Dünyanın ağırlı altında ezilen bir kızın hikayesidir. Madem ki öyle, kızımızın hitabı ile bahsedelim ondan. O, kızımın Cehennem'i. Onu kasıp kavuran cehennemi. O gün aslında bir başlangıçtı her şey için.
Cehennem o sabah geç uyandı. Öğleden sonraydı dersleri. Erken uyanmak hiç de adeti değildi. Üstündeki nevresimi kenara attı. Saçlarını karıştırırken banyoya ilerledi. Uyku mahmuru gözlerini ovuşturdu ve yüzüne soğuk suyu sertçe çarptı. Demek hissetti o sabah, geçmişinin yüzüne sertçe çarpacağını ve afallayacağını. Mutfağa doğru ilerledi. Hızlıca bir kahve hazırladı. Kupasını hemen elleri arasına aldı. Her öğrencinin de olduğu gibi sabahların vazgeçilmezi olan kahvesini yudumlarken odasına girdi. Üstünü giyindi.
Kimseyle arası iyi değildi. Ev arkadaşını da pek sevdiği söylenemezdi ya, her neyse. Şu hayatında kendine yettiğini düşünüyordu. Karşılaştığı çoğu kişi ona göre çıkarcıydı. O da hayatına birini alma gereği görmemişti. Aynı evde kaldığı ise sadece daha fazla diyaloğa girebildiği kişiydi.
Biten kahvesinin kupasını mutfağa bıraktıktan sonra sırtındaki pek de ağır olmayan çantayla evden çıktı. 15 - 20 dakikalık metrobüs yolculuğu bitince üniversiteye ulaşmıştı. Dersin başlamasına pek de süre yoktu. Profesörün ona kafayı takmasını istemediğinden hemen sınıfa girdi. Amfideki her zamanki yerine geçti. Ancak sırasının üstünde bir ajanda gördü. Ona ait olmadığını düşündüğünden kenara ittirdi. Profesörün içeri girmesiyle dikkatini ona yoğunlaştırdı.
........
Derslerde gözü sürekli ajandaya ilişse de üstün çabalarla bir şekilde eline almadı. Bugünlük bu kadar yeter dediği dersleri de sonunda bitti. Amfiden çıkacaktı ama çıkamıyordu ki. Ne kadar denese de aklından çıkmıyordu bu ajanda.
'Ama şimdi bana olmasa neden buraya koyulsun ki?' diye düşündü.
Belki de öylesine bir yerdi. Senin için olduğu ne belli?
'Bakmaktan zarar gelmez bence.'
Merakına yenik düşerek hızlıca ajandayı çantasına attı. Sırtında sanki kırılacak bir şey taşıyormuşcasına çantayı sıkı sıkı tuttu. Kendisiyle baş başa kalmak istediği zaman ,ki bu çoğunlukla demek, geldiği banka gitti. Uçuruma yakın olması ona ayrı bir göz zevki sunuyordu. Açıp açmamak arasında büyük bir savaş verdikten sonra kararını vermişti. Açacaktı. Sayfaları hızlıca gözden geçirirken bunun bir günlük olduğunu anladı. Ve ardından okumaya başladı.
➰
Anlayamayacaksın. Neler olduğunu, benim kim olduğumu ve en önemlisi senin bu günlükle ne alakan olduğunu anlayamayacaksın. Sadece oku olur mu? Biraz senin biraz da benim için.. Bir sene öncesinden başlayacağım anlatmaya. Yani en başından..
02.11.2015
Cehennemime,
Merhaba sevdiğim, belki sen okuyamayacaksın bu satırlarımı ancak yazmak istedim. Beni yıllarca kasıp kavuran bu içimdeki yangını yazmak istedim. Yazdıkça bir nebze olsun söner diye bu umudum. Gerçi senden gelecek yangınlara da varım ya. En baştan anlatayım her şeyi.
O gün 2 Kasımdı. Seni gördüğüm, kalbimdeki bu tatlı sızının başladığı o gün..
O sabah farklıydı benim için, her umudumun solduğu günleri geride bırakıp dilek dilemiştim doğum günü sabahımda.
'Yaşadığım bu iğrenç hayatta kimsem yok. Öyle biri olsun ki hayatımda, yaşadığımı hissedeyim. Varlığıyla nefes alayım. Gözlerinde yaşayayım. Katlanamadığım yaşamımı güzelleştirip yaşanılır kılacak biri olsun yanımda. Bari bunu çok görme hayat bana.'
Dualarımın kabul olacağını bilmiyordum ki, hayat seni verdi bana.
........
Hazırlanmam bittiğinde sessizce evden çıktım ve yola koyuldum. Metrobüs pek de uzak değildi. Gişelerden geçtikten sonra metrobüsün gelmesini bekledim. 5 dakika bile geçmemişti ki kalabalıktan sıyrılıp binebilmiştim. İşe ve okula gidiş saati olduğundan olsa gerek, bayağı kalabalıktı. Ellerimde birkaç kitap ile kapıya yakın duruyordum. Kaç durak geçtiğini bilmiyordum ki tam karşıma bir çocuk geldi. Kulağında kulaklıkları, belli bir şekle giremeyeceği belli olan ışık saçan saçları, gökyüzünü andıran gözleriyle mükemmel görünüyordu. Ben öylece onu ve yaptığı hareketleri izliyordum. Bazen elini saçına daldırıyor ve galiba onlarla konuşuyordu. Fısıltıları kulaklarıma ulaşırken gülümsemeden edemedim. Ne derece manyaktı acaba?! Arada etrafa bakarken gözünün bana çarpması bile anlamsızca kalbimi tekletiyordu.
Zaman ilerlerken o oturacak yer bulmuştu. Daha sonra oldukça yaşlı bir teyzenin oturacak yer aramasıyla hemen yerinden kalktı. Hareket eden metrobüste düşmemesi için teyzeye yardım da etti. İşte o zaman anladım. Bu çocuk beni derin sulara atacak, hissetmeye korktuğum duyguları hissetmeme sebep olacaktı.
Sonunda inmem gereken durağa ulaşmıştım. Biraz zorlanarak da olsa çıktım ve üst geçitten indim. Kendi fakülteme doğru ilerledim. Amfi'de hiç istisnasız önlere yakın oturuyordum. Herkes bu kadar yakın oturmak istemediği için arkalara geçiyordu ve ben de kimseyle muhatap olmadan günü bitiriyordum. Dersliğe erken girer, ders başlayana kadar kafamı sıradan kaldırmazdım. Ders biter bitmez de çalıştığım kafeye giderdim. İşte kısaca günümün özeti bu. Ben hayalettim. Ne kadar çırpınırsa çırpınsın sesini duyuramayan , etrafındaki kişilerce hiçe sayılandım. Ne kadar acımasızca olsa da alışmıştım.
........
Ne kadar inanılmaz bir gündü anlatamam, sevdiğim. Uzun bir süre sonra ilk defa mutluydum ben o gün. İlk defa o gece kabus görmeden huzurlu bir şekilde uyudum ben. Onlarca yokluğumun arasında kocaman varlığım olmuştun. İşte sevdiğim, sen, beni fark etmesen de herkes gibi, benim için O'ydun. Hayatımı habersizce değiştirmiştin.
Ne garip değil mi? Haberin bile yok ama sen bana birçok duyguyu yaşattın. Hiç pişman değilim biliyor musun? Seni sevdiğime, yaptıklarınla beni üzmene izin vermeme pişman değilim. Hem de hiç..
➰
Biten bir güne ait sayfalar neden etkilemişti onu?
Kimin günlüğüydü bu?
Neden merak ediyordu devamını?
Onu ilgilendirmiyordu, peki neden sırasındaydı?
Kafasında binlerce soru oluşurken havanın karardığını anladı.
Eve geldiğinde kafasındakilere yanıt bulmayı denedi ama bir türlü işin içinden çıkamıyordu. Kafasındaki onun deyimiyle "Kurtları" susturmanın tek yolunun uyumak olduğunu bilse de uykuya dalamadı. Bir sağa bir sola döndü durdu. Yerinde rahatsızlıkla kıpırdandı. Neden ona böyle olduğunu anlamlandıramadı. Uykuyu seven bünyesi bir türlü uykuya dalamıyordu. En sonunda galip gelen göz kapaklarıydı. Gözleri uykusuzlukla sızlarken, daha fazla dayanamayan bedeni yavaşça derin bir uykuya daldı.
▪️
Pek de beceremem bir şeyler karalamayı. Olduğu kadar artık.
Hypnos
ŞİMDİ OKUDUĞUN
▪️Recumbentibus▪️
ChickLit'Saat gecenin bilmem kaçı. Yine aklım sen dolu. Susturamıyorum içimdeki çığlıkları. Kapatsam kulaklarımı gider mi beni intihara sürekleyen o sesin? Susar mısın azıcık, ne olur? Ölüyorum ben. Acı çeke çeke ölüyorum. Bir kere daha öldürmez misin beni...