"Hocam bu son kutuydu." Elimde ki içinde kitap dolu kutuyu masanın üstüne bıraktığımda uyuşan kollarımı aşağıya sarkıttım. İnanılmaz acıyordu. Bayan Yu oturduğu yerden sadece gözleriyle beni süzüp ağır ağır başıyla onayladığında derin bir nefes alıp çıkmadan önce selam verip çıktım. Kadın bir anormaldi.
Son dersin bitmesine yarım saatten az bir zaman vardı ve benim işim daha erken bitmişti. Koridora çıkıp kantine doğru adımladım. Herkes derste olduğundan ortalık sessizdi. Pencere kenarında ki masaya geçip oturdum. Çantam sınıfta olduğundan zil çalana kadar beklemek zorundaydım. Hem grupça toplanıp bize geçecektik. Evdeki eksikleri gözden geçirirken yanıma birinin oturmasıyla bakışlarım yanıma oturan kişiye takılı kaldı.
Dağınık normale nazaran uzun saçları vardı. Gözlerine batmıyor muydu? Beyaz teni soğuktan kırmızıydı. Yanakları ve burnu kızarıktı, dudakları koyu renge bürünmüştü. Dışarıdan geldiği belliydi. Tanıyordum aslında onu. Birkaç defa onu Bambamlarla konuşurken görmüştüm. Çok yakın değilde normal bir arkadaşlıklarının olduğunu düşünüyordum.
"Selam," dedi gülümseyerek. Anında gözleri yok olurken onu dikkatle izlemeye devam ettim.
"Selam." dedim ben de.
"Nasılsın?" dedi masaya dirseklerini koyup elini çenesine koyarken. Başını yana yatırırken ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum. "Ah, kusura bakma, bir anda konuşmaya atıldım. Ben Min Joon. "
"Seni tanıyorum. Bir sorun mu var?" Geriye yaslanıp kollarımı göğsümde birleştirdim.
"Doğrusu senin için değilde benim büyük bir sorunum var." dedi kaşları yere düştü. Derdini bana hemen anlatması için her seferinde soru sormamı bekliyor değildi herhalde?
"Senin büyük bir sorunun var ve benimle alakası yok ama gelip bana bunu söylüyorsun" masaya biraz abanıp gözlerimi ona diktim. "Ne yapmaya çalışıyorsun? Beni ilgilendirmeyen bir konuyu anlatman için ayağına mı kapanmam gerekiyor ya da bu kızın alnında itinayla dert dinlenir falan yazıyor da benim mi haberim yok."
"Ben senden hoşlanıyorum Jennie." Bir anda masanın üzerindeki ellerimi büyük elleriyle kavradığında bir anda şok olmuş halde olduğum yere çakılı kaldığımı hissettim.
Ellerimi kendime geri çekerken ne yapmam gerektiğine dair fikir arıyordum ama bulamıyordum. Bir anda bunu bana ne demeye söylemişti ki? Onu tanımıyordum bile tam olarak. Tanısam bile bir şeyin değişeceğini sanmıyordum, Aklımı yeterince karıştırıp bencilce sadece ona yer bıraktığım bir anonimim vardı benim.
"Ne?" diye sordum dediği şeyi emin olmak için. Zira kabullenmemekte ısrarcı davranan bir yanım vardı.
"Biliyorum bir anda böyle söyleyince bir garip oldu ama duygularımı daha fazla saklayabileceğimi sanmıyorum. Senden çok hoşlanıyorum Jennie."
"Bunu bana neden söylüyorsun?" diye bir anda masadan kalkmak için hamle yaptığım sırada o da benimle eş zamanla ayağa fırlayıp bileğimi yakalayıp beni durdurdu. Sıkıca yapıştığı bileğimi ondan çektiğimde ona doğru döndüm.
"Nereye gidiyorsun, hem kime söylememi isterdin seni sevdiğimi?" kollarımı birbirine sararken ona dikkatle süzdüm. Bakışlarında anlamadığım bir ifade vardı. Ya iyi oyuncuydu ya da duyguları gerçekti ama bu bana inandırıcı gelmiyordu.
"Beni sevmenle ilgilenmiyorum." Bu kırıcı cümleyi ne demeye pat diye söylemiştim ki? Yüzü çok fena düşmüştü. Ona böyle davranmaya hakkım yoktu. Bana kötü bir şey söylemiş gibi davranmama gerek yoktu. Ne demeye bu kadar kasıyorsam kendimi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Promise ~jenkai
FanfictionBana bakıyorsun, sana gülümsüyorum. |Jongin × Jennie| #kai 70. #fanfiction 50. #jjungkook 1. #chenyeol 1. başlama tarihi: 28.10.2018