve bilinmedik yerlere savrulmuş ardından gökyüzüne doğru havalanmıştı. Karşımda bana acırcasına bakan sayısız bakışlar, beni daha çok eziyor, daha çok hırçınlaştırıyordu. Şuan herkese karşı doğrulmak ve onlara; ''ben çok iyiyim!'' demek istiyordum. Ama sabitlenen ellerim tıpkı bedenim gibi hiç olmadık mecralara yapışıyor, gözlerim sıcak yaşların dolduruşuna gelerek bulanıklaşıyordu. Sadece güçlü olduğumu göstermek ve asıl hasta olanın kendileri olduğunu yüzlerine doğru haykırmak istiyordum. Ama bu odada var olan en güçsüz kişi bendim. Bulanıklaşmış bir çift gözler, korku dolu bir ruh ve o izlerin yansıması olan soluk sarı ile beyaz arası bir ten.. belki de bu durumuma en iyi kanıt; korkudan beyazlamış dudaklarım ve insan karmaşasının arasında bana göz kırpan bir aynaydı. Ayna, benim ne kadar zavallı bir durumda olduğumu gözler önüne seren bir gerçekti. Kurtulmak için ara ara hareketlenen kafam ve yanaklarımdan aşağı süzülen sıcak damlalar, kızarmış gözlerimin adeta resmiydi. Berbat bir tabloydu bu... insanların bakıp almak istemeyecekleri kadar kötü bir tabloydu. Şimdi tüm iplerimden kurtulup hepsinin karşısına geçip içimden geçen her şeyi bir çırpıda söylemek istiyordum.
''Ve ruh.. o hep sizin göremediğiniz bir yerlerdedir. Siz ne kadar bedenleri yataklara hepsetseniz de ölmüş insanların ruhları intikam için geldikleri zaman bin ton kurşunuzun hükmü kalacak mı sanıyorsunuz ?''
Şimdi sakin olmamı dileyen sayısız sesler beynimde bir kabus misali yankılanıyordu. Zaman zaman farklı ağızlardan bana doğrultulan ismim bu kadını daha çok hırçınlaştırıyor ve bedenimi yattığım yere daha çok sabitliyordu. Bedenimden kaçıp gitmek isteyen aciz ruhum özgürleşmek için herkesle savaş halindeydi. ''Kimseyi dinlemek istemiyorum!'' Stres ve sinir arasında söylediğim imali cümlelerim etrafımda ki topluluğu bambaşka yerlere dağıtmıştı. Az sonra bulanık gözlerim odada tek bir kişiyi görüyordu. Orta yaşlı, esmer, köse bir yüz. Ama kesinlikle yaşını göstermeyen bir adamdı bu. Vücut yapısı ve ona eşlik eden yüz yapısı tüm kusurları yok ediyordu. Adam, yatağın yanında duran gri sandalyeyi kendisine doğru çekti, oturduktan ve çantasını karıştırdıktan sonra bana döndü. ''Merhaba ben Ertuğrul Yazıcı. Psikiyatrisim ve seninle sohbet etmek istiyorum.'' Sorduğu soruya karşın bir süre yüzümü süzdü. ''Eğer ellerini çözersem benimle konuşur musun?'' Birkaç dakika ıslak gözlerimle odayı süzdüm ama aynaya bakamıyordum. Ben güçlü bir kadındım ve kimseden korkmuyordum. Benim gibi bir kadını nasıl bu hale getirebilmişlerdi ? Belki de bu kadın için düşünme vakti değildi. Evet manasında başımı salladım. Az sonra bağlı ellerim çözüldü. İlk önce, bileklerimi daha sonra ıslak gözlerimi ovuşturduktan sonra doktora döndüm. ''Artık konuşabilir miyiz?'' Konuşmak istemiyordum ama karşılıklı sözler vermiştik. Başımı onaylarcasına salladım ve ellerimi karın tarafına getirerek parmaklarımla oyalanmaya başladım. ''Adını öğrenebilir miyim?'' Tedirgin bir şekilde, ellerimden destek alarak doğruldum. ''Hadi ama sadece sohbet ediyoruz.'' Belki onunla konuşmak buradan çıkmam için bir yoldu. ''Aybüke.'' Bacak bacak üstüne attı ve rahat bir ifadeye büründü. ''Güzel isim. Kaç yaşındasın?'' O, bana hayatımla ilgili sorular sordukça duyduğum seslere kulak tıkmaya çalışıyordum. ''Yirmi.'' Doktorun yüzüne acılı bir ifade yerleşti. Doktor bu kadına acıyordu. İçimden ''bana acımayın ben hepinizden güçlüyüm'' demek geçse de kendimi tutmuştum. ''Ne kadar gençsin. Ailen yok mu ?'' Derin bir iç çektim ve kulağıma doğru gelen fısıltılara tekrar kulak tıkadım. ''Ben on beş yaşındayken trafik kazası sonucu hayatlarını kaybettiler.'' İç çekti. Birazdan bana söyleyeceği cümleleri tartar gibi bir hali vardı. ''Aybüke bak'' Devamını duymak istemiyordum. ''Beni buradan çıkartın yoksa hiç iyi şeyler olmayacak.'' Doktor yeşil gözlerini bu zavallı hale düşmüş kadına tekrar dikti. Dudakları konuşmak için hareketlense de suskun bir acize dönmesi uzun zamanını almamıştı. ''Aybüke sen hastasın, tedavi olman gerekiyor, hastalığın çok ileri boyutlara kadar ilerlemiş.'' Saniyeler boyu süren kısa bakışma sessizliğinden sonra odayı hastalıklı bir insanın kahkahaları doldurdu. Ben gülmeye devam ederken doktor beni susturmaya çalışmıyor, sadece izliyordu. Kısa süreli bir gülme krizinden sonra ağlama krizlerim başlamıştı. Hıçkırıklı ağlamalarım da son bulduktan sonra doktora döndüm. ''Ben hasta değilim izin verin size her şeyi anlatayım.'' Kendimi göremiyordum ama doktora karşı yalvarır pozisyonda olduğuma emindim. Doktor bana acıyan gözler ile tekrar baktıktan sonra arkasına yaslandı. ''Seni dinliyorum.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYBALA
Novela Juvenil''Bir fikrim yoktu ya da vardı. Aslında belirsizdi. Sürekli konuşan insanlar ve bana yöneltilen, manasını bilmediğim bakışlar... Hepsi bir köşede beni izliyor, zaman zaman beni seyrediyor hatta dinliyordu.''