5| hayatıma devam edebilirdim

3.8K 386 68
                                    

Elliott Smith - Between The Bars
Anlamsız falan

Evin giriş kapısı şiddetli bir şekilde kapandığında, odalar arasında mekik dokuyordum.

Gergindim, gergin olmanın yanı sıra böyle içime sığmayan bir şeyler vardı ve bu iyi mi, kötü mü söyleyemezdim. Beni asıl endişelendiren kısımmda burasıydı çünkü iyi olmasını mı yoksa kötü olmasını mı tercih ederdim bilemiyordum. Kısmen korkuyordum.

"Gitti işte!" Jimin'in anahtarlığını bir yerlere 'bırakışını' duydum. Bu da oldukça gürültülüydü. Anlaşılan yine endişeli zamanındaydı. Üstelik asla tenezzül etmeyeceğim bir şekilde onu rahatlatmama rağmen.

"Eğer bir kez daha gürültü çıkarırsan, seni de bie yerlere gönderirim ama geri dönebileceğin söylenemez." Öfkeyle tısladım ona ve karşı karşıya geldiğimizde durdu.

"Mızmızlık ediyor olabilirim ama şu an buna hakkım var." Ona karşılık vermek için dudaklarımı araladığımda işaret parmağını kaldırarak beni durdurdu. "Eğer bunu sana karşı da yapmamı istiyorsan başka tabii."

"Ne halin varsa gör." Ona arkamı döndüm, benim daha büyük dertlerim vardı o sırada. Yani en azından kendi içimde öyle sayıyordum, onun sevgilisinin yokluğu kendi sorunuydu, beni alakadar etmiyordu. Ben, benimle ilgileneceğini söyleyen çocuk için endişelenmekle meşguldüm.

"Umarım kayak yapayım derken bir yerlerini kırmaz." Yanımdan geçerken söyleniyordu. "Ya da umarım bacağını kırar, böylece bir ay dizimin dibinde oturmak zorunda kalır."

Jimin'in bir cani olduğundan bahsetmiş miydim? Bence artık öyle olduğunu herkes biliyordu. Taehyung'a fazlasıyla acıdım.

Salona geçtim koridorda dolaşmaktan sıkılınca, dağınık bir sehpa ve masa göze çarpıyordu ilk. Tabii üzerine küçük diz battaniyeleri serilmiş koltuğu saymazsak. Koltuğun kumaşına yama yapılmış gibi görünüyordu, korkunç ve acınası süs yastıklarıyla beraber. Birileri burayı toparlamaya çalışmış olmalıydı ancak becerememişti. Resmen koltuk yardım istiyordu.

İşim yoktu, haliyle ben de gidip kırmızı ekose battaniyeyi aldım ve katladım. Ardından da diğerlerini ki bu sayede koltuğun asıl renginin mavi olduğunu gördüm. Daha önce hiç fark etmemiştim. Katladığım battaniyeleri koltuğun kenarındaki küçük masanın üzerine koydum ve sonra korkunç süs yastıklarını atmak veya asmak için harekete geçtim. Sanki bir shaggy halıyı bir yastığın üzerine geçirmişler gibi duruyordu. Kırmızı bir shaggy. Kaşındırıyordu, çok fazla tüyü vardı ve çirkindi.

Hepsini koltukla duvar arasına attım.

Ortadaki cips paketlerini, cam veya plastik şişeleri, ders kitaplarını ve daha birçok şeyi kaldırmam gerekiyordu bu salonun düzenli sayılabilmesi için. Onun yerine koltuğa uzandım.

"Yemek var mı?" Üzerini değiştirmiş bir şekilde salona girdi. "Eğer yoksa ve açsan iki kişilik yapayım. Sonra da çam ağacı-- boşver, kahrolası Noel yüzünden çıktı bütün bu tatil işleri başımıza!"

Benim cevap vermemi beklemeden tekrar çıktı odadan. Zaten ona cevap vermek gibi bir amacım da yoktu, onun yerine koltukta uzanmaya devam ettim. Ta ki hissizleşene dek.

Arada geliyordu böyle, tekrar heyecanlanıp tekrar endişelenebiliyordum. Sanki kim olduğumu, neye mahkum edildiğimi unutmuşum gibi, hak ediyormuşum gibi hissedebileceğimi sanıyordum.

Ne yazık ki geçti sonra.

Boşver, dedim. Ben düşmezdim tabii ama o her şeye burnunu sokan çocuğun dizleri fena kanayacaktı. Eh, onu uyarmıştım ve bu artık benim sorumluluğumda değildi. Ben herkesi uyarmıştım. Gideceğimi biliyorlardı, sanki hiç var olmamışım gibi davranmaları gerektiğini biliyorlardı.

Lilac Wine |yoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin