İmkansızlığa Sığan İmkan

11 5 0
                                    


Cehennem günaydın demek istedi ancak ona gün hiç de aymamıştı. Gece uyuyamamasının cezasını şimdi çekiyordu. Aynanın karşısına geçtiğinde, durumunu daha kuvvetli bir biçimde anlamıştı. Kızarmış gözleri ve morarmış göz altları pek iç açıcı görünmüyordu. Meraklı olması fazlasıyla can sıkıcıydı. Bu konuyu erteleyebileceğini fark etti.  Öğlenden önce iki dersi vardı, bu da şuan evden çıkması gerektiğini vurguluyordu.

Dün okuduklarından sonra bir garip hissetti metrobüse binerken. Yolculuk yaparken etrafında sayısız insan vardı ve her birinin farklı bir hikayesi. Oysa bunu şimdiye kadar hiç umursamamıştı. 

Onda fazlasıyla merak uyandıran günlüğün sahibi de beraber yolculuk geçirdiği insanlardan biri olabilirdi. Belki de, kim bilir? Günlük yazma ihtiyacı neden hissetmişti ki? Yeterince yakın bir dostu olmayabilirdi. İçindekileri anlatıp saatlerce dertleşebileceği biri.. Öyle ya, bu dünyada herkes yalnızdı. 

Düşünceleri zaman kavramını yitirip hızla süregelirken inmesi gereken durak yaklaşmıştı. Metrobüsten inmesiyle istemsizce etrafını süzdü. Birçok insan gitmek istedikleri yere bir an önce varmak istiyordu. O ise diğerlerine inat düşüncelerinin yüküyle ağır ağır ilerliyordu. İnsanların bu hızlı olma çabası niyeydi? Hızlı yaşa, hızlı büyü. Sonunu bilmiyorlardı belli ki. Öleceklerdi.. Yavaş olan şeylerin daha samimi olduğunu düşünüyordu. Arabayla dolaşmaktansa bisikletle gezmeyi, kaplan yerine kaplumbağayı seviyordu. 

Bunları düşünürken üniversite bahçesine girmişti. Kafası eğik bir şekilde dersliğine ilerledi. Fazla bir zaman geçmeden ders başlamıştı. Yoklama kağıdını imzaladı. Şimdilik düşüncelerinin sesini kısma vakti gelmişti.

........

Derslerinin bitmesiyle içine bir heyecan çökmüştü. Onu fırsatını bulup okuyamamıştı, şimdi eve gidip okumak istiyordu. Her ne kadar istese de sokaklarda hızlıca ilerlemektense yavaşça ilerledi. Sokaktaki insanların yüzlerinden okunan telaşlarını izlemek hoşuna gidiyordu. Herkes bu kadar aptal olabilir miydi acaba? Kesinlikle öyleydi. Kim etrafına bakmak yerine dışarıdan soyutlayan ve amacı olmayan dünyaya kaptırırdı ki kendini? Çok soyutlanmak istiyorsalar kitap da okuyabilirlerdi değil mi? En azından bir hazzı, duyguyu yaşarlardı. O boş beyinler az da olsa çalışmayı hak etmiyor muydu?! Bunlara saatlerini harcamak, ki dakikalar bile önemliyken,  ona saçma geliyordu. 

Apartmanda merdivenleri çoktan tırmanmış, kapısının önünde çantasını karıştırıyordu. Sonunda anahtarı bulduğunda neden cebinde taşımadığını sorgulama gereksinimi duydu. Sahi neden cebinde değildi? Kafasının içindeki kurtlar hızlıca devreye girerken, zor da olsa kaybetmemek için  çantasına koyduğunu anımsadı. Her neyse, kapıyı açtı. Çantayı odasına savuştururken hemen bir kahve hazırladı. Kahve kupasıyla salondaki mindere oturdu. Kupayı yere bırakırken diğer elindeki günlüğü okumaya devam etti.




17.11.15

Cehennemime;


Merhaba sevdiğim, seni en son 2 hafta önce gördüm. Ah, o mavilerinde boğulduğum sen 2 haftadır nerelerdesin? Tam bulmuşum derken seni, kaybetmem değil mi? 

İlk gülüşte aşk var mı cidden?  Birkaç kerecik gördüğüm sana, beslediğim bu duygular da ne? Nasıl hissettiğimi, nasıl düşünmem gerektiğimi bilmiyorum.. O günden beri sadece üniversiteye gidip geliyorum. Gerçek tebessümüm geri gelir mi sence? Görür müyüm seni? Çok saçma belki de bunları düşünmem. Ama sözüm geçmez oldu aklıma. İnanmak istiyorum. Neye diye sorma ileride öğrenirsin. 


-Hız kaybetmeden sayfayı çevirdi. -



19.11.15

Cehennemime;


Merhaba sevdiğim, bugün neler oldu bir bilsen. Kalbim delicesine atıyor bunları yazarken.

........

Bugün öğlenden sonraki 3 saatlik ders için üniversite gittim. Her zaman derse erken geldiğin için kafamı sıraya koydum her zamanki gibi. Normalde hoca içeriye gelmeden önce kalkmazdım.          Ders saatinin gelmesine yakın  içimi öyle bir yoğun duygu kapladı ki aniden başımı kaldırdım.  İşte sen vardın karşımda. İlk bunun bir rüya olduğunu düşündüm. Çünkü gerçek olamayacak kadar güzeldin ve seni bunca zamandır görmemiş olmam çok mantıksız geldi. Sen arka taraflara ilerlerken kalbimden bir şeyler uçtu sana doğru. 

İmkansızlığa bile sığdırmıştın o imkanı. İmkansızlık sözcüğünde bile imkan  geçerken şaşmamam gerekiyordu da, neyse. Emin olmak istercesine arkama döndüğümde bunu kanıtlarcasına oradaydın. Tam orada. Hocanın gelmesiyle ders başladı ama ben neler olduğunu kavrayamadığım için öylece bomboş karşıya bakıyordum. Se- sen buradaydın sevdiğim. 

Şimdi söyler misin? Sen nasıl  bu kısacık süre zarfında yokluğunu hissettirebildin , nasıl olur da kuralları baştan yazabildin? Neydi bu içimdeki tarifsiz  hisler? Anladığım tek bir şey vardı, o da;

Kafam güzeldi çünkü içinde sen vardın.

........

İşte böyleydi sevdiğim. Mazur gör benim titreyen ellerimi. O kadar inanmışım ki her şeyin yolunda gitmeyeceğine. Seni görünce dayanmadı kalbim. İlk gözlerim doldu, haftalardır göremememin hasretiyle. Gerçekliğine inanmaya çalıştım da boğazıma yumrular dizildi. Şimdi ise biliyorum ki o sendin, sarsılmışlıkla titriyor çaresiz bedenim. Kelimelerim dökülmüyor kalemimden. Ne yapacağını kestiremeyen kalbim de fazlasıyla hızlı atıyor. Görüyor musun bana neler yaptığını, varlığınla derinden yandığımı??



Yan sayfada ise Özdemir Asaf'ın dizelerinden biri yazıyordu;

'Sende gördüğümü görecekler diye ödüm kopuyor.'

Cehennem, okuduklarının ardından sayfaları yavaşça kapattı. Yarın yine devam ederdi nasıl olsa. Gerçeklikle sarsılmışken, kendisini üzerinde uzun zamandır çalıştığı makaleye vermesi gerekiyordu. Kahvesini yudumlarken günlüğü çoktan çantaya atmıştı. 




▪️Recumbentibus▪️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin