☆.:**:.に.:**:.☆

48 7 7
                                    

' Beni geri ara. '

                                                   -----Flashback-----                          

Benimle inatlaşması öyle eğlendiriyordu ki beni ciddiye alamıyordum, öpesim geliyordu. 

Yanımdaki yatağında önüne serdiği japonca kitaplarının gelip bana sormak yerine inat ve hırs ile yapraklarını çeviriyordu. Daha fazla dayanamadım, gidip yanına uzandım. 'Hey! Ne yapıyorsun böyle?' deyip pamuk şeker kıvamındaki yanaklarını avuç içlerime aldım. O ise sadece somurtarak ellerimden kurtulmaya çalışıyordu. Tüm üyelere bebek gibilermiş gibi davrandığımı biliyordum ama ne yapabilirdim ki, sevimliydiler ve seviyordum.  

'Hyung bırakır mısın japonca çalışıyorum!' ve ellerimden kurtuldu. 

'Neden benden yardım istemiyorsun güz-, ah, şey, Si Cheng-ah! Neden benden yardım istemiyorsun?!'  

Az önce ne diyordum? Kalbimin ritmi neden bu kadar kıvranır gibi atıyordu?

O çoktan konuşmaya başlamıştı kalbimin sesini duymayarak, 'Çünkü sen bana ders çalıştırmak yerine anime izletiyorsun?'  haklıydı ama bu yöntemin daha işe yarar olduğunu düşünüyordum hep.

'Bak ne diyeceğim,' aslında ikimizde bu cümleden sonra ne geleceğini biliyorduk heyecanlanmamıza gerek yoktu. 

Hayır, vardı. En azından bilmese de onun için. 

Cümlemi tamamlamadan çekmeceden bir kalem aldım ve ucunu renkli parlak bir bant ile sardım, ikinci kalemi de. 

Şaşırmaya başladığını ona bakmasam da anlıyordum.

Nedense bende fazlasıyla heyecanlıydım. 

Elimde tuttuğum kalemin birini avuçlarıma aldığım ellerine yerleştirdim, o ise sadece gözlerime bakarak kalbimin ritmini bozuyordu. Bu iyi bir şey miydi?

 İki elinin ortasına bıraktığım kalemi yavaşça kavradı. O sırada eline uzandım ve parmaklarımı onunkilere geçirdim. Elleri fazla sıcak ve yumuşaktılar. Çilekli nemlendirici kokusu kalbime kadar ulaştığında orada bir şeylerin kızıştığını hissettim. 

'Hyung?' diye fısıldadı nazikçe. 

Ne güzel demişti ama, tutamadım kendimi. 'Bir daha desene.'  

O an ne desem yapacak gibiydi, aynı tonda 'Hyung.' dedi. Bu sefer fısıldamasındaki noktayı hissettim. 

'Gel.' dedim yavaşça, fazlasıyla yavaş ve sessizdik, bu  fark etmesek de korkutucuydu. 

Elimde olan elleri bana çocukluğumu hatırlattı, çimenlerin arasında koşuşlarımı. Çimen demişkende merak ettim kokusunu o an, vücudumu yakınına getirip koca bir nefes çektim. 

Ah, cennet miydin güzel çocuk ya da cennete bir çiçek buketi? 

'Güzel kokuyorsun Si Cheng.' dedim tutamayarak kalbimi. Onu kendi yatağıma götürmüştüm. İkimizde yatağın ucuna otururken elimi sıktığını hissettim, gözlerim birbirine kenetli ellerimize gittiğinde içimden sadece onu öpmek geçti. Bu düşüncenin doğruluğunu veya yanlışlığını asla sorgulamadım. 

'Ah, evet. Güzel kokuyor değil mi? Im, Çin'den almıştım. Evet, kesinlikle. İstersen senin için de alabilirim ha hyung?' 

Ah, koku değil mi? Boştaki elini sürekli etrafa savuruyordu, utanmış mıydı? Eğer onu utandırdıysam şuan çok utanırdım. 

◤ѕɴowdrop╰ʸᵘʷᶤᶰ╮Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin