Tanrım. Yeni bir hayat isterken böyle bir şey istememiştim. Hani normal insanların yaşadığı gibi bir hayat. Bunun için şehir değiştirmiştim hani? Hatırlıyor musun tanrım? Yinede teşekkür etmeliyim bana bu turuncu saçlı manyağı getirdiğin için. Hayatım şu andan itibaren iyice karmaşıklaştı...
Karşımda duran uzun boylu, yapılı ve kesinlikle boyalı olmayan turuncu saçlı çocuğa baktım. Ela gözleri vardı. Bakışları o kadar kendinden emin ve sertti ki. Tüylerimin ürperdiğini hissettim. İnce dudakları vardı. Burnu kesinlikle özenilerek yaratılmıştı. Daha doğrusu her şeyi.
Karşımdaki kusursuz insana bakarken gelen rüzgarla birlikte havanın iyice karardığını farkettim. Hoş karşımdaki insan mıydı emin bile değildim. İnsan gibi giyinmişti. İnsan gibi görünüyor, insan gibi nefes alıp insan gibi konuşuyordu ama o hayvani gücü. Bıçak yarasını iyileştirmesi. Ve kaçtığım zaman beni tutmadan durdurması...
Bunları düşündükçe korkudan gözlerim açılıyor, kalbim tekrar hızlanıyordu. Beni öptükten sonra şoktan yere kapaklanmıştım. Oturduğum yerde kafamı ona doğru çevirdim.
"İsmimi nerden biliyorsun?" Duruşunu hiç bozmuyordu. Yüzündeki hiçbir ifadeyi okuyamıyordum kahretsin.
"Seni neden öptüğümü sorman gerekmez miydi?" Evet sormam gerekirdi ama beni korkutan daha önemli şey ismimi nerden bildiğiydi.Sert birkaç adım atıp yanıma geldi. "Ayağa kalk."
Emirlerden hoşlanmasam da bu çocuğun karşısında yapabilecek hiçbir şeyim yoktu. Ayağa kalktım.
Sağ elini havaya kaldırdı işaret parmağını karanlığa doğru dikti
"Shinseina mira!"Anlamadığım o kelimeden sonra rüzgarla birlikte hava basıncı arttı. Şiddetli rüzgarla birlikte yere düştüm. Kahretsin kolum acımıştı. Gökteki kocaman yarığı farketmem zaman almadı. Siyah çerçeveli bir ayna gibiydi.
Ordaki ben miydim? Dışarıdan böyle mi görünüyordum yani. Evdeydim, biletime bakıyordum. Sonra yatağıma uzanıp gözlerimi kapattım. Evet bu anı hatırlıyordum. Ankaraya gelmeden önceydi. Peki bunu şimdi nasıl izleyebiliyorduk? Evimde kamera olduğunuda hatırlamıyorum.
Dehşet saçan gözlerimle çocuğa döndüm. "Nesin sen!!!"
Tek yanıt. "İzle."
Gökteki aynaya tekrar baktığımda turuncu çocuk ve yaşlı bir adam vardı. Garip giyinmişlerdi, ikiside siyahlar içindeydi. Turuncu çocuk yaşlı adama döndü.
"Ne yani Thamen'in seçtiği kız gerçekten bu mu?" Thamen mi? Ben mi? Daha neler duyacaktım acaba.
Yaşlı adam çocuğa döndü. "Evet, senden çözmeni istediğimiz şey bu. Gördüğün kızın magoisi çok yüksek. Onu direkt bizim dünyamıza getirirsek hiçbir işe yaramadan ölür. Bunu dünyaya gidip tamamlamalısın."
Magoi mi? Bizim dünyamız? Ölmek? Orihime kesinlikle bir rüyadasın sadece izlemeye devam et birazdan uyanacaksın...
Çocuk adama tekrar döndü "Kurul neden beni seçti anlamıyorum. Abim Eugene'in benden ne kadar güçlü olduğunu biliyorsunuz. Bu görevi istemiyorum."
Adam gülümsedi. "Bunu seçme şansın olduğunu sanmıyorum İchigo. Abin Eugene senden önceki prens olarak Sindria'nın başında olmalı, biliyorsun.
Demek ismi İchigo'ydu. En az benimki kadar değişikmiş. Öf. Neler diyordum.
"Tamam. Kabul ediyorum."
Ne görevi kabul ettin ve burdasın yani öyle mi bay turuncu??? Parmaklarını havaya doğru açıp sıkıca kapattı. Biraz önceki kasvetli hava ve gökteki ayna silinip gitmişti.
Bana doğru döndü. "Umarım zekan bunların hepsini anlamaya yetmiştir. Beni uğraştırma."
Beni uğraştırma mı? Buraya gelip hayatımı ne hale soktuğunun farkında mıydı bu?
"Ah evet. Seni uğraştırmayacağım. Şimdi gidiyorum. Sende kendi dünyana dönebilirsin." dedim. ve arkama bakmadan karşıdaki neredeyse yıkılacak olan durağa doğru yürümeye başladım.
Döndüğümde yanımdaydı. Nedense şaşırmadım o ışık kadar hızlıydı öyle değil mi? Beni kollarımdan tutup sarstı ve teyzemin evinin önündeydik. Şaşkınlıkla etrafıma baktım. Gerçekten de evdeydik. Gerçekten profesyonel bir kamera şakası diye düşündüm.
"Şimdi eve gir." Tabiki gireceğim. Ama içimden bir ses yarın yine geleceğini söylüyor.
Cevap vermeden eve doğru yürüdüm. Kapıyı anahtarla açtığımda gördüğüm şeyle birlikte çığlığı bastım. "Teyze!!!!!"
Yerde yatıyordu. Gözleri sıkıca kapanmıştı. Sanki kötü bir rüya görüyor gibiydi. "Teyze. teyze uyan döndüm bak ben!"
"Uyanamaz." Kapıya döndüğümde İchigo ordaydı. "Sennn!"
Bir hışımla kalkıp ona vuracaktım ki ortadan kaybolmasıyla yeri boylamam bir oldu. Ah kolum.. Bu ikinci düşüşümdü kahretsin. Hareket etmeye çalışıyordum ama kılım bile kıpırdamıyordu.
"Teyzenle sorunun olsun istemedim ona her şeyi unutturdum ve şimdi uyuyor." dedi
Ne yani benim için mi yapmıştı? "Senin için yapmadım yarın çıkman için engel olmaması için yaptım."
"Aklımı okuyabiliyor musun?" Şaşkınlıkla sormuştum.
"Hayır maalesef onu yapamıyorum ama senin gibi bir aptalın aklını okumak o kadar da zor değil."Tanrım. Şu. Çocuk.
Birden tutulan kaslarım açıldı ve yine yeri boyladım. "Bence teyzeni odasına götürmelisin yoksa burda hasta olacak." dedi ve kayboldu. Ne geceydi ama. Teyzemin yanına koştum.
"Özür dilerim özür dilerim özür dilerim." Belki bu gece çıkmasaydım böyle bir şey yaşamış olmayacaktık. Ya da emin değilim. Ben seçilmiştim öyle mi? Belli ki bunlar yakamı hiç bırakmayacak. Kahretsin.
Teyzemi yatağına yatırdıktan sonra odama geçtim. Saat 11di. Bu demek oluyorki saatlerdir dışarıdaydım. Yatağıma uzandıktan sonra olanların halisünasyon olduğuna dair kendimi ikna etmeye çalıştım.
***
"Benden ne istiyorsun!" Kolumu kavrayan siyah şeytanımsı yaratığa tüm gücümle bağırmıştım. Siyah kanatları vardı. Kocamandı. Sivri dişlerinin ardından bana tükürük saçarak çığlık atıyordu.
Ahhhhh!!! Kolum... Elinde kalmıştı. İnanılmaz acı çekiyordum.
Bu canavar beni yemesede kan kaybından ölecektim. "Thamen'in isteklerini yerine getirmezsen sonun bu olacak!"
İğrenç bir ses bana doğru haykırıyordu. "Thamen'e karşı gelenlerin cezasını insan aklı tahmin bile edemez!"
"El - Thamen!!"
"El - Thamen!!"
"El - Thamen!!"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Orihime.
FantasyOrihime'nin dünyadaki hayatı tam da istediği gibi gitmeye başlamıştı ki. Sindria'nın ikinci prensi yeni bir göreve atandı. El-Thamen tarafından görevlendirilen Ichigo, magoisi yüksek olan Orihime'yi eğitmek zorundaydı. Bu görevi ilk başta küçümseyen...