Son ders zili de çaldığında sıramın üstündeki kitapları çantama koymaya başladım.
O kadar yavaş hareket ediyordum ki sınıfta kimsecikler kalmamıştı. Sınıfın en arka sırasında,tek başıma oturuyordum.
Dış görünüşün yüzünden kimse benimle arkadaşlık kurmak istemiyordu. Bunu biliyordum çünkü sürekli bana bakarak bir şeyler konuşuyorlardı.
Ama ne var biliyor musunuz? Umurumda bile değiller.
Soğuk bakışlarım yüzünden her zaman onlar için itici kalıbına konuldum. Bunu hiçbir zaman önmesemedim. Ne kadar az insan, o kadar uzun süre huzur demekti çünkü.
Kalemlerimi de çantamın içine attıktan sonra yerimden kalkıp sınıftan çıktım. Koridor bombostu. Uyuşuk bir kız olduğunu her zaman unutuyordum.
Okulun kapısının oraya gelince dışarıda yağmurun yağdığını fark ettim.
Şemsiyem yoktu.
Bir süre öylece gökyüzüne baktim. Yağmurun duracağını yoktu. Bunun bir sonu olmadığını anladığımda homurdanarak bir adım ileriye gittim. Anında yağmur saçlarımı ıslanmıştı bile.
"Tanrım, neden?" Dedim.
Bir kaç adım daha atmıştım ki yağmur kesilmişti. Ah hayır! Yağmur yağmaya devam ediyordu. Ama bana yağmur gelmiyordu. Biri bana şemsiye tutuyordu. Görüş açıma önce kemikli uzun parmaklar çıktı. Ardından tanımadığım bir yüz. Dönük bakışlarını bana çevirdi.
"Yağmur çok yağıyor." Dedi düşünceli bir sesle. Hafif ıslanmış siyah saçları alnına yapışmıştı. Tel tel ayrılan saçları koyu renge bürünmüştü.
Yürümeye başladığında bende yürüyordum.
"Gerek yoktu." Dedim düz bir sesle. Sesim neden içime kaçmış gibi çıkıyordu ki?
"Sorun değil."
Önüne döndüm. Bir süre boyunca yürüdük öylece.
"Evim on dakikalık mesafede. Lütfen benim için yolu uzatmanıza gerek yok." Omuzumun üstünden ona bakıyordum. Bana döndü ve boşta kalan elini omuzuma koyup beni kendine yaklaştırdı.
"Islanıyorsun. Ve sorun değil dedim ya. On dakika boyunca ıslanırsan ne olur biliyor musun sen?"
Elini omuzundan çektiğinde olduğum yerde mıhlamış gibi hissetsem de yürümeye devam ettim.
"Peki." Dedim kısık bir sesle.
"Sen sabah Julia'nın omzuna çarptığı kızsın, değil mi?"
Yüzümü buruşturup, ellerimi yüzüme kapattım. Ellerimi yüzünden çekmeden "Evet." Dedim.
Alayla gülümsediğinde ellerimi yüzümden çekip omuzuna vurdum.
"Ne gülüyorsun?" Diye yakındım. Yüzüm kızarmıştı.
"Ona söylediğin şey aklıma geldi de." Dedi. Sonra düşünüyormuş gibi yapıp tekrardan güldü.
"Ne?"
"Sol göz altı torbalarını tam kapatamamışsın, demiştin." Tekrardan güldü.
"Bir anlık ağzımdan çıkıverdi. Bende anlamadım." Dedim ağzımın içinde. "YAah!" Diye bağırdım bir anda. "Bunlar hep benim başıma gelmek zorunda mı?"
Alayla tekrardan güldüğünde ona kaşlarımı çatarak bakıyordum.
Yol boyunca ikimizde susmuştuk. Bir anda durunca ona omuzumun üstünden baktim.
"Benim evime geldik." Elinde tuttuğu şemsiyeyi elime verdi. "Sen de kalsın." Cevap vermemi beklemeden arkasını dönüp koşarak evine doğru gitti. Ben de onun gidişine karşın olduğum yerde iri iri açık kalan gözlerimle kaldım.
●PROMISE●
instagram: cessaverunt
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Promise ~jenkai
FanfictionBana bakıyorsun, sana gülümsüyorum. |Jongin × Jennie| #kai 70. #fanfiction 50. #jjungkook 1. #chenyeol 1. başlama tarihi: 28.10.2018