Antalya'nın her yerinde yaşıyordu. Doğu garajında satış ofislerinin üzerinde dubleks bir evleri vardı. İş durumlarına göre bu evde kalıyorlardı hem şehir merkezine de yakındı. Canları isterse Konyaaltı'ndaki denize nazır havuzlu sitelerindeki eve gidiyorlar orda kalıyorlardı. Birde yaz aylarını geçirdikleri Antalya'nın Belek ilçesinde bir evleri ve Lara plajında da bir kamp alanları vardı.
Bilge, çalar saatini kurduğu telefonunun sesini duyar duymaz uyandı. Yapması gerekenleri bir sıraya koymuştu, her sabah aynı düzenle işlerini yapardı. Hemen kalkıp odasındaki banyoya girdi duş aldı. Kurulanıp kıyafetlerini giydikten sonra saçlarını kurutup şekillendirdi bozulmasın diyede sprey sıktı. yatmadan önce hazırladığı okul çantasını alıp odasından çıktı. Sabahları kahvaltı yapmazdı, mutfağa girip dolaptaki kavanozdan bir kaç tane kuru kayısı alıp onları atıştırdı. Dışarı çıkıp servisini beklemeye başladı.
Bilge ve ailesi aslen Sinopluydular ama yıllar önce (Bilge doğmamıştı bile o zaman) Antalya ya gelmişlerdi. Babası İsmail bey her işte çalışmış en son kendine ait bir şekerci dükkanı açmıştı. Otellere, restoranlara ve pastanelere toptan şeker satıyordu. Kazançları artınca Antalya organizede bir şeker fabrikası açtı. İşçileriyle çok iyi bir iletişimi vardı kimsenin hakkını yemez hepsine başı sıkıştığında yardım ederdi. Saygının hak edilen bir şey değil tavır ve davranışlarla kazanılacak bir şey olduğunu düşünüyordu ve İsmail bey herkes için yaptığı iyiliklerle gördüğü saygıyı fazlasıyla hak etmişti. Yanında iki kuşak çalışanları bile vardı. İhsan ve babası gibi. İhsan yirmibir yaşındaydı, pek parlak bir öğrenci sayılmazdı, bu yüzden de yaz aylarında şeker fabrikasında muhasebeye yardım ederdi.
Bilge, çok parlak bir öğrenciydi derslerinde çok başarılı, çevresinde çok sevilen, saygılı, görgülü, maddiyata önem vermeyen, kimseyi sınıflandırmayan bir kızdı. Onaltı yaşındaydı lisede onuncu sınıfa gidiyordu. Boyu şimdiden 1.60'a yaklaşmıştı, uzun kahverengi saçları beline kadar geliyordu, saçını nerdeyse hiç toplamazdı, yediklerine dikkat eder yemek konusunda asla gaza gelmezdi. Maddi durumları iyi olsada İsmail bey Bilge'yi koleje değil devlet okuluna yazdırmıştı. Bilge'nin de bu durumdan bir şikayeti yoktu.
Beş dakikalık bir bekleyişten sonra servis geldi. Bilge önce servisçiye sonra arkadaşlarına günaydın deyip servisin üçüncü sırasının cam kenarına oturdu. Burası onun ve Seher'in yeriydi. Seher'le hem serviste hem de sınıfta birlikte oturuyorlardı. Bu sene tanışmışlardı ama çok iyi anlaşıyorlardı. Her şeyi birlikte yapıyor her şeylerini paylaşıyorlardı. Seher'de olmayanı Bilge, Bilge'de olmayanı Seher tamamlardı. Onların bu arkadaşlıkları ailelerini de memnun ediyordu. Seher'de çalışkan ve derslerinde başarılı bir çocuktu. Aralarındaki tek fark kılık kıyafetleri ve saçlarıydı. Seher öyle pek hanım hanımcık biri değildi, rahatına düşkündü bulduğunu giyer, tadını beğendiği her şeyi yerdi. Kilolu değildi ama boy olarak bilgeden kısaydı, hele saçları siyah ve ilginç bir şekille kesilmişti yandan ayırdığı kısım uzun diğer taraf kazınık denebilecek kadar kısaydı. Serseri bir görünüşü olsa da tıpkı Bilge gibi saygılı nerede ne konuşması gerektiğini bilen efendi birisiydi bu yüzdende Bilge'nin ailesi onu çok severdi. Seher'in babası Bilgelerin fabrikasında çalışıyordu bunu da tesadüfen öğrenmişlerdi. Bilge ders çalışmak için Seherlere gittiği bir gün abisi İhsan okuldan gelmiş ve yaz tatilinde fabrikada çalışırken sıkça gördüğü Bilgeyi tanımıştı. İhsan odaya girip;
- Selam ben İhsan Seher'in abisiyim dedi.
Bilge onu hatırlamamıştı ama yüzünde kocaman bir gülümsemeyle elini uzatıp İhsanla tokalaşırken,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çiçekler Bile Seninle Büyür
RomanceHayatlarımız farklı olsada hep aynı duygu için atardı kalp ve hep çiçeklerimizi açtıran bize hava olan su olan hatta toprak olup kök salmamızı sağlayan bir başka kalbe vurulurdu er yada geç...