~12 Yıl Önce
Sıkıcı bir gündü. Sadece Nora'yla olan pasta mecaramız günün sıkıcılığını biraz kurtarmış olabilirdi ama ben sahilden ayrıldıktan sonra Nora'nın o ergen kız grubuyla buluşacağı düşüncesi günün sıkıcılığını tekrar aynı kötü seviyeye getiriyordu. Neyse ki eve dönmüştüm.
Evin önüne geldiğimde sırt çantamdan anahtarı çıkardım. Noraların evinin önünde Dawson'ı gördüm. Nora'nın babası da kendi evinin anahtarını kapısının kilidine takıyordu. Nora gelmeden benim geldiğimi görmesin diye kapıya bitişik bir şekilde durdum. Ya da benim Nora'dan sonra geldiğimi görmesin diye. Bilmiyordum. Ama beraber çıkmıştık işte ve beraber dönmememiz sorun olabilirdi. Anahtarı ilk döndürmemde kapı açıldı. Kilitli değildi kapı. Oysa kahvaltıda yapılan konuşmaya göre herkes bi yere gidecekti. Şaşırmıştım. Ayrıca evin önünde babamın görevde kullandığı polis aracı duruyordu. Eve bu araçla geldiyse acil bir şey olmalıydı.
Kapıyı iyice açtım. Yatak odasından annemin ağlama sesleri geliyordu. Kapıyı kapatıp oraya doğru koştum.
"Anne?"
Odaya girdim. Babamın kanlar içindeki bedeni yerde yatıyordu. Büyük bir çığlık kopardım. Annemin eline baktım. Babamın evde bıraktığı ikinci silahı annemin elindeydi.
"Anne... Anne sen ne yaptın?"
"Dur! Yaklaşma!" dedi ve silahı kendi kafasına tuttu.
"Tamam, gelmiyorum!" dedim.
"Sana anlatmam gereken şeyler var. Her şeyi bilmek senin hakkın." dedi ve silahı yavaşça indirdi.
"Anne ne oldu burada?"
Sakin olamıyordum. Her bir kalp atışında sanki güçlü bir yumruk yemiş gibi sarsılıyordum.
"Nan... Benim canım Nancy'm... Ne olduğunu öğreneceksin. Sen benim hayatımda en çok değer verdiğim kişisin. Arkamda büyük bir gizem bırakıp terk etmeyeceğim seni."
"Anne ne terk etmesi? Ne diyorsun sen ya? Çıldıracağım!"
"Dawson!" dedi ve bir anda sözümü kesti annem. "Biz Dawson'la bir süredir birlikteydik."
Bu bir yıkımdı. Resmen yıkım. Aklıma kapıyı açarken kendi kapısını açan Dawson geldi. Fazla endişeliydi.
"Dawson buradaydı, değil mi?" dedim ve tekrar cansız bir şekilde yatan babama baktım. "Bu gerçek olamaz!"
"Dawson buraya geldi, evet. Bir ilişkimiz vardı."
"Sus!" diye bağırdım.
"Peki." dedi ve silahı kafasına tuttu.
"Dur, yapma! Anlat anne..."
"İlişkimiz vardı ama asla babana ihanet etmek istemedim."
Babana derken yerde yatan cesede baktım.
"Babana her zaman saygılıydım ki zaten bu yeni bir ilişkiydi." diye devam etti. Bunlar çok kötü şeylerdi. "Dawson geldi ve beni... Beni bir ilişkiye zorladı. Tam o anda da baban geldi."
"Babam nasıl öldü?" diye bağırdım. Bu çirkin ilişki umrumda bile değildi. Tek umrumda olan babamın nasıl öldüğüydü.
"Baban bizi görünce Dawson'a saldırdı. Şiddetli bir kavga başladı." Elini yüzüne kapattı. "Hem de... Hem de çok şiddetli, vahşet dolu. Bu kavgayı durdurmanın tek bir yolu vardı. Babanın diğer silahını çıkardım dolaptan. Amacım sadece onları korkutup durdurmaktı. Yoksa birisi birini öldürecekti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hedef
Mystery / ThrillerGerçekten ölmüştü. Ne bir nefes vardı, ne bir kalp atışı. Yaşama dair herhangi bir ufak belirti yoktu. Gördüklerim fazlasıyla korkunçtu. Yatağımda kanlar içinde bir ölü yatıyordu. Yanı başımdaysa bir tehdit notu. Her şey yeni başlıyordu. Hedef tahta...