8-Acı

39 6 2
                                    

Tırnağımın köşesiyle oynarken gözüm arada bir yanımda oturan Çağla'ya takılıyordu. Elindeki dosyanın kapağını gözlerini kırpmadan incelerken ara sıra gözünden düşmeye yeltenen damlaları siliyordu. Arabaya bindiğimizden beri Ejder, solmuş ten rengi yüzünden ortaya çıkan gözleriyle dikiz aynasından bize bakıyordu. Şu an o ela gözleri içimi malesef ısıtamıyordu çünkü üstümde, Çağla'ya olan mahçubiyetimin soğukluğunu taşıyordum.

Yüzümün düştüğünü fark etmişti ama daha çok Çağla'nın sessizce ağlayışına dikkat ediyordu. Hafiften yağmur çiseliyordu. Ejder, silecekleri çalıştırırken orta hızda kullandığı arabayı Yakamoz Parkı'na sürüyordu. Ormanın içinde hem piknik hem de yürüyüş alanları bulunan kocaman bir yerdi. Temiz havada konuşursak daha sağlıklı olur diye düşünmüştüm ve gideceğimiz yer yeterince bu durum için idealdi.

Arabadan indiğimizde dahi kimse konuşmuyordu. Ejder, arabayı kitleyip arkamızdan gelirken Çağla'yı sakinleştirerek oturacağımız yere yürüyorduk.

Çardaklardan birine oturduğumuzda önümüzdeki manzara ormana üstten bakıyordu. Aldığım nefesi uzun zamandır bu kadar temiz hissetmemiştim. Buraya gelmeyi iyi akıl etmişim. Ejder'le yan yana otururken Çağla karşımıza geçti.

Söze girmesini bekliyordum aslında ama o bana dikkatle bakıyordu. Gözlerini yavaşca Ejder'e çevirip bana bakınca anlayabildim. Benim gibi durumu Ejder de anlamış olsa gerek "Ben sizi yalnız bırakayım" diyip yürüyüş alanlarına yöneldi. Sinsirella ile baş başa kalmıştık.

Çağla sağındaki manzaraya döndü ve elindeki dosyayı masaya bıraktı. "Yıldız demek ismi" dedi. "Babam.." başını öne eğip güldü. "Tulgar, bana annemin öldüğünü söyleyerek yetiştirdi tam 17 sene. Adı bile hayal gibi geçen 17 sene. " Bilmiyormuşum gibi baştan anlatıyordu. "Yaşam koşulları olarak rahat büyüdüğümü biliyorsun.  Ne yapmak istediysem yaptım. Tabi yanıma Tulgar'ın adamlarından biri olması şartıyla. Tulgar, Ayşe ablayı ya da korumalarından birini gönderirdi." Sinirleri bozulmuş gibi gülerek anlatıyordu. "Hani şu dadı denen meslek var ya, gerçi meslek mi bilmiyorum her neyse, Ayşe abla da o konumdaki kişiydi."  Ayşe abladan ilk defa bahseden Çağla, evden ayrıldığı gün öğrenmişti annesinin ölmediğini. Ne kadar zor olduğunu gerçekten bilmiyorum ama acısını içimde hissedebiliyorum. Hala.

Eli masada ellerime uzanırken yüzü bana dönmüştü. "Semih benim kardeşim gibisin. Arkadaşlarım arasında en akıllı, en zekisi hep sendin. Beni çok kolladın, çok kurtardın." Kızlar tuvaletinde dayak yemekten kurtardığımdan bahsediyorsa o yanlışlıklaydı. Okulun bi dönemi tuvaletleri saçma bir şekilde karıştırıp duruyordum.

Düşmesine izin vermediği göz yaşını suratında dağıtıp dik oturdu. "Hangi birinin şokunu atlatmak daha zordu bilmiyorum, annemin yaşadığını mı öğrenmek yoksa Tulgarın işini mi? Kendimi toparladığım ilk fırsatta araştırmaya başladım. Sana bile bahsetmeyecektim aslında ama araştırdığın her şeye ulaşabiliyorsun. Bu sefer, ilk defa bir araştırmalarının sonuç vermediği konunun bu olduğunu düşünmüştüm. Yanıldığım için mutluyum" dedi Çağla. Ben ister istemez Çağla'ya bunları daha erken söylemediğim için üzülüyordum.

Kafamı öne eğmekten kendimi alamayınca Çağla, telefonumun kilitli ekran resmine bakıp güldü. Ejder, resmimizi çekip zorla oraya eklemişti. Evet hoşuma gidiyor onun orada oluşu. Neyse konumuz bu değil.

"Ama Semihim," dedi Çağla "inan bana, bende aynısını yapardım." Mahçupbiyetimi paylaşıyor gibi olan Çağla söze nasıl devam edeceğini düşünürken ağzı çizgi şeklinde gerildi. Ellerini birbirine kenetleyip geriye yaslandı.

"Anlat bakalım" dedi resmiyetini takınıp. Rozet gibi göğsünde taşıdığı şu anlık ciddiyetini seviyordum. Çağlaya enteresan bir hava kazandırıyor.

Camın ÖtesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin