Tarihe yazılmak mı? Tarihe karışmak mı?

25 2 1
                                    


Tüm oluşumların temelinde esas olan, varlıklarını oluşturan, onları anlamlı kılan ortak bir paydaları vardı. 'Zıtlıklar' . Dünyanın merkezinde magma olmasına rağmen yüzeyinde 3'te ikisinin sularla kaplı olmasının başka nasıl bir açıklaması olabilir ki? Ya da düşünsenize iyi kavramını bu değerli yapan, altındaki anlamı vurgulayan, iyi olanın üzerine bu kadar düşülmesini sağlayan kötülük değil mi? kötü olmasaydı ne olurdu? İyi bu kadar ön plana çıkar mıydı o zaman? Peki ya barış. Herkesin ortak dilinde bir cümle dolanır durur ezberlenmesi gereken bir şiir gibi... ' dünyada barış' peki savaş olmasaydı nasıl yazılacaktı tarihe adını o unutulmaz insanlar? Savaş olmadan barış olsaydı kim tanıyacaktı bir hadise nail olmuş komutan Fatih Sultan Mehmet'i? Kim tanıyacaktı Kurtuluş savaşında başkomutan Mustafa Kemal'i? Peki, ya kim çıkaracaktı Ayşe'yi tatile?

Her şeyi bir kenara koyalım. En basitinden aşk... Aşk, Ayrılığa borçlu değil mi kutsallığını? Ayrılık olmasaydı o zaman nasıl dillerden dillere dolacaktı aşıkların hikayeleri? Mecnun bugün leylasına kavuşsaydı. Kim bilecekti Leyla ile Kays'ın aşkını? Bugün Mecnun diyebiliyorsak eğer, Kays'ın; Kays olmayı bırakmasıdır buna sebep... Velhasılıkelam her zaman bir taraf vardır. Tarafsızlık sadece bir tarafa geçmeden önceki düşünme arasıdır. Lakin bir taraf seçmeden önce bakmak gerekir, seçtiğin taraf hikaye da adının geçmesine değecek yerde midir? Tarih iyi, kötü ayırt etmez. O sadece adını duyuranı yazar... O yüzden temel soru şudur; Tarihe yazılmak mı? Tarihe karışmak mı?

Büşra hiçbir zaman hırslı bir kız olmamıştı... Kendisinden daha iyi şartlarda olan kimseye özenmemişti. Eğer daha iyisini yapabileceğini biliyorsa çabalamıştı... İyi bir evlat olmuştu... Pek iyi bir öğrenci olmasa da en azından iyi bir vatandaş olduğunu düşünüyordu... Eleştirdiği şeylere her zaman bir çözüm önerisi getirirdi... İnsanları severdi... Birazcık inatçılığı vardı ama o kadar kusur kadı kızında da olurdu... Bir yıl önce babası hasta yatağında ona bir erkek kardeşi olduğunu söylediğinde ne hissedeceğini bilememişti... O tek çocuktu... En azından öyle olduğunu sanıyordu. Fakat tüm olanları dinlediğinde ruhsal olarak yaşadığı o çöküntüyü asla unutamazdı.

Annesinin tecavüze uğramış olmasını, hamile kalmasını, evini terk etmesini, bebeği doğurmasını, onu bir yetiştirme yurduna bırakmasını ve sonra babasıyla tanışmasını bir hikaye dinler gibi dinlemişti. Babasının gözyaşları içinde abisini mi bulmasını istemesi zihnin en kuytu köşesine kazınmıştı. Annesinin bu gerçeği yıllarca saklaması ve bu sırla ölmesine aklı bir türlü almıyordu. Babası söylemeseydi asla bilemeyecekti. Şimdi ise babasının son vasiyetini yerine getiriyor ve kardeşini bulmak için vazgeçmiyordu. Bu yüzden, Can'ın uzun adımlarına yetişmek için attığı adımlar oldukça hızlıydı. Can girişteki turnikelerin üzerinden atlayarak ilerdi. Diğerleri de atlamıştı. Sonra Can, girişte ki bekleme salonunda durdu.

' Pekala dağılıyoruz. Bütün odaları arayacağız. Burada ne olup bittiğini öğrenmek istiyorum.' Uzun zarif boyu, keskin dipsiz bir koyu gibi olan kahve gözleri, ne yapılacağını bilen tavrı, konuşmasındaki sakinlikle beraber gelen kararlılık insan da söylediklerine itaat etme isteği uyandırıyordu. O yüzden herkes bir anda çil yavrusu gibi dağılmıştı. Büşra da bir tarafa gidecekken, Can önünde durarak engel oldu.

' sen benimle geliyorsun.'

' Neden? '

' Silahın var mı ?'

'...' Genç kadının sessiz kalması üzerine devam etti.

' Çünkü benim var. Diğerlerinin de ama- '

' Ama benim yok. Evet ' onun cümlesini kendi tamamlayınca, Can'ın yüzünde ilk kez bir gülümse yayıldı. Gülümsemeyle birlikte yüzüne bakakaldı. Onun bir gamzesi vardı! Hemen sağ yanağın da belirgin bir şekilde sürpriz bir yumurtadan çıkar gibi çıkmıştı.

B24  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin