11-Karışık Fırtınalar

37 6 0
                                    

"Zor zamanlardı. Şimdi öyle gelmese de çok zorlanmıştım. Mutlu sonla biten bir hikaye dinlemeyeceğini hatırlatmak isterim." diye girdi konuya Burak. Çağla ne de olsa bir şey duyamayacağı için kahvesiyle mutfakta oturup beni izlemeye devam etti. Zaten birazdan telefonuyla Cenkle konuşur, sıkılmasını sigaralarla bastırmaya çalışırdı. Tahmin ettiğimden yine farklı bir şey yapmayan Çağla, kahve bardağıyla birlikte kapıya yöneldi ve telefonunu kulağına götürdü. Kahve dökülmesin diye yavaşca elini öne uzatıp bahçeye çıkacağını işaret etti.

"Babam ben 14 yaşındayken öldü." dedi Burak gözlerimi Çağladan almama sebep olan tonlamayla. Ağzındakileri bitirmişti galiba ama tabak ortalıkta yoktu. "İlk kavgamla başladı aslında her şey."
Anlatması için olduğumdan fazla bir tepki göstermek zorunda hissetmedim ama gözleri sanki merak etmemi bekliyormuş gibi kısıldı. Sessimin çıkmadığını fark edince burnunu silkti.

"Çok mu normal görünüyor?"

"Ne?" dedim şaşırarak.

"Benim gibi biri kolay mı kavgaya karışır sence?"

İç çektim "Vallahi kusura bakma da Burak buraya geldiğimizden beri burnundan soluyormuşsun gibi bana demediğini bırakmadın. Hoşuna gitmeyen birinde tökezlemeni gayet doğal buluyorum. Sende kabul et" dedim sakince. Laf sokmak değildi çünkü niyetim, olanı söyledim.

Tavana bakıp bir kaç saniye düşündü. "Sende haklısın" dedi yan gülüşünün arasından. "Buraya ben ilk okula başlamadan hemen önce taşınmışız. Eğitim ve yaşam koşulları burda hem daha konforlu hem de daha uygun olduğu için ailem buna karar vermişler. Babam zeki ve ailesini nasıl daha iyi koruyabileceğini düşünen bir adamdı. Onunla çok güzel vakit geçirirdik. Bir nevi kendi işinin patronuydu ve hafta sonları izinliydi. Ben orta okuldayken birlikte maç izler, gezerdik. Beni iş yerine götürmüştü bir gün. Ofisinde beni koltuğuna oturtmuş ve ilerde o koltuğun bana ait olacağını anlatmıştı. Ben hiç istemedim aslında Bilgisayar üzerine bir mesleğim olmasını."

Koltukta rahat olabilecek şekilde uzanıp yine tavana bakarak anlatmaya devam etti. "Ona belki fiziken benziyor olabilirim ama yapısal olarak daha çok anneme çektiğimi düşünmüşümdür. Annem o kadar kolay uyum sağlayabilen, insanları inceleyen ve onların içindeki en ufak ışığı farkedebilen biriydi ki... Ta ki babam ölene kadar. Bende annemden aldığım bu özellikleri babam ölünce yitirdim. Bana kalan tek şey ortama uyum sağlayabilmekti.
Babam önemli bir iş adamıydı sanırım çünkü ölümü gazetelere konu olmuştu. Aklım erene dek babamın işinin ne tür bir üne sahip olduğunu öğrenememiştim. O öldükten sonra da anlatan biri olmadı zaten. Annem resmen kendini kaybetti. Büyük bir aşkla evlendiklerini ancak şu an daha net anlıyor ve görebiliyorum. Düşünmüştüm ki annemle birlikte birbirimize daha çok sarılır, daha çok bir arada oluruz. Ben büyür ve ona babamın yokluğunu bile hatırlatmam. Ama o hiç tahmin etmediğim bir şekilde beni kendinden uzaklaştırdı.
İkisinin yeri benim için çok ayrıdır tabi. Babamın ölümü trajikti ve ben bile o yaşımda bunu hiç atlatamadım."

"Nasıl olmuş?" dedim bir an boş bulunup ve sonrasında bundan utandım.

Burak aldırmadı bana. Gözlerindeki yaşı silip cevapladı. "Gece eve dönerken otostop çeken bir çifti arabasına almış. Çift yolda kavgaya tutuşunca olay aralarında büyümüş. Sanırım çocuk kızı dövmeye mi ne yeltenmiş, eve gelen gazetelerden biliyorum bende. Babamda arabayı kenara çekip ayırmaya çalışmış. Oğlanın kafasında tahtalar eksikmiş ki babam araya girince çıkan tartışmada babamı bıçaklayıp kaçmış."

Derin bir nefes alıp verdim istemsizce.

"Anneme en az onun bana olduğu gibi ihtiyacım vardı. Olmadı ama işte. Bir süre sonra ben düşe kalka liseye başladım. Daha birinci sınıfta kendime hemen nasıl düşman edindiğimi bilmiyorum. Yeterince suskun ve kendi halinde biriydim. Ergenliğim sessiz geçiyordu.

Camın ÖtesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin