3.9.18
yazdığı son mektubu da mor zarfa koyarak diğer 13 mektubun yanına fırlattı.
çalışma masasının solundaki çöp kutusuna.
gönderebileceği bir adres yoktu, çünkü Palyaço içindeydi.
sol yanında, dört kapakçıklı kalbinde.
vedaları sevmem demişti, ama bir veda mektubu yazmıştı Palyaço'ya, son defa.
çalışma masasında kalktı, mor nevresimini kaldırdı ve son bir defa yatağına uzandı.
gözyaşlarının kuruduğu yastığı avuçladı. dakikalarca öyle durdu.
telefonunu eline aldı ve en sevdiği şarkıyı açtı.
LP - No Witness.
sonra kitaplığında ki en sevdiği kitabı eline aldı.
Olasılıksız.
rastgele bir sayfayı açtı ve keçeli kalemle altını çizdiği cümleyi sesli bir şekilde okudu.
"benim de geleceğim herkesin seçimlerine bağlı, çünkü onların seçimleri hepimizin paylaştığı bu ortak gerçeği ortaya koyuyor."
bu satırlara acı bir tebessüm bahşederek kitabı yerine koydu ve en üst raftaki kar küresini eline aldı.
kimin hediye ettiğini hatırlamaya çalışarak küreyi salladı. hatırlamayınca geri yerine koydu.
arkasını döndü ve giysi dolabına ilerledi. en sevdiği kırmızı, film baskılı tişörtünü giydi.
ölüme hazırlanıyordu. kendi ölümüne.
son defa baktı odasına. kendi sessiz ütapyasına.
sonra odasının kapısını kilitleyerek banyoya girdi.
küvetin içini soğuk suyla doldurdu ve üzerindekileri çıkartmadan soğuk suyun içine girdi.
ama banyonun kapısında bir şeyi düşürmüştü. dörde katlanmış bir fotoğraf.
bu, kırık bir kız çocuğunun ve palyaçonun kameraya gülümseyerek baktığı bir fotoğraftı.
üşüdü. sonra son defa üşüdüğünü hatırladı.
uzaklardan, telefonundan bir şarkı çalıyordu. zihninde dönüp duruyordu şarkının sözleri.
"şarkılar söylerdim küçükken,
hepsi ağıt oldu büyürken.""o kuğu gibi ben de sükuneti bozuyorum,
sesim kısık bu yerde veda ediyorum."ağlıyordu, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. çok üşüyordu, ama içi cayır cayırdı.
daha fazla dayanamıyordu. bir yıldır aynı yerde olan jileti eline aldı ve gözlerini sımsıkı yumarak sağ bileğine bir çizgi indirdi.
acısı figan ediyordu, hıçkırıkları yankılanıyordu körpe duvarlarda.
ama yetinemiyor, bir çizgi daha çiziyordu. ve bir çizgi daha.
o kadar canı yanıyordu ki jilet elinden düşmüştü.
küvetten aşağıya kırmızı, bulanık sular dökülüyordu.
jileti sağ eline alıp bu defa sol bileğine üst üste çizikler attı.
canı yanıyordu. bileğinden itibaren parmak uçlarına kadar uyuşuyordu.
içi o kadar yanıyordu ki damarlarındaki kan sımsıcaktı.
artık eskisi kadar üşümüyordu. çünkü tüm vücudu uyuşuyordu. eskisi kadar bağırmıyordu, çünkü acıdan sesi kısılmıştı.
artık eskisi kadar yaşamıyordu, çünkü yavaş yavaş gözleri kapanıyordu.
bu, kırık bir kız çocuğunun hikayesi.
acıdan tökezleyen minik bir kız.
-