3.4

597 51 9
                                    

Dışarda yediğimiz yemeğin üstünden bir hafta geçmişti. Lalisa ve Yoojung o kadar iyi anlaşmışlardı ki ayrılana kadar konuşup gülüşmüşlerdi.

Ben onları dinlemekle yetinmiştim. Çünkü onlara odaklanamiyordum. Bunun en büyük sebebi anonimdi.

Hiçbir şey yapmasa bile bana zarar veriyordu. Hoş bana verdiği şeyin zarar olduğu da kesin değildi.

Beni küçüklükten itibaren tanıyor olması ve bana yakınlaşması kafamda kurduğum düzeni bozuyordu.

Şimdi ise ondan gelecek haberi bir mesajı bekliyordum. Okula gidiyordum, insanları izliyordum ama onu bulamıyordum. Sanki var olmamış bir bedenin bekçiliğini yapıyordum ve bir tek ben biliyordum. Bilmediğim birini biliyordum.

Kalbim tekrar tekrar kırılıyordu ve kırılırken de diğer kalpleri kırıyordu.

Ders notlarımı toparlayıp kütüphaneden çıkarken aklım hala dağınıktı. Bu kafayla kütüphaneye gittiğime inanamıyordum. Ama yakın zamanda sınavlar yakama yapışacağı için ders notlarımı şimdiden çıkarmaya başlamıştım.

Okulda kimse kalmamıştı. Saatin kaç olduğundan bir haberdim. Lalisa'ya kütüphanede olacağımı söylemiştim. Başta benimle kalmak istemişti ama eve geçip bana güzel yemekler hazırlamasını istediğimde kabul edip gitmişti.

Koridora çıktığımda karanlık koridorun otomatik ışığı benim varlığımı fark ederek yanıyordu. Ardımdan sönen ışıklara omzumun üstünden baktım. Ürkütücü duruyordu. Sınıfların yanından geçerken kendi sınıfımın karşısında ki sınıfın ışığının açık olduğunu fark ettim. Genelde ders çalışmak için burada kimse olmazdı. Kimse ders çalışmak için okulda bulunmazdı.

Kapının önünde durduğumda aralık kapıdan içeriye kafamı uzattım. Sınıfın pencere tarafında ki son sıranın sol tarafında oturan Jongin, kafasını sıranın üstünde ki kitaplara doğru eğmiş dikkatli bakışlarıyla önündekileriyle ilgileniyordu. O kadar dikkatli bakıyordu ki bakışları altında kelimelerin suspus kaldığını ve başını eğdiğini düşünüyordum. İtaat altına alıyordu sanki.

Elinde ki kalemi sürekli ve ustaca çevirerek sallıyordu. Üzerinde hala okul forması vardı ve saçları dağılmıştı. Kravatı gelişi güzel boynunda asılı duruyordu. Teni bizlere koyu olması dikkat dağıtıyordu?

Şimdilerde hatırlıyorum da lisenin başlarındayken sırf onun ten rengi yüzünden her gün onun masasına un döktüklerini duymuştum. Sürekli onun ten rengi ve dış görünüşü yüzünden yargılar dağıtıyorlardı. Bunun başını bizim sınıfta ki adını bilmediğim kızın çektiğini biliyordum. Sanki yaptıkları bir marifetmiş gibi gelir çirkin suratına aldırmadan gülerek anlatırdı.

Kalbi gibi yüzü de çirkindi. Anlattıkça daha da çirkinleşen yüzünden haberi yoktu. Onu nereden hatırladığımı dün gece hatırlamıştım. Gece ansızın uyanmış aklıma bu gelmişti.

Bakışlarım tekrardan onun yüzüne kaydığında ne kadar değiştiğini anlamak hiç de zor değildi. Teni güzeldi. Yüzü güzeldi. Büyümüştü. Değişmişti. Şimdi onunla dalga geçen insanların peşinden koştuğuna iddiaya bile girebilirdim.

Neden bir sapık gibi onu dikizliyordum ben?

Jongin başını bir anda kaldırıp beni gördüğünde göz göze geldik. Gülümsedi. Utancımdan olduğum yerde kalmıştım. Resmen onu dikizlerken yakalanmıştım.

"Jennie?"

Kapının arkasından çıkıp küçük adımlarla onun yanına doğru adımladım. "Selam." dedim elimi kaldırıp selam verirken.

Promise ~jenkaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin