Yağmur bastırmıştı. Önümü görmekte zorlanıyordum. Birkaç kere düştüğüm için üstüm başım çamur olmuştu. Neyse ki eve kadar gelebilmiştim. Kapının önüne gelince istemsiz olarak durdum. Bu evde bana İpek'imin...
Boğazımın düğümlendiğini hissettim. Yutkunamamak ne kadar da zordu böyle... Ama kendimi toparlamalıydım. Ailem için. Varlığını bile yeni öğrendiğim Asya'm için.Ayaklarım geri geri gidiyordu. Bir türlü elim kapıya uzanmıyordu. Gözlerimi kapattım. Gerçekten girebilecek miydim?
Hemen yanımdaki kaldırıma oturdum. Yığıldım demek daha doğru olur sanırım. Halsizlik, bitkinlik, kalbimin ağırlığı... Özlemin yakıp kavurması... Nefes almaya çalıştım.
İnsanlar evimizin önünden geçip gidiyordu. Kimisi taksiye biniyor, kimisi arabasına binip kaldırımdaki insanları ıslatıyordu. Beddualar da cabası. Herkes hayatına devam ediyordu. Belki de en mutlu günleriydi. Belki şu dakikalarda birisi ilk çocuğunu kucağına almıştı. Belki de sevdiği kızla nikahı kıyılıyordu. Adamın birinin kucağında çocuk, karısının elinden tutup sevgiyle yürüdüğünü gördüğümde başımı eğdim. Yağmur tımbır tımbır yağarken önüme birden bir gölge düştü.
Başımı kaldırıp baktım. Saçlarımdan damlalar süzülüp görüşümü engelliyordu. Kapüşonlu bir adam, önümde dikiliyordu.
"Kimsiniz?"
Hiç cevap yoktu. Bir süre yüzüme baktı. Sadece gözleri görünüyordu. Biraz daha süren gerginlik dolu sessizlikten sonra kulağıma eğildi.
"Yarın saat on da, köşedeki kafede ol."
Benim bir şey söylememi bile beklemeyerek yanımdan uzaklaştı. Bu adam kimdi? Beni nereden tanıyordu? Neden öyle söylemişti? Kafamda binlerce soru cirit atıyordu. Başımı iki yana salladım. Bunları daha sonra düşünebilirdim.
Annemin sesi duyuldu.
"Rüzgar? Ne yapıyorsun orada? Hasta olacaksın. Çabuk içeriye."
Son kısımda kapıya yöneldiği için sesi alçalmıştı. Doğruldum. Yüz ifademi değiştirip olağan davranmaya çalışacaktım.
Çok geçmeden kapı açıldı."Hadi, hadi içeriye."
Gülümsedim. Annem içeri girecekken duraksasam da, annemin endişeli bakışlarını yakaladığımda kendimi toparlayıp girdim.
"Açsındır şimdi, geliyorum dediğin için yemeğini ısıttım. Soğutmadan ye olur mu?
Gülümsemeye çalıştım.
"Olur anneciğim. Önce üzerimi değiştirmeliyim."
"Tamam ama uyuyakalma. İlaçlarının vakti geçmesin."
Başımla onayladıktan sonra odama girdim. Tembel adımlarla yatağıma gidip oturdum. Bir süre yalnız başıma kalıp dinlenmek istiyordum ki kapı tıklatıldı.
"Al, havlunu getirdim."
Bu buz gibi, duygudan yoksun ses ancak birine ait olabilirdi. Benim duvar kardeşim Özgür. Muhatap olmadan elindeki havluyu alıp başımla teşekkür ettim. Kapıyı aralık bıraktı. Normalde bu hareketine sinir olurdum ama öyle bir haldeydim ki, baygın gözlerle bakmakla yetinmiştim. Annemi bekletmemek için işe koyuldum.
************
Odamın kapısını kapatırken, annemin masaya yemekleri koyduğunu gördüm. Kaloriferi açmıştı anlaşılan. Özgür çoktan oturmuştu. Yemeğe uzanırken annem eline uyarı maiyetinde hafifçe vurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yazgı
Ficção AdolescenteBir yalan, bir gerçek... Herkes doğru söylüyor ama hepsi yalan... Ne ailem var ortada, ne de beni gerçekten sevenler... Bu da yalan. Bir annem var... Ve yok... Başıma gelen bütün herşeyin sebebi doğruymuş gibi söylenen yalanlar değil mi zaten? Yağmu...