'*•~-.¸¸,.-~*'
''Şu sırlar rüyalarıma değil kâbuslarıma giriyorsun Si Cheng, nasıl olduğunu merak ediyorum. Lütfen mesajlarıma yanıt ver. Ben, ben gittikçe endişeleniyorum. En son Renjun'e 'İyiyim' demişsin. En son; 3 hafta 2 gün önce. Gerçekten iyi misin? Yanına gelmeyi düşünüyorum, lütfen, mesajlarıma cevap vermeyeceksen en azından aramalarımı cevapla ve sadece dinle. Senden başka birşey istemiyorum. Seni özlüyorum. Eğer görüyorsan, kendine iyi bak.''
Bu iyi olup olmadığı konulu sayamadığım sayılı bir başka mesajımdı ona. Saatler, günler, ay ve seneler geçiyordu sanki ilerleyen her saniye ama az da olmamıştı, tam 1 yıl 3 hafta geçmişti çoktan.
Benim için daha uzun bir süreydi bu.
Saatler..
Saatler kalbimde acı içinde çalışan kronometre ve bana özeldi. Kronometrenin ileri attırdığı her sayaç darbesi gücümü tüketiyordu, zihnimi, vücudumu, en çok kalbimi.
Ya birgün sayacın pili tükenecekti ya da benim gücüm.
Varsayımlar arasında kendini sıfırlayıp çiçekli günlerimizi kaydedeceğini de düşündüm ben, minik bir gülümse oluştu dudaklarımda. Ya da çiçekli yollar...
Bu yol belki de baharda açmış kiraz ağaçlarının etrafa yaydığı tatlı koku arasında olurdu belki de kışın sertliğinde, beyaz karın saflığında varolmuş kardelenlerle bezeli yolda.
Onun yanımda olması bile bu hissiyatı verecekken; ben sanki cehennemde zakkumların arasında menekşe kokusu arıyordum. Acı verici bir histi. Tıpkı kışın ortasında, karda gömülü sandığın menekşeyi aramak gibi. İki farklı can yakış aynı uçuruma çıkıyordu; ne cehennemde menekşe kokusu vardı ne de karın altında gömülü bir menekşe.
Kulağına fısıldamak istedim ' Çiçek adam seni karlar altında aradım; yağmur tanelerinin gövdeni devirdiğini, yapraklarını erittiğini bilmeden. Ve bunlardan korktuğunu düşünemeden; sadece, orada olduğunu sandım.'
Hangimiz gerçekten korktuk ya da bencillik ettik?
Ben... Özür dilerim. Çok.
Hiçbir şeyi sorgulamadan yan yana olabilirdik. Her zaman ona söylediğim gibi acısını beraber dindirebilirdik ama bunu tek başına benden, bizden uzaklaşarak yapmak istedi. Güzelimin bunu yapamadığını biliyordum, bunu bilmek daha da çileden çıkarıyordu beni.'Hyung biliyor musun? Şu zamana kadar siz olmasaydınız hiçbir şeyi başaramazdım.'
Hissettiğim acı cümlenin her yerine saçılmıştı.
Lanet olsun! Onun yanında olamadığım her günden nefret ediyordum.
Derin bir nefes çektim, sanki onunla olamadığım her an içime çektiğim nefes zehirdi kalbime dolan ve göz pınarlarıma yerleşen göz yaşı olarak.Yüzümü yıkamak istedim ama tüm vücudum uyuşmuştu, yorgundum. Pratikten çıkmıştık ve ben kendimi direkt yatağa atmış üstüne ağlamış, gözyaşlarımın yüzümün her yerinde kurumasına izin vermiş kaskatı keşilmiştim.
Kapımın çalınmasıyla kendimi toparladım ve yüzümü hoyratça ovuşturdum, sanki yanardağ patlatmış ve yüzümün her yerine saçılmış lavlar uzun süre boyunca kurumaya çekilmişti. Peki ne zaman kayaya dönüşürlerdi?Gelen Mark'tı, ses etmediğim için beni rahatsız etmemiş ve kapının arkasından sesleniyordu.
'Hyung yemek yiyeceğiz, lütfen bugün gel?'
Cevap veremedim, onun yerine yüzümü iyice istila etmiş göz yaşlarıma yenisi eklendi. Grup arkadaşlarımı, arkadaşlarımı, yanımda olan herşeyime ihanet ediyor sırtımı dönüyor gibi hissediyordum. Bunları onlara yapmam büyük haksızlıktı.
En sonunda kapı açıldı, Mark ve Donghyuck ağladığımı görür görmez yanıma koşmuş iki yanımdan kollarını bana dolamışlardı. Ardında kapının önünde kafasını sarkıtmış Renjun, Jaemin, Chenle, Jeno ve Jisung da onlara katılmıştı. Yani Dreamie etrafımı sarmış, minik kollarını her yerime dolamışlardı bir ahtopot gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
◤ѕɴowdrop╰ʸᵘʷᶤᶰ╮
Fanfiction❝Çiçek açmamı mı istiyorsun? Kış'ı getir bana, soğuğu, Kar'ı, o zaman unutacağım. Biliyorsun tutulamayan sözler vardı ama ben en çok onları sevdim.❞ vιolα-r ❀