I Don't Want To Be a King

190 23 11
                                    

Prens sorusuna yanıt alamamıştı çünkü zaten resimdeki kadın capcanlı önünde duruyordu.
Kadın saygıyla eğildi.
"Ten!" diye kızdı.
"Nişanlını neden arkadaşınla tanıştırmıyorsun?"
Prens afalladı, zaten olmayan umudununda tamamen yok olduğunu düşündü.
Aynı şaşkınlığı bu sefer Ten'in nişanlısı olduğunu söyleyen kadın yaşadı. Prensin bileğindeki kraliyet nişanını görmüştü. Af dilemek adına diz çöktü.
"Prensim! Affedin, bir hata yaptım."
Prens bir an önce oradan gitmek istedi. Ayaklandı.
"Bir suçun yok, benim prens olacağımı bilemezdin. Ayağa kalk."
Ayağa kalkıp yere gözlerini diken kadının suratına baktı. Birbirlerine yakıştıklarını düşündü. Ten tam konuşmak için atılacakken prens eliyle onu durdurdu.
"Ben gidiyorum ,sanırım artık burada da şiir yazamayacağım." dedi kırgınlıkla.
Atına bindiği gibi oradan uzaklaştı. Her şeyin zor geldiğini düşündü. Prens düşündü, biz öldükten ve bizden sonrakilerde öldükten sonra benim gibi bir erkek başka bir erkeği sevecek miydi?
İnsanın 4 yaşamı vardır. İnsan 4 kez tekrar bir topraktan filizlenir ve doğar. Acılarla ve mutluluklarla sulanır. Büyüdükçe büyür ve daha fazla suya ihtiyaç duymadığında yavaş yavaş ölür. Prens bunun ilk hayatı olmasını umdu. Bundan sonraki 3 hayatında da tekrar Ten'i sevebilmeyi istedi. Bu krallıkta ve bu dünyada şu an imkanı yoktu sevgisine karşılık almasının. İstiyordu, deli gibi Ten'in de onu sevmesini istiyordu. Umutlanmak istediği her an ise bir şeyler oluyor, filizlenen umudunu da kaybediyordu. Şimdiyse umut etmek için hiç bir sebep kalmadığını düşündü. Nişanlısı vardı, özellikle o bir erkekti. İnandığı tanrının ondan ne istediğini düşündü. Daha neler ile sınanacağını düşündü. Veliaht Prens hakkını bile kaybetmişken neden kalbiyle sınanıyordu? Yetmediğini düşündü. Bu sınamanın sonu güzel bitecekse katlanabilirdi ancak prens.

Nehrin kenarına geldiğinde atından indi ve atını bağladı. Bedenini yeşilliklere uzattı ve gözlerini kapattı. Fısıltıyla konuşmaya başladı.
"Çubukla taş vurmaktan, şiir yazmaktan daha zor bir şey bu."
Elini kalbine götürdü.
"Bu kadar acıman normal mi?"
Kırgınca gülümsedi.
"Bir prensin böylesine aciz hissetmesi... Her şeyimi kaybetmiş gibi hissediyorum. Çok acıyor ve gün geçtikçe daha çok acıyacakmış gibi... Birini sevmenin bu kadar acıtacağını düşünmemiştim."
Çantasından mürekkebini, tüyünü, kağıdını çıkardı yine prens.
"Geri döneceğini, yine geleceğini
Bilmediğim için bugünde seni bekledim.
Sen bilemezsin yaralı olduğumu
Gözümü kapatsamda seni görüyorum,
Kulaklarımı tıkasamda seni duyuyorum."*1
Yazdıklarından sonra mırıldandı.
"Beni bu kadar aciz bir  duruma düşürdüysen lütfen birazcıkta olsun sev beni."
Toparlandı ve atına binip saraya döndü. Yeterince boşlamıştı. Yapması gereken işleri vardı ancak prens bunların hiçbirini yapmak bile istemiyordu. Karamsarlaştığını fark etti. İnsan severken mutlu hissetmeliydi. Prensse mutluluğun ucundan bile geçmiyordu.
"Karamsar bir aşığa döndün Taeyong, gerçi haklısında." diye konuştu atıyla hanın kapısından girerken.
Atını gelen hizmetkarına emanet ettikten sonra yapması gerektiği işlerini düşündü. Talimlerini en sona bırakabilirdi.
Başhizmetkar koşarak prensin önünde eğildi, soluk soluğa kalmıştı.
"Ne oldu?" diye sordu prens.
"Prensim, saray kuruluna çağrılıyorsunuz!"
Prens afalladı. Unvanını kaybettiğinden beri ilk defa kurultaya çağrılmıştı. Aynı zamanda da ilk gidişi olacaktı. Kurultay için kıyafetlerini hazırlamalarımı emretti. Kıyafetleri giydirilirken gülümsediğinin farkında değildi prens. Sonunda değer gördüğünü düşündü. Ne olmuştu bilmiyordu ama Ten'in verdiği üzüntünün hafiflediğini düşündü.
Kurultay için saraya geldiğinde kapıdaki hizmetkarlar içeriye doğru bağırdı.
"I. Prens Taeyong içeri girmek için istiyor!"
"Girsin!"
Prens içeri girdi ve ilerledi kralın önüne geldiğinde diz çöküp selam verdi.
Kral Taejo seslendi.
"Ayağa kalkabilirsin prens."
Ayağa kalkan Taeyong'un gözlerinin içine bakıp yeniden konuştu.
"Veliaht prens, I. Prensin yanına geç."
Veliaht Prens Jung'da yerine geçtikten sonra Kral Taejo konuştu.
"Bakanlar veliaht prensin değiştirilmesi gerektiğini, I. Prens'in hakkının yenildiğini düşünüyor."
Prens Taeyong afalladı, artık kral olmak gibi bir arzusu kalmamıştı. Ne yapacağını bilemedi. Ne söylemesini gerektiğini kavrayamadı.
"İki prens kendi aralarında düello yapmalı." dedi bir bakan.
Diğer bakanlarda aynı fikirle eğilip bir ağızdan konuştular.
"Prensler düello yapsın!"
Kral Taejo yerinde hareketlendi. Son kararını söylemek için konuştu.
"Prensler 2 gün sonra festival zamanında düello yapacak!"

Prens kurultaydan sonra odasında kafasını iki elinin arasına almış düşünüyordu. Kardeşiyle nasıl düello yapabilirdi. Ya ona zarar vermesi gerekirse diye endişeleniyordu. Bir şekilde kazanacak olmaktan korkuyordu. Yorgunlukla yatağa attı kendini.
"Bu kısacık zamanda her şey çok karmaşıklaştı."
Nefesini sertçe dışarı verdi. Ten'i düşündü nişanlısıyla mıydı, yoksa çoktan dönmüş müydü?
"Kral olsaydım sever miydi acaba beni?"
Güldü.
"Krallık sona ererdi. Soyu bitirirdim, ne rezillik!"
Bu sefer işin ciddiyetini fark edip kapatmış olduğu gözlerini açtı.
"Kral olmak istemiyorum."

****************************
*1 Davichi & T-Ara - We Were In Love

Without You |TaeTen|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin