Saat akşam 9'a yaklaşıyordu. Hızlıca odaya girdi. Bir tişört geçirdi üzerine. Siyah bir kot pantolon ve bir spor ayakkabı giydi. Odadan çıkarken fazlasıyla sağa sola dağılan saçlarını düzeltmeye çalıştı.
"Oğlum adam gibi dursanıza. Alnıma düşünce mutlu mu oluyorsunuz? Hasbinallah. Durun be. Eh, aynen öyle kal şimdi sen. Sıra sende. En sonunda yola gelebildiler."
Nil'i almayacaktı. Nasıl olsa gelirdi. Kapıdan çıkmadan önce kot ceketi gözüne ilişti. Onu da yanına alıp kapıyı kapattı. Kapıyı alttan kilitledi ve merdivenlere yöneldi. Zil sesi duyulurken elini arka cebine uzattı.
'Efendim Sarışın?'
"Neredesin?"
'Zamanlamana... Ihııım. Yoldayım Nil.'
"Ah bebeğim. Ben de çıkıyorum o zaman."
"Bu samimiyet de ne?" diye düşünmedi değil. Bebeğim falan, alışamamıştı şu kıza.
'Tamam. Hadi kapat.'
"Aman be, sen ancak suskunları oyna. Kapattım Çağın Bey. Oldu mu?!"
Yüzüne kapanan telefonla rahata erebildi. Konuşma meraklısı Nil ile bir o kadar çok konuşmaktan nefret eden Çağın nasıl anlaşabilirdi ki zaten. O kendisiyle iyiydi şimdilik.
Taksiyle gitmek daha doğru olacaktı. Sarhoşken arabayı kullanamazdı sonuçta. Takside 15 dakikalık bir yolculuk sonrası mekana ulaşmıştı. Allah'tan klişe bir mekan olarak ter ve içki kokmuyordu. Ortada iğrençlikler yoktu. Herkes ya locada oturuyor ya da adam gibi eğleniyordu. Arkadaşlarının (!) olduğu locaya ilerledi.
'Selamlar.'
Herkes başka bir şey söylerken o dinleme gereği duymadı. Garsonlar bir içkiyi alıp diğerini getirirken Cehennem tek bir şeyden emindi. Bugün kesinlikle sarhoş olmalıydı. Onu nasıl atabilirdi ki aklından başka türlü?
Selene kimi seviyordu?
O çocuk bunun farkında mıydı yoksa anlamamış mıydı?
Belki de o çocuk da seviyordur bu kızı.
Peki ya yangın merdivenini Cehennem'in arkadaşları hariç kim biliyordu?
Onun arkadaşlarından biri miydi sevdiği?
Cehennem onu nereden tanıyordu?
Selene şimdi neredeydi?
Bakın işte, susmayacaktı zihni. Her bir ihtimali düşünüp onlara göre sonlar yazacaktı. Kim bilir sonu ne olacaktı? Bu yüzden sadece içmek istedi. Yanındakilere haber verip barmenin yanına gitti. En köşedeki sandalyeye oturdu.
'Bir şeyler versene.'
"Mesela?"
'Kafana göre.'
Sussun diye kafasındakiler, içti.
"Mesele derin mi? Bu ne umutsuzluk?"
'Derin değil ama öyle gibi. Galiba oldukça garip.'
"Ooo, en iyisi bir tane daha vereyim."
Bir, iki... Görüş açısı bulanıklaşıp dururken hiç kimseye bir şey demeden çıktı oradan. Kapıdaki güvenliklere derdini zorla anlattı. Neyse ki taksi çağırmak istediğini anlamışlardı. Bir sağa bir sola yalpalarken saçlarının gözlerinin önüne gelişinden şikayet ediyordu.
'Ne var yani azıcık dursanız? Hay babasını, ne işin var gözümde be? Sağda dur bari. Ama ya, biriniz bitiyor biriniz başlıyor. Kafayı delircem. O ne be? Kafayı yiyeceğim ya da delircem denir. İyi iyi hâlâ çalışıyor beynim. Aha taksi mi o?'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
▪️Recumbentibus▪️
ChickLit'Saat gecenin bilmem kaçı. Yine aklım sen dolu. Susturamıyorum içimdeki çığlıkları. Kapatsam kulaklarımı gider mi beni intihara sürekleyen o sesin? Susar mısın azıcık, ne olur? Ölüyorum ben. Acı çeke çeke ölüyorum. Bir kere daha öldürmez misin beni...