Bulut'tan
Hayat bazen düz yolda sarsaklayarak yürümek ve o yolun sonundaki virajda yürüyüşünü düzeltebilmektir.
Küçük yaşlardan beri sessiz kalmayı severdim. Birisi bir şey diyeceği zaman başımı başka yöne çevirir, benimle konuşmasını engellerdim. İnsanlardan korkardım, onların benden bir şey istemelerinden ziyade bana bakmalarını istemezdim. Onlar ürkütücüydü, çocukluğumun bütün öcüleri içinde yaşadığım toplumdu adeta. Kendisinden başka kimseyi düşünmeyen, düşündüğünü sanarken karşısındaki kırıp döken, kırıp döktüğü şeyin bir özürle geçeceğini sanan, geçtiğini sandığı yaranın aslında gün geçtikte daha da açıldığının farkında olmayan, farkında olmadığı durumların başında bir kalbin incinmesi olan insanoğlu...
Günah işlemekten utanmayan ama başkası günah işleyince iyilik perisi kesilen insanoğlu...
Karşısında durduğum aynaya bakmaya devam ettim. Sevdiğim adamın nişan merasimine katılacaktım, hem de onun en yakın destekçisi olarak. Annelerimiz böyle uygun görmüştü, kalbimi paramparça eden bir sevdanın farkında olmayan annem yapmıştı bunu. Git ona destek ol, demişti.
Fark etmemişti sevdasına destek vereceğim adama sevdalı olduğumu.
"Bulut!"
Ses vermedim. Birkaç adım sesi yankılandı. Aynadaki aksimin gözlerine baktım. Yorgunlardı, her şeyden önce de kırgınlardı. Şimdi baktıkları her yerde onu görmeyip ne yapsınlardı? Derin bir nefes aldım.
"Bulut!"
Annemin sesi odanın içine doldururken sertçe yutkundum. "Geliyorum!" diye bağırdım. Ardından odadan çıkıp annemin yanına, salona doğru ilerledim. Annem beni gördüğü gibi yanıma yaklaşıp gömleğimin yakasını çekiştirerek düzeltmeye başladı.
"Bir gün ben de görebilecek miyim acaba mürüvvetini?" diye sorduğunda boğazıma ağır bir yumru oturdu. Kirpiklerim titredi.
"Bilmem," dedi zorlukla. Dilim damağım kurumuştu ve konuşurken canım yanıyordu. "Evlenmek şu anki planlarım arasında yok."
"Bulut," diye fısıldadı annem. "Neyin var oğlum?"
Omuz silktim. "Hiç," dedim. "Hiçbir şeyim yok."
Hiçbir şeyim yoktu. Bana ait tek bir şey... Yoktu. Oysa annem halimden bahsettiğimi sanmıştı, bense çok farklı bir şey anlatmıştım ona.
"Peki," dedi. "Çıkalım öyleyse."
Başımı sallayıp onun arkasından evin çıkışına yöneldim. Yan evin kapısına ulaşana kadar sesim çıkmadı. Annem kapıyı çalıp, Toprak'ın annesi kapıyı açana kadar da... Sustum, yine o çocuk oldum. İnsanlar kendisine soru sormasın diye onlardan kaçan küçük Bulut oldum. Seçil Teyze bizi içeriye alırken başımı öne eğerek salona geçtim. Ev süslenmişti, masanın üzeri ikramlarla doluydu. Bir nişan merasimine uygundu her şey. Salondaki koltuğa ilerlerken Seçil Teyze arkamdan bana seslendi.
"Bulut!"
Dönüp ona baktım.
"Toprak yukarda odasında," dedi. "İstersen yanına çık. Biraz gergindi, hem sakinleşir de."
İtiraz edemedim. Başımı sallayarak yukarıya çıkan merdivenlere yöneldim. Çıktığım her basamakta ona yaklaştığımı biliyor olmak kalbimi hızlandırıyordu ve lanet olsun ki bunu engelleyemiyordum. Odasının önüne geldiğimde artık avuçlarım terlemeye başlamıştı. Birazdan onu görecek olmanın verdiği o naif duygu kalbimi ele geçirmişti. Kapıyı tıklattım, ses gelmedi. Kulpu yavaşça indirip içeriye girdim, oda onun kokusuyla dolup taşıyordu.
Odanın içerisinde ilerlerken giyinme odasından çıktı. Kravatını bağlamaya çalışıyordu. Büyük bir uğraş verdiği işi beni görünce durdu ve donuk bakışlarla yüzüme baktı. Baştan ayağa kadar giydiğim takım elbiseyi inceledi. Bugünkü rolüm damadın erkek kardeşi olmaktı. Onun sevdiği ya da onu seven adam değil... Kravatını yeniden bağlamaya dönerken, "Hoş geldin," dedi. "Gelsene."
Kapıyı arkamdan kapatıp ona doğru ilerledim. Kravatını bağlayamıyordu.
"Yardım edeyim," diyerek ellerimi kaldırdım. İtiraz etmedi ama ellerini de çekmedi. Kravatının üzerinde birbirine değen ellerimiz elektrik çarpmışcasına yeniden ayrıldı. Sonra kravatını bıraktı ve beni bekledi. Ellerimi kaldırıp kravatını bağlarken kalbimi elleri arasına alan o acımasız gerçekler ruhumu kapana kıstırdı. Gözlerim dolmaya başladı, canım yandı. Gözlerinin içine baktım, görüşüm bulanık olduğundan bana nasıl baktığını göremiyordum. Kravatının üzerindeki elim titrerken bağlamayı bıraktım.
"Sana son bir kez sarılabilir miyim?" diye sordum. Yüzüme baktı. Uzunca bir süre bekledi. Ardından yanımdan geçip gitti, başımı öne eğip yenilgiyi kabullendim. Ancak o kapıyı kilitledi ve bana döndü. Kollarını iki yana açtı.
"Sana son bir kez sarılabilir miyim?" diye sordu, aynı benim gibi. Gözyaşlarım benden habersizce akmaya başlarken ona doğru hızlı adımlarla ilerleyip kollarının arasına girdim.
"Beni bırakacak mısın?" diye sordum. Cevap vermedi.
"Ben olsaydım seni bırakmazdım," dedim. Cevap vermedi.
"Ben sana seni seviyorum diyemem ama seni sevebilirdim Bulut," diye fısıldadı. Kollarını daha çok sıktı. Artık böyle bir ihtimalin olmadığını ikimiz de iyi biliyorduk. O beni sevemezdi. Ben ise onu sevdiğimi artık kimseye söyleyemezdim. Kendime bile ve hatta ona bile.
"Şimdi gideceksin ya benden," diye fısıldadım. "Ne olacak benim halim?"
"Bilmem," diye fısıldadı.
"Ben biliyorum."
"Ne olacakmış?"
"Toprak havasız boğulacak, Bulut da topraksız kimsesiz kalacak."
"Öyle mi dersin?"
"Öyle derim."
"Anladım." dedi.
"Toprak gitmesen olmaz mı?" diye sordum. "Söz veriyorum sevmem seni. Ufukta buluşmak olmasın bize. Sen kal yeryüzünde, ben kalayım gökyüzünde. Ben sana bakayım, sen bana bak. Ama benim göğümün altından elini ayağını çekip de gitme."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALP KRİZİ [boyXboy]
Short StoryToprak: OĞLUM SANA ÇARK TAKARIM, HER DÖNÜŞÜNDE SANA ÇAKARIM. KİMSİN LAN SEN? KONUŞ! Bulut: Sakin olduğunda konuşalım. -Homofobikler, Yallah Arabistan'a-