GİRİŞ

6.6K 423 37
                                    


EVET SEVGİLİ OKURLAR YENİ BİR HİKAYE YAYINLAMAYA KARAR VERDİM. EJDERHALARI SEVDİĞİNİZ KADAR ANKA KUŞLARINI DA SEVERSİNİZ UMARIM. LÜTFEN YORUM VE BEĞENİLERİNİZİ ESİRGEMEYİN. HİKAYELERİN KADERLERİNİ SİZLER BELİRLİYORSUNUZ. İYİ OKUMALAR...


Altın ve değerli madenlerle ödüllendirilmiş krallıkların hep de bir laneti olurdu.

Ejderhalar...

Güzel kadınlar ve yakışıklı erkelerle ödüllendirilen krallıklarında hep bir laneti olurdu.

Anka kuşları...

Bu iki ırkında kendilerine ait düşkünlükleri vardı. Ejderhalar altın, safir ve zümrüt gibi değerli şeylere zaaf duyarken Anka kuşları güzel insanlara zaaf duyarlardı.

Azalin, her iki ödül ve lanetle bezenmiş bir krallıktı. Güçlü ve ihtişamlı olmasının yanı sıra değerli madenleri, yakışıklı ve güçlü erkekleriyle beraber güzeller güzeli kadınları vardı.

Azalin, iki büyük dağ arasına kurulmuş bir ülkeydi. Coğrafi konumu sayesinde Azalin, başka krallıklar tarafından işgal edilmesi çok zordu. Ancak Azalin' in insanlardan çok daha büyük bir sorunu vardı.

İki dağ arasında kalan krallık hem Anka kuşlarının hem de ejderhaların saldırılarına maruz kalıyordu. Bu iki ırkların tek zayıf yanı her iki tarafında birbirinden nefret ediyor olmasıydı.

Kral Thrain, bu saldırılardan korunmak için askerlerinin özellikle ateşe dayanıklı zırhlarla kuşanmalarını emretmişti. Eğitmenler başka krallıkların askerlerinden ziyade bunlara karşı eğitiyorlardı.

"Irklardan birini diğeri için kışkırtabiliriz" diye önerdi yaşlı Theoklios. "Onlara bir hediye veririz. Gerçekten değerli bir hediye."

Bu mantıklı bir öneriydi. Ancak Thrain önerinin üzerine hemen atlamak istemedi. Bunun yerine danışmanlarının önerilerini dinlemeye devam etti.

"Onlara güvenemeyiz" dedi Haker. "Aç gözlülerdir. Onları doyurmak imkânsızdır" dedi. "Ne kadar çok şey sunarsak sunalım değişmez. Her zaman daha fazlasını isterler"

Bu doğruydu! Onlar her zaman daha güzel, daha değerli ve daha parlak olan şeyleri isteyeceklerdi.

"Bu doğru" diye savundu Artog. "Ancak onlara bizim için değerli olduğunu bildikleri bir şey sunarsak bu olmaz. En azından onları bizim için önemli olduklarına inandırabiliriz. Onlara saygı duyduğumuzu düşünürlerse onlarda bizi korumaya yardımcı olur."

"Peki, ama hangi ırk?" diye sordu hepsinden daha genç olan Fisher.

Bu güzel bir soruydu. Hangi ırka bu hediyeyi verirlerse versinler onları gerçekten memnun etmeleri gerekiyordu. Altın, kadın ya da erkek. Fark etmeden fedakârlık göstermeleri gerekiyordu.

"Ejderhalar, Ankalar kadar onurlu değillerdir" dedi Haker. "Onlar umursamazlar. Üstelik ne kadar çok altın verirsek verelim yetmez. Sürekli daha çoğunu isterler. Onlar doyumsuzdur."

"Anka kuşları, ejderhalar kadar güçlü değildir ama" diye itiraz etti Fisher. "Üstelik onlarda en az ejderhalar kadar tehlikelilerdir."

"Ejderhalara her ay belli bir miktar ödeyerek onları bir şekilde bizim için savaşmaya ikna edebiliriz. Anka kuşları onlar kadar korkutucu değillerdir."

"Anka kuşlarını hafife alamazsınız, Beyim" diye itiraz etti Artog. "Onlar son derece kadim yaratıklardır. Yaratılış şarkısından doğdular. Onlarda ejderhalar gibi ateşten yaratıldılar."

Kral Thrain, başını salladı. Bunu gerçekten de destekliyordu. Anka kuşları hiç de basit yaratıklar değillerdi. Ancak ejderhalarda çok güçlülerdi. Öyle ki yıkımları çoğu kez Ankalarınkinden çok daha büyük oluyordu. Ankalar insanlara düşkünlerdi. Onları almak için çoğu kez muhteşem cazibelerini kullanırlardı.

"Ejder Lordu Aniel, altın ister" dedi Artog. "Hem de çok altın. Altın kadar zümrüt, yakut ve safir de ister ve ne kadar alırsa alsın duymaz"

"Ne öneriyorsun, Artog?" dedi Haker.

"Ankalarla anlaşma yapalım" dedi Artog açık bir şekilde. "Onlara güzel kadınlarımızdan ve yakışıklı erkeklerimizden sunalım. Anka Lordu Torin, onurludur. Eğer hediyemizi beğenirse bizi ödüllendirir"

"Hayır" dedi Fisher sert bir sesle. Bu genç danışman ilk defa bu kadar kesin bir şey söylemişti. Kralın dikkatini dahi kendine çekti. Genç adam zorlukla yutkundu. "Onlara ne kadar güzel kadın verirsek verelim bu yeteri kadar değerli olmaz. Çünkü o kadınların ve erkeklerin hepsinin bizim için bir önemi olmadığını düşünecek. Ona gerçekten bizim için elimizden çıkarmanın zor olacağı birini vermeliyiz" dedi.

Thrain, koltuğundan kalktı ve basamaklardan aşağı inerek pencerelerden birine doğru yürüdü. "Bir kral olarak" dedi sakin bir sesle ellerini arkasında birleştirerek. "bir armağanın sadece bana ait olmasını isterdim" dedi. "Bizzat Anka Lorduna göndermemiz gerekecek bu kişiyi"

Bakışları sarayın bahçesinde oturan kızına dikilmişti. Güzeller güzeli İrene... Azalin' in Altın Bakiresi... Simsiyah saçları mürekkep karasıydı ve gözleri safirler gibi masmavi ve parlaktı. Yanında nişanlısı olan Prens Theon vardı. Komşu krallığın gelecek varisi.

Thrain' in bir kızı ve bir de oğlu vardı. Oğlu, Prens Amon çoktan güçlü bir kral olacağını belli eden güçlü ve cesur bir erkek olmuştu. Kız kardeşinden büyüktü ve kendi oğlu vardı. Thrain' in soyu sağlamdı. Tahtta kendi çocukları oturmaya devam edecekti.

İrene, başka krallıklarla sağlam ittifak yapmak için kullanılacaktı. Aslında şimdiden bunun için bir söz verilmişti ancak Anka kuşlarının müttefiki düşünülünce insanlarınki çok basit kaçıyordu.

Thrain, başını salladı ve danışmanlarına döndü. Yaşlı Theoklios kralının düşüncesini anlamıştı ve bundan oldukça şaşırmış görünüyordu. Thrain başını salladı. "Anka Lordu Torin' e sunulacak kadın bir bakire olmalı" dedi sakin bir şekilde. "Değerli ve elden çıkarması zor bir kadın."

"Altın Bakire İrene" diye mırıldandı Fisher.

Bundan daha değerli hiçbir hediye olamazdı...

ATEŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin