3| neden bana bunu yaptın

4.2K 416 75
                                    

La donna è mobile dinliyorum, kafam güzel

Hadi eyw

Jeff Buckley - Lilac Wine

On yedi yaşındaydım.

Unutmam ne mümkün. Ağabeyinin vücudunun parçalarını etrafa dağılmış halde görseydi herhangi biri, bence o da unutamazdı. Hatta herhangi bir insanın parçalarını. Kırılmış kafatası, ezilmiş ve bölünmüş parçaları.

Onu tutamayacağımı biliyordum. Bana son konuşmasını yaparken, en azından bensiz daha mutlu olursun, derken yani. Buna nasıl karar verebilmişti ki? Hayatımızdan çıkması için başka yollar da vardı. Bütün gücümle onu tutmaya çalışacağım anda kendini bilmem kaç katlı bir binadan atmasına gerek yoktu, bunları bana yaşatmaya hakkı yoktu.

Kustum, bilmiyorum, birkaç saat sonra aşağı indiğimde hala cesedinin parçalarını temizliyorlardı. Kim olduğunu ben söyledim polislere, uzun bir soruşturmanın ardından. Benim katil olmadığımdan hala emin değillerdi. Arada bir bazı konular için çağırıyorlardı, gitmezsem şüpheli konumuna düşecektim yine. Gerçi sürekli titreyen ve ağlamayan birisi, muhtemelen şüpheli sayılabilirdi. Kendi aralarında konuştuklarını duymuştum.

Onu sevseydi ağlardı.

Ondan nefret ediyorum.

Bunu değiştiremem, beni bu hale getiren oydu. O binanın çatı katına çıkmak hala çocuk oyuncağıydı ve ben her hafta biraz daha yaklaşıyordum kenara. Beni en çok sevdiğini sandığım, en çok sevdiğim kişi bu şekilde gidebiliyorsa; gözlerimin önünde, yüzsüzce veda ederek yani, kim yapmazdı ki?

Ben yapardım. Artık yapardım. İnsanlarla olan iletişimimin yavaş yavaş kopuşundan sonra yapardım. Beni engelleyecek kimse yoktu. Olmayacaktı, olmasına izin vermeyecektim. Bu kötülüğü ben yapamazdım en azından. Ailemin muhtemelen öldüğümden haberi bile olmazdı. Çok da umursayacaklarını düşünmedim, deli oğullarının kendi itibarlarını lekelediğini düşündüklerinden onlardan ne kadar uzaksam o kadar iyiydi şimdi. Çok da salladığımdan değildi, yine de bazı şeyler bazı insanların yanına kalmamalıydı.

Okula devam etmemi sağlayan güç neydi bilmiyordum. En azından şimdi, dersim başlayana kadar fakülte binasının arkasına ilerlerken onu düşünüyordum. Belki de benim yaşımdaki herkesin önüne sunulan bu olduğu içindi, hayalleri olsun ya da olmasın, lise biterdi ve üniversite başlardı. Sonra iş, evlilik, çocuklar ve devamı aynı paradoksa girerdi. Sonunda da ölmeyi beklerdim muhtemelen. Spesifik olarak hiçbir detay barındırmayan sıradan insan yaşamı işte. Farklı kılacak hiçbir şey olmadan.

Tabii birkaç bölümü atlayıp erkenden bölecektim bu düzeni. Bir parçası olup olmamak umurumda değildi ama devamını da merak etmiyordum. Hayatın bana vaadettikleri hoş şeyler değildi.

Sonra onu gördüm.

Ağaçaların arasına muhtemelen öğrenciler tarafından taşınmış bir bankta oturuyordu, bir şeyler izliyordu. Telefonu yan tutuşundan ve kulaklarındaki kulaklıktan anladım. Yine de görmezden geldim, oturabileceğim tek yer onun yanıydı. Aslında... birkaç basamak da yok değildi ama kaçmayı yediremedim kendime. Kaçtığımdan değil tabii. Yanına oturdum. Hiçbir amacım ve bahanem olmadan. Dizlerimi yukarıya çektim ve o dar alana sığdım, sadece önümdeki manzarayı izlemek istemiştim.

Kulağımda hissettiğimle irkildim, tabii sonra anladım. Kulaklığı kulağıma yerleştirdikten sonra telefonun ekranını biraz bana doğru çevirdi. Bir klip izliyordu.

Ne şarkıyı duydum ne de klibi gördüm. O soğukta kat kat giyinmiş çocuğun farkında olarak ya da olmayarak kolunu benim koluma yaslamasını, ardından daha da yaklaşmasını izledim bana.

Lilac Wine |yoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin