17

353 49 29
                                    


"Just learn to love pain and be patient."

Bella aldığı telefon ile hastaneye koşturdu. Telaşlıydı. Duyduklarının bir kurmacadan ibaret olması için Tanrı'ya dua ediyordu. Sevgilisinin vurulduğuna inanmak istemiyordu. Böyle bir şeyi kim, neden ona yapmıştı anlam veremiyordu. Gözyaşları ardı ardına akarken ameliyathanenin önünde bekliyordu.

İçi içini yiyor, aklını kemiren sorulara cevap bulmaya çalışıyordu. Bunu ona yapabilecek kimse gelmiyordu aklına.

Bir ara 'Linda olabilir mi?' diye düşündü. Olamazdı. Linda, Abel'ı vuracak kadar delirmemişti. Ayrıca ortada bir bebek vardı.

Bebek...

Abel ve Linda'nın bebeği...

Her şey üst üste gelmişti. Karma olabilir miydi? Bella hiçbir zaman karmaya inanmamıştı.

Gözlerini kapatıp alnını ovuşturdu. Stresten vücudunun her yerinin uyuştuğunu düşünüyordu. Tam bu sırada bir hemşire Bella'nın yanına geldiğinde Bella gözlerini açıp şaşkın bakışlarını hemşireye çevirdi.

"Bayan Hadid, bu telefonu size vermem gerektiğini düşündüm. Telefon Bay Tesfaye'ın."

Bella, hemşirenin avucunda duran telefona uzandı. Hafif bir tebessüm ile teşekkür ettiğinde hemşire ona iyi dileklerde bulunup onu tekrardan yalnız başına bıraktı.

Bella kafasını dağıtmak için Abel'ın telefonunu biraz karıştırsa da olmuyordu, yapamıyordu. Sevgilisi içerideydi, kendisi ise burada. Onun yanında olması, elini tutması gerekiyordu.

Telefonun son uygulamalarını kapatacağı sırada kendisinden önce de girilen bir uygulama olduğunu gördü. Telefonun mikrofon uygulamasına girilmişti. Bella anlam veremeyip uygulamaya girdiğinde kayıtlı olan bir ses kaydı gördü. Bu ses kaydının birkaç saat önce kayıt edilmiş olması ise onu daha da meraklandırmıştı.

Ameliyathanenin önünde yalnızdı. Bu yüzden ses kaydının açtığında sesini kısmakla uğraşmadı. Başlarda şırıltıdan başka bir şey duyamadı. Kaydı biraz ilerlettiğinde Abel'ın sesini duyunca nefesini tuttu. Birisiyle konuşuyordu. Karşısındaki kişiyi tahmin etmeye çalışıyordu. Bir kadın sesiydi ve bir süre sonra sesin Linda'ya ait olduğunu anladı.

Birkaç saat önce Abel neden Linda'nın yanındaydı?

Onu evden kovduktan sonra Linda'ya mı koştu?

İç sesini susturmak, sonsuza kadar konuşmasını engellemek istiyordu. Bunun mantıklı bir açıklaması olmalıydı. Abel'ın kendisine karşı yapması gereken mantıklı bir açıklaması olmalıydı.

Ses kaydı hâlâ devam ediyordu. Linda'nın yayvan sesinden sarhoş olduğu belli oluyordu. Bella buna da ayrı sinirlenmişti. Fakat doğum belgelerinin sahte olduğunu duyduğu anda ise bütün duygularının birbirine girdiğini hissetti.

Doğum belgeleri sahteydi.

Ortada bebek falan yoktu.

Linda yalan söylemişti.

Beyninde bu cümleler sürekli tekrar halindeydi. Nasıl hissettiğini tarif edemiyordu. Sevinmeli miydi? İçeride sevgilisi yatarken sevinmeli miydi? Yoksa ona sinirlenmeli miydi? Ağlamalı mıydı? Bağırmalı mıydı? Bir bilinmezliğinde içindeydi ve kafayı sıyırmak üzereydi.

Yüzüne su çarpmak istiyordu. Lavaboyu okuduğu tabelalardan bulduktan sonra içeriye girdi. Aynanın karşısına geçtiğinde bir süre kendine baktı. Yorgun görünüyordu. Yorgun ve üzgün olduğu her halinden belli oluyordu.

Suyu açıp yüzünü birkaç defa yıkadıktan sonra kurulama ihtiyacı duymadan lavabodan çıktı. Ameliyathanenin önüne yaklaştığında hemşirelerin o yöne doğru koşuşturduğunu gördü. Bu iyi bir şey değildi.

Koşarak ameliyathanenin önüne geldiğinde içeriye girmeye çalıştı. Birkaç hemşire Bella'yı engelliyordu. Bella ne kadar bağırsa da içeriye giremiyordu. Oysaki sadece sevgilisinin elini tutacaktı. Bunu bile yapamıyordu.

Hemşireler onu sakinleştirmeye çalışıyorlardı fakat pek mümkün olmuyordu. Abel iyi durumda değildi, anlamıştı. Belki de yanında olsaydı böyle olmayacaktı.

Bir süre boyunca hemşireler Bella'yı sakinleştirmek için uğraştılar. Sakinleştirici sayesinde öncekine nazaran biraz daha iyi duruyordu. Gözleri belli bir noktaya dalmıştı. Kafasının içinde şiddetli bir deprem olsa da dışarıdan bakıldığında sakin görünüyordu.

"Bayan Hadid..."

Bella kafasını kaldırmadı.

"Ben Doktor Davis."

Bella pozisyonunu değiştirmekle uğraşmadı. Yerdeki kareleri saymaya çalışıyordu. Ayrıca doktorun ses tonu da hiç hoşuna gitmemişti.

"Bay Tesfaye..." diye söze başladığında Bella bakışlarını doktora çevirdi. Adamın yüz ifadesinden de hoşlanmamıştı.

"Biz çok uğraştık. Elimizden geleni yaptık fakat başaramadık."

Bella ağlamıyordu. Belki de aldığı sakinleştirici onu bu hale getirmişti fakat beyninin uyuştuğunu, tüm fonksiyonlarını yitirdiğini hissedebiliyordu.

"Çok üzgünüm ama Bay Tesfaye hayata gözlerini yumdu. Vücudunda kurşun yok, hepsi alındı fakat aşırı kan kaybından dolayı müdahale edemedik."

Elini Bella'nın omzuna yerleştirip sakince devam etti.

"Tanrı acınızı dindirecek. Sadece güçlü olun."

-2 Gün Sonra-

Bella siyah gözlüğünü gözlerinden çıkartırken son kez mezar taşını okudu. Kendini ilk defa bu kadar üzgün, sinirli, yalnız ve sayamadığı bir sürü duygu karmaşası içersinde hissediyordu. Sevgilisini vuran kişinin henüz bulunamamış olması ise adalete olan inancını bir kez daha kırmıştı. Linda yaşıyordu fakat sevdiği adam artık yoktu. Bu gerçeğe inanmak istemiyordu.

Elinde tuttuğu bir buket kırmızı gülü mezarın başucuna bıraktı. Zorlukla da olsa Tanrı'ya onun için dua etti. Son cümlelerini söyledikten sonra paramparça olmuş ruhu ile birlikte oradan ayrıldı.

"And I'll pull you closer holding on to
Every moment till my time is done."

In The Night [Abella] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin