18.Bölüm 'Tarla Kuşu'

3.7K 143 8
                                    

Yalnız Beni Sev

18.Bölüm 'Tarla Kuşu'

Elini yumruk haline getirip çenesinin altında birleştirmiş, uzun siyah saçlarını iki yanına salık bırakmış kız uzun düşüncelere dalmıştı. Aklında hep aynı düşünce dolanıp duruyordu. 

James Hamilton'un mektubuna ne cevap yazacaktı?

Mektubu tekrar eline aldığında ağzına sıkıştırdığı kalem elbisesine düşerek dalga dalga dağılan mürekkep izi oluşturmuştu yanaklarını şişirip sıkıntıyla nefesini bırakan genç kız sandalyesini gürültüyle geriye çakip ayağa kalktı. Nişanlısının yazdıklarını tekrar okumak için yatağına yürümeye başladı Yüz üstü uzanmış ayaklarını havada çaprazlayarak mektubu önüne koydu. 

"Benim Küçük Manolyam..." 

Şeklinde başlayan mektup kızın ona cevap yazarken tüm beynini zorlamasını gerektirecek kadar süslü laflarla devam ediyordu. 

"Senden ayrı geçirdiğim sekinci günün sabahına uyandım. Muhtemelen mektup eline geçtiğinde on iki gündür ayrı şehirlerde uyanmış olacağız. Yazdıklarımın eline en hızla şekilde ulaşması için tüm servetimi heba ediyorum gün ışığım ama emin ol benim için yine de çok uzun bir süreymiş gibi geliyor. Ziyan yok  aynı şehirlerde olmasak da burada ,seninle aynı gökyüzüne bakmak aynı güne uyanmak tek saadetim. 

Yazdığın ilk mektup da orada nasıl vakit geçiriyorsun ne yapıyorsun merak ediyorum demişsin burada ki günlerim çok yoğun geçiyor  şafak söküp gün bitene kadar işlerle uğraşıyorum ama seni temin ederim her günün her saati aklımdasın. Nasıl olmayasın ki parmağımda senin adının yazılı olduğu bir yüzükle geziyorum. Bazen dakikalarca yüzümde bir gülümsemeyle yüzüğü seyrettiğim oluyor. Kulağa ne kadar delice geldiğinin farkındayım ama seninle aramızda ki bağı simgeleyen bu şeye nasıl kayıtsız kalabilirim? 

Seni düşündüğüm her an nişanlanır nişanlanmaz seni orada bırakışım geliyor aklıma. Kendime nasıl kızdığımı bilemezsin şuan seninle aynı dili bile konuşamıyoruz. Seni benim nişanlım gözüyle görememenin sıkıntısını çeksem de hangi dili konuşursam konuşayım sanki anlattığım her şey sensin. Sanki kilisenin pederleriyle konuşup isteklerini dinlerken  benim eşiz sevgilim Anna için şükredin Tanrı onu yarattığı için daha çok dua edin diyesim geliyor çünkü Tanrı senin gibi bir inciyi yaratmışsa hakikaten tapılması gereken biri olmalı. 

Ne kadar uzun süredir aklımda ve kalbimdesin bilemezsin Anna, benim küçük sevgilim şimdi bir erkeğin bu kadar büyük sadakati sana tuhaf geliyor biliyorum garipsiyorsun ama yaşın büyüdüğün de olgunlaştığın da aşkın teslimiyetlerin en güzeli olduğunu anlayacaksın. Tanrı'dan en büyük dileğim bunu anladığın zamanlar yanında olmak bu inancı benimle birlikte keşfetmen. Bazen çok büyük rüyalara kapılıp manolyam gözlerime aşkla baktığını hayal ediyorum. Hayali bile öylesine mutlu ediyor ve doyuruyor ki beni gerçeğini yaşasam nasıl nefes alacağım bilemiyorum sevgilim. Seni etki altında bıraktığımı düşünme lütfen son konuşmamız da aldığımız karar bâkidir. Eğer oraya geldiğim de düşünmüş taşınmış ama beni kendine layık bulamamışsan gün ışığım o halde bu evlilik olmayacak seni zorlamayacağıma şerefim üzerine yemin ederim. Ağabeyini de dert etme bir orta yol bulup senin üzerine gelmeyeceğini kanaat getirdikten sonra gideceğim. Bunlar benim açımdan kötü senaryolar ama olma ihtimali olan şeyler sana ne kadar âşık olsam da gerçekçi düşünmeyi yeğlerim meleğim. Seni delice boyutlar da sevsem de seninle ayaklarımızın yere bastığı gerçek bir sevgiyi paylaşmak istiyorum. 

Benim dikenli Manolyam mektubuma son verirken seni ne kadar çok sevdiğimi söyleyeceğim, hep de söyleyeceğim bunu. Alışmalısın. Seni sevme bahtiyarlığına nail olmuşsam bunu söyleyebilmek en büyük saadetim, boynumun borcudur. Seni öyle bir aşkla seviyorum ki Anna o dikenlerini bile bana, yalnızca bana göstermeni istiyorum bütün güzelliğinle, tüm dikenlerinle kabulümsün."

Her Daim Seni Düşünen 

Sir James Hamilton


Anna mektubu belki de kırk kez okuduktan sonra bile midesinde aynı kasılmaları aklında o bulanıklığı hissediyordu. Mektubun bir genç kız için güzelliği su götürmez bir gerçekti ama adamın sözlerinde delice bir şeyler vardı. Kızı heyecana sürükleyen ve aklının bulanmasına neden olan bir şeyler. Kendisini akıl almaz bir şekilde sevdiğini iddia ediyordu muhakkak doğru da söylüyordu çünkü bu sözcüklerin bir bedenden çıkması için mutlak bir şekilde orada sevgi olması lazımdı. Ama belki de Anna'nın içinde ufak bir sıkıntıya neden olan şey de buydu, bu sevgi çok fazla gözüküyordu. Kendisiyle nerede karşılaştığını hatırlamıyordu sarayın verdiği bir balo olsa gerekti birkaç kelam etmiş olabilirlerdi ama adamın kendine bu kadar kapılmasına neden olacak bir şey yapsaydı Anna hatırlardı. Sonra içinde ki diğer bir sıkıntı belirdi. 

"Ben bu adama cevap olarak ne yazacağım şimdi?"

Pek duygulu bir kız olmasa da Anna her kız gibi böyle bir mektuba kayıtsız kalamazdı. Elbette onun aklından da hoş bir sürü kelime geçiyordu. Sorun bunları yazmanın münasip olup olmayacağıydı. Daha önce yazdığı iki mektupta da konuyu ikisinden uzaklara çekerek yaptığı işleri sormuş, kendi öğrendiği birkaç piyano eserinden bahsetmişti ama Hamilton'un duygularını taşkınca yaşamak istediği bariz bir gerçekti. Anna sürekli düşünüyordu mektupları hoşuna gidiyordu ama zaten hiçbir kızın azımsayamacağı bir güzellikte yazılıyordu acaba bunun gurununu mu okşadığı yoksa içinde hoşlantı kırıntıları mı oluşturduğuna bir türlü kanaat getiremiyordu genç kız. En büyük üzüntüsü duygularından tam emin olamadan bu adamla evlenip ya bir gün başka birine âşık olursa? Mesela James Hamilton'un ahbaplarından biri akşam yemeğine geldiğin de yıldırım aşkıyla tutulursa o adama? Evli bir kadının kocasının iş yaptığı adamlara âşık olması dahası başka bir adamı düşünmesi ne kadar alçak bir haldi. Anna böyle bir şeyi yaşarsa kendini öldüreceğini adı gibi biliyordu. Kız için aldatmak demek yalnızca birkez bile aklından yahut kalbinden başka bir adamın geçmesiydi. Peki o zaman ne diyecekti gözlerine aşkla bakan adama? Anna bu düşüncelerle kıvranırken bir satır bile yazamayacağını anlayarak çıkmak için kapıya yürüdü. Ona yardım edebilecek tek kişi Charlotte gibi duruyordu kızın yeni evlendiği düşünülürse duygularını anlayabilecek tek kişi oydu. 

Onun odasına gidip kapısını çaldığında Charlotte'nın girmesini söyleyen sesini hayal meyal duydu, yine herhangi bir şeye odaklandığında yaşadığı anı unutarak avare gibi geziyordu Anna. Charlotte gülümseyerek divandan kalkıp kendisine yaklaştığında kendini Charlotte'nin kollarına attı. 

-Ah Charlotte bana yardım etmelisin beynim benimle oyun oynuyor sanki. 

Divan da kızı karşısına oturtup ona çay ikram eden Charlotte ise kendi bardağına uzanarak bakışlarını ona yöneltti. 

-Edeyim ama gördüğüm kadarıyla ihtiyacın yok eğer ki beyninin sana oyun oynadığını ayrımsayabilmişsen aslında aklının oyunun da başarısız olduğunu anlarsın. 

Anna tek elini kaldırıp gözlerini kapattı. 

-Evet haklısın aslında o halde nasıl oluyor da düşüncelerin ortasında öleceğimi hissediyorum? 

Charlotte gülümserken kıza kurabiye uzattı. 

-Tatlı tüm dertlerinin ilacıdır haydi al bir tane ve sana nasıl yardım edeceğimi söyle. 

-Aslında sana bir sorum var bunu yalnızca yeni evlenmiş birine sorabilirim. 

-Dinliyorum. 

İkisi de kurabiyelerini yeyip çaylarını içerken karınlarını güzel doyuruyorlardı ama ortak oldukları tek konu karınlarının aç olması değil ikisinin de kendini bir erkeği zorla sevme mecburiyetiydi. Anna bilse muhtemelen soracağı sorunun son muhatabının Charlotte olduğunu anlardı. 

-Bak şimdi bu Sir Hamilton'ın bana yazdığı mektup yatağımda yatmış buna ne cevap yazacağım diye düşünürken aklıma başka başka şeyler geldi. Korkuyorum bu adamı sevemeden evlenirsem sonrasında başka bir adamı seversem diye. Beni ayıplama Charlotte ama ya evlendiğim zaman başka birine bir şey hissedersem ya aklımda bile olsa Hamilton'u aldatırsam ne kadar alçak bir kadın olurum. 

Charlotte kızı dinlerken kaşları hafifçe yukarı kalktı, Anna'nın çocuksu hareketlerinin altında iyi yetiştirilmiş bir İngiliz hanımefendisi olduğunun fark etmenin şaşkınlığını yaşıyordu. Ellerini birleştirip masaya koyduğunda bakışları Anna'da sabitlendi. 

-Sanırım evlendikten sonra hislerinin nasıl değişeceğini merak ediyorsun? 

-Evet evet. Senin düşüncelerini merak ediyorum Joseph'den başka bir adama yakışıklı diyebiliyor musun? Aklın başka biriyle ilgili sapkın düşüncelere kayıyor mu? 

Charlotte yutkunarak kendini hafifçe geriye çekti. Anna'nın sorusunun altında aslında kendisiyle ilgili inanılmaz bir gerçek yatıyordu. Charlotte yeni evlendiği kocasına kuzenine aşık olduğunu söylemişti ve Anna evlendikten sonra bir adamın aklından geçmesinin ne kadar alçakça olduğunu söylemiş ve korkularını dile getirmişti. Charlotte bir an için kendisinden nefret etti Joseph'e bu duyguları yaşatıp kendini indirdiği durum için. Ama sonrasında düşünürken Joseph'i hiç aldatmadığı gerçeği de kafasına vuruyordu. Evet Ronald'ı beğenmişti ama Joseph'in ısrarlı evlilik tavırları sürekli yaptığı cinsel şakalar kızın bilinçaltında inanılmaz bir kaçış oluşturmuştu ve Ronald'a karşı düzgün düşünceleri bu şekilde lanse ederek kaçış planı olarak görmüştü. Evlendikten sonra on saniyeden uzun süre Ronald'ın yüzüne bakmadığını da düşünürse Joseph'i hiçbir şekilde aldatmadığı bir gerçekti. Bütün bu düşüncelerden sonra Charlotte derin bir nefes alarak Anna'ya döndü ona tüm gerçekleri anlatamazdı ama hissettiklerini söylemenin uygun olduğuna kanaat getirdi. 

-Joseph ile evlenirken.... yani evlenmeyi düşündüğüm de belki Sir Hamilton'un sana olan duyguları kadar yoğun şeyler hissetmiyor olabilirdim ama onun evlenilmesi gereken biri olduğunu düşündüm. O yüzden sorunu cevaplandırabilecek yetki de olduğumu düşünüyorum. Evlenmek Anna gerçekten çok farklı bir şey. 

Anna çayını yudumlarken meraklı gözlerle kızı süzdü. 

-Nasıl yani? 

-Şöyle ki değişen tek şey soy ismin olmuyor. Sen değişiyorsun benliğin yani. Biri bana Leydi Donever dediğinde her söyleyiş de kendimi birkaç saniyelik bir düşünmeye sevk ediyorum ben artık evlenmeden önce ki Charlotte değilim ben Joseph'in karısı olan Charlotte'yim. Bu gibi küçük detaylar senin eski uçarı genç kız olmadığını hatırlatan şeyler o yüzden merak etme hiçbir zaman kendini bekâr biri gibi hissetmiyorsun. Soruna gelirsek diğer beyleri elbette yakışıklı bulacaksın şahsen yakışıklı atlı bir şövalye gördüğünde hangi kızın gözü kaymaz ki? Bu gayriihtiyari olan bir şey sonuç olarak biz kadınız. Aynı şekilde bu karşı taraf içinde geçerli eğer ki Joseph genç ve güzel bir leydiye birkaç saniye fazla baksa ben bunu yadırgamam çünkü o bir erkek evlenince bu kimliklerimizi geride bırakmıyoruz sonuçta. Ama şöyle oluyor evlendikten sonra hoş beyefendiler senin auranın dışında kalıyorlar resmen. Etrafında yeşillikleri olan güzel bir dağ yamacı gibi güzelliğini takdir ediyorsun ama senden kilometrelerce uzakta olan oraya asla gidemeyeceğini beynin kabul etmiş o yüzden sana teklif bile sunmuyor. Ama sana şunu nasihat ederim Anna, Sir Hamilton'ı sevmek zorunda hissetme kendini. Bu bebek yapmaya benzemez hadi yapalım diyemezsin. 

Anna pür dikkat kızı dinlemiş sonra da elini çenesinin altına koyarak düşünmüştü. Gerçekten kendini James'i sevmek için zorluyor muydu? Sanmıyordu genç kız, Anna öyle kendini bir şeye mecbur bırakacak kadar özverili ve sabırlı bir insan değildi ki. Onun için her şey gayet netti ya olurdu ya olmazdı adamın mektuplarını okuyup hepsine cevap yazıyorsa acaba ne yazsam uygun olur diye kafa patlatıyorsa bunu kendi istediği için yapardı. Lakin adamın ısrarlı ve gösterişli sevgisi de azımsanamayacak kadar kendisine sunuluyordu. 

-Ben kendimi bir şeye zorlayacak biri olduğumu sanmıyorum Charlotte. 

-Çünkü hiçbir zaman bunu yapmana gerek olmadı aileden şanslısın sen. 

-Haklısın son bir soru mektubu okudun sence de ... nasıl anlatsam çok ağır değil mi? Yani ... of nasıl diyeceğimi bilemiyorum yanlış anlaşılmak istemem ama bana biraz aşırı geldi bilemiyorum beni ne ara sevdi ki evet ben onu fark etmeden önce benden hoşlanmaya başladığını söylemişti ama sonuç olarak kendisiyle bir iki kelam dışında sohbet etmişliğim yok. 

Charlotte kızın sözlerini dinlerken hafifçe öne eğilip düşündü Anna'nın sözlerinde bir haklılık payı vardı ama sanki biraz da şımarıklık yapıyor gibiydi belki de evlenmek istemiyordur diye düşündü Charlotte. Kendine nedenler de üretiyor olabilirdi. 

-Bilemiyorum Anna bu sorduğun soruyu ancak sen cevaplayabilirsin onu tanımak için zaman tanı kendine nişan aceleye geldi ama düğün için biraz bekleyebilirsin zira kafanda ziyadesiyle çok soru var. 

Anna kafasını sallayarak mırıldanırken aklı başka yerdeydi aslında. Teşekkür edip Charlotte'nin odasından çıktı, koridor da ağır adımlar atarken aklında James'e ne yazacağı vardı.

***

-Bu gün mavi yakalı ceketimi giydim. 

Charlotte kahvaltı masasından başını kaldırıp Joseph'e baktığında önce hafifçe kaşları çatıldı söylediği şeye mana vermeye çalışıyordu. Odalarında ki geniş masa da karşılıklı kahvaltı yapan çift Joseph'in hızlı bir girişle kendisine açıldığından beri beraber yemek yiyorlardı. Joseph kendisiyle baş başa kalmak istediğini bu şekilde kızın kendi kusursuz yüz hatlarını daha net görüp daha çok etkileneceğini söylemişti. Charlotte ise bu cevap üzerine derin bir iç çekmiş adamın söylediklerine uymaya çalışmıştı. 

-Iı.. tamam. 

Neden böyle bir şey dediğini anlayamadığı için cevap vermeyecekti ama Joseph elindeki çatalı masaya bırakıp bir cevap bekler vaziyette kendisine bakınca herhangi bir şey demek zorunda hissetti. 

-Maviyi özellikle seçtim. 

Charlotte gözlerini hafifçe açmış Joseph'in inanılmaz bir ilgiyle göz temasını kesmeden kendisine baktığını fark edince kendini daha fazla tutamadan gülmeye başladı. Neden bu kadar saçma cümleler kurduğunu anlamamış ama özellikle kendisinden cevap bekleyen yüzünün ciddi ifadesi kızı gülmeye itmişti. 

-Çok üzgünüm gülmek istemezdim ama bu garip cümleleri ne diye söylüyorsun bana?

Joseph hayal kırıklığı ve kızgınlıkla sandalyesini sertçe geriye itti. 

-Mavi seçtim diyorum sana çünkü mavi gözlerimin rengini vurgular ve gözlerime bakmanı sağlar gözlerime bakacaksın ki aşık olacaksın bende öyle başladım yoksa nereme aşık olmayı planlıyorsun? 

Charlotte kendini sandalyede adeta bıraktı başını geriye atıp kollarını iki yana açarak bıkkınlık dolu bir ses çıkardı. 

-Sana bu işlerin düşündüğün gibi yürümediğini kaç kere söyledim. Ismarlama aşık olunmaz Joseph hem niye bu kadar taktın anlamıyorum Tanrı aşkına daha iki gün önce bana bir liste yapmamı en güzel özelliklerini yazmamı istedin bu hareketleri daha çok yapacakmışsın !

Joseph hala ayakta elini ensesine koyarak düşünüyordu. 

-Çok mantıklı konuşmuşum yaptın mı listeyi? Ama hayır bence mesele ben değilim sonuçta Joseph Donever'a aşık olmak çok da zor olmamalı mesele bu evde olmamız. Aşağı da bir adam seni sevdiği haykırıp duruyor Ronald'ın varlığı aklını bulandırıyor yok sen bu ev de bana âşık olamayacaksın.

Charlotte inleyerek yüzünü ellerinin arasına aldığında bir süre öyle kaldı. 

-Acaba söylediklerim beynine varmıyor mu? Sana akışına bırak diye kaç defa söyleyeceğim? Uykusu olmayan biri kendini uyumaya zorlarsa daha çok uykusu kaçar. Biraz.Akışına.Bırak. 

-Ne demek uykum yok olacak! Bana aşık olacaksın kadın! Bir sonra ki birlikteliğimiz de adımı söyleyerek inlemeni istiyorum hem inan bana karşındakine bir şeyler hissederken inanılmaz güzel oluyor daha farklı daha yoğun güven bana. 

Charlotte kocaman açılmış gözlerle şaşkınca kocasına bakarken Joseph derin bir nefes alıp birkaç dosya almak için konsola ilerledi. 

-Sen nasıl şeyler hayal ediyorsun? Sırf şu imalarından kurtulmak için geldim ben o gece ama şuan gördüğüm muameleye bak!

-Emin ol o geceden sonra düşüncelerimi daha fazla süslüyorsun hem de hayal kurduğum çıplak Charlotte değil gerçeğini gördüğüm çıplak Charlotte olarak. Taşra çiçeği o gece gösterdiklerinden sonra sakin kalmamı bekleyemezsin

Charlotte ayağa kalkıp ellerini yukarıya kaldırarak geri geri yürüdü. 

-Sen bir sapıksın ben ne demeye seninle evlendim acaba? Sana söyleyeyim bir haftadır çabaların boşa gitti şu an derin bir tiksinti duyuyorum sana karşı. 

Joseph dosyaları almış odadan çıkacakken başını iki yana salladı. 

-Dürüstlük aşkın temelin de yatar ben yalnızca sana dürüst davranıyorum bana aşık olacaksın söz veriyorum, sadece Ronald'ı unutmaya çalış gerisini halledeceğim. 

Geriye kaçan kızı belinden yakalayıp alnını öptüğünde dişlerini gösterecek kadar sırıttı bu hain ve vaat dolu bir gülümsemeydi. 

-Hazırlan bu gün yola çıkıyoruz daha fazla bu evde kalmayacağız seni yemeklerini bile benim yaptığım bir yere götüreceğim oradan çıktığımızda beni öyle seviyor olacaksın ki aşkın kitabını bile yazabilirsin karıcığım. 

*** 
Charlotte gardırobun başında yanına birkaç kıyafet alırken sıkıntıyla iç çekiyordu Joseph'in ısrarlı tavırları hoşuna mı gitse, korkuya mı kapılsa bir türlü karar veremiyordu kız. Bir an masalarında akşam yemeği yerken başını kaldırdığında adamın kendine baktığını görüyor bu tam hoşuna gidecekken Joseph o sinsi gülümsemesiyle dişlerini gösterecek kadar geniş geniş gülerek göz kırpıyordu işte o zaman da Charlotte kendini tam bir denek gibi hissediyordu. Joseph'in bak bunu kendime aşık ederim ben tavırları artık biraz bıkkınlık getirse de gidecekleri yeri merak etmiyor da değildi. Joseph yemek yapmaktan mı bahsetmişti? 

-Tarla kuşu hazırlandın mı? 

Joseph ağır aksak elleri cebinde yürüyüşü Charlotte'nın dişlerini sıkmasına neden oldu. Üç gündür kıza tarla kuşu diye sesleniyordu. Bu lakabı ne diye kendisine söylediği anlayamamıştı ama Joseph'in bu şekilde kendisine seslenirken keyif aldığını da hissetmiyor değildi. Adam bu lakabı bulunca kendini zafer kazanmış bir komutan gibi hissetmişti. Charlotte gardırobun kapağını kapatıp Joseph'e döndüğünde yüzünde kendini sabırlı olmaya zorlayan bir insanın ifadesi vardı. 

-Anna'nın nişanlısı ona Manolyam diye hitap ederken sen bana tarla kuşu diyorsun pardon sana nasıl aşık olacağım ben bu şekilde, olmaz bil diye söylüyorum. 

Joseph bir kaşını kaldırıp gülümserken işaret parmağını kıza doğru uzattı.

-Küstahlaşmaya mı başladın kızıl kafa ?

-Hayır ne alakası var sadece bana ne diye tarla kuşu diye sesleniyorsun bir duyan olsa karından çok ahbabınla konuşuyorsun sanır.

-Ne o sana Manolyam dememi mi isterdin? Hangi kız böyle saçma bir hitaptan hoşlanır ki fazla gösterişli ve abartılı. Ayrıca sen manolya çiçeğinin ne kadar cılız bir şey olduğunu biliyor musun? Rüzgara dayanamazlar hafif bir meltem de bile dağılan yaprakları vardır. Kökleri toprağın yüzeyine çok yakındır bu yüzden hemen zarar görebilir ve çiçeğini koklarken nefes verirsen çiçeğin beyaz rengi kararır ve solar gerçekten seni bu kadar vasıfsız bir çiçeğe mi benzetmemi istiyorsun? 

Charlotte biraz şaşkın biraz da söylediği sözü yutmamaya çalışan bir gururla başını dikleştirdi hala kızgın olmaya çalışıyordu. 

-Tamam bana manolya deme ama tarla kuşu da deme beni minicik, her yerde görülebilen ve bir fiil etrafı pisleten bir kuşa benzetmen hoşuma mı gitmeli? 

Joseph başını sallayarak kendi bavulunu alırken bir an cevap vermedi sanki Charlotte'nın söylediklerinin ne kadar saçma olduğunu düşünüyordu yüzünde öyle bir ifade vardı. 

-Sana tarla kuşu diyorum çünkü bu kuşlar ötücü kuşlardır. Çünkü bu kuşların yumuşak, melodik ve yüze yakın kuşu taklit edebilen bir sesleri vardır. Evet bu kuşlar sıradan gibi gözükürler, çiftlikler de, fundalıklar da, yaylarlar da yetişirler aynı senin geldiğin yer gibi ama Dünya'da bir sürü benzetilecek güzel canlı varken bütün şairlerin eserlerinde kullandıkları 'Bulutların arasındaki bir meleğin şarkı söyleyişi' olarak betimledikleri bir canlıdır. Senin gibi hiç susmazlar. Ayrıca sana bu şekilde seslenmemin bir diğer sebebi ise Shakespeare'in onu sabahın habercisi olarak görmesi bende her sabah ilk olarak seni görüyorum sabahları çıkardığın o küçük tıkırtılar sayesinde uyanıyorum. Şimdi söyle bakayım sana tarla kuşu mu diyeyim yoksa manolya mı? 

Charlotte dağılmış bir yüz ifadesiyle şaşkınlıkla etrafına bakındı Joseph'in yüzüne bakamıyordu ama adamın gülmediğini söylediklerin de ciddi olduğunu fark edecek kadar bakmıştı yüzüne. Hiçbir şey söyleyemeden arkasını dönerek Joseph'den olabildiğince kaçtı. Adam da hafifçe gülümseyip kızın çıkardığı eşyaları diğer bavula koyarak daha fazla üstüne gitmek istemedi, Joseph'in son sekiz gündür anladığı tek bir şey varsa o da Charlotte'nin kendisinden özellikle kaçmaya çalışmasıydı. Fiziksel bir kaçış değildi bu aralarına bir duvar çekmişti söyledikleri veya yaptıklarıyla kızın duvarını aşabileceğini düşünüyordu ama ne kadar alaycı davranırsa Charlotte da duvarı o kadar sağlam bir şekilde karşısına dikiyordu çünkü adamın alaycı tavrı rahat hissetmesine neden oluyordu. Ne zaman ki Joseph ciddi bir yüz ifadesi takınıp ciddi şeyler söylese Charlotte'nin yüzü buruşuyor duvarın arkasına iyice saklanıyordu belki duvar da ufak bir çatlak oluşturuyordu Joseph bu şekilde, ama adamın ciddi konuşmalar sürekli aşkını dile getiren ciddi adam pozları yapmak gibi bir niyeti yoktu. Kızın kendinden hoşlanması için benliğini değiştirmeyi düşünmüyordu Joseph. 

-Tamamdır hazırız çıkalım hadi. 

Charlotte kendisine açılan kapıdan geçtiğin de karşılarına birkaç hizmetli geçti. 

-Efendim biz hazırlarsaydık.

Joseph gülerek başını salladı. 

-Karımın eşyalarına bir tek ben dokunabilirim çok kıymetli benim için. 

Hizmetli kızlar birbirlerine bakıp kıkırdarken Joseph Charlotte'nın sırtına hafif hafif vurup ensesine üflüyordu. Charlotte dişlerini sıkarak kendini geri çektiğinde Joseph muhteşem bir gülümsemeyle kendisine bakıyordu. 

-Joseph !

-Söyle hayatım? 

Charlotte derin bir iç çekip ciğerlerini havayla doldurduktan sonra yavaşça verip merdivenlere yöneldi, kocası hakaret ederse oda cevap verirdi, kendisine vurursa ayağa kalkıp yaralarını sarabilirdi, küfür edebilirdi ama bu tür oyunlar da sadece rezil olabilirdi Charlotte. Nitekim son günlerde Joseph'in karşısında ürkek bir ceylandan farksızdı söylediği sert sözlerin hiçbir tesiri yoktu adamda. 

Arabaya bindiklerin de Joseph yaveri John'a sürekli bir şeylerden bahsediyordu kızın yakaladığı bazı kelimeler vardı ama genel de söylediklerini dinlememeye çalıştı. Calvin, Gordon ve dosyalarda ki adreslerden bahseden Joseph görmezden gelerek başını arabanın diğer kapısına dayadı Joseph'in birazdan kendisiyle fazlasıyla ilgileneceğinin farkındaydı. Nitekim Joseph kızı hiç şaşırtmadı. 

-Sana tarla kuşu dedik ama bakıyorum da lakabını değiştirmek niyetindesin sesin çıkmıyor hiç.

-Çok rica ediyorum biraz sessiz kalalım Joseph. 

-Sesimden çok etkileniyorsun ha? 

Adam gülerek omzuyla hafifçe Charlotte'nin omzuna vurdu. Kızsa asık suratlı bir çocuk gibi yüzünü asarak adama boş boş bakarak tekrar önüne döndü. Joseph de suratını asarak yakınmaya başladı. 

-En çok neyi sevmiyorum biliyor musun senin bu boş bakışlarını. O yüzden ortamı haraketlendirip şöyle şevke gelelim diyorum. 

Elini yanındaki çantaya daldırıp içinden çıkardığı bir şeyi havaya kaldırarak uzun uzun baktı. sapkın bir gülümsemenin yüzüne yayıldığından habersizdi. Kızsa inatla ne yaptığına bakmayarak başını arabanın küçük penceresinden çıkararak dışarıyı seyrediyordu. 

-Sesin çıkmıyor senin de hoşuna gitti değil mi? 

-Ne diyorsun? Ne hoşuma--- Aman Tanrım ? 

İçi trasparan saten bir gecelik ip askılarından yukarıya kaldırılmış Joseph'in parmaklarında asılı duruyordu. Ama kızı en çok şaşırtan Joseph'in yüz ifadesiydi, Joseph'in gözleri parıl parıl, dudaklarında kocaman bir gülümseme vardı. 

-Bu..bunu kim giyecek ya?

-Gideceğimiz yerde sadece sen ve ben olacağız tahmin et bakalım kim için aldım? 

Charlotte hiçbir mimik barındırmayan yüzü, kocaman olmuş gözleriyle adama döndü. 

-Sen mi giyeceksin? 

Joseph başını arkaya yatırıp kahkahalarla gülerken Charlotte ellerini yüzüne bastırıp başını iki yana sallıyordu. 

-Evet ben giyeceğim baktım sözlerle bir yere varamıyoruz seni şevke getirmek için bunu giyeceğim. Charlotte sen su niyetine ne içiyorsun? Beynini bu kıvama getirmek için ne yapıyorsun anlatsana. 

Adam elini geceliğin içine sokup kıza doğru uzatırken hala kahkaha atıyordu, Charlotte ise başını iki yana sallayarak bir elini kendine yelpaze yapıyordu. 

-Sen. Sapıksın. Başka hiçbir şey söyleyemiyorum sana şu tarla kuşunun bile sesini kesebiliyorsun ya bravo. Arabacı durdur şu arabayı. 

Charlotte son cümleyi sesli bir şekilde söylediği için arabacı yeni leydisinin sözünü dinleyerek arabayı durdurdu. Joseph araba durup kız arabadan inene kadar hiçbir şey yapamamıştı kızın kendisine tarla kuşu olarak hitap etmesi hoşuna gitmişti. Bir şekilde kendisine ait bir şey duvarın öteki tarafına geçmişti ve bu söylediği bir söz bile olsa adamın doğru yolda olduğunu gösteriyordu. Charlotte eteğini toplayarak arabadan atladığın da kendine gelip yüzündeki gülümsemeyi silerek o da hızla arabadan indi. 

-Olayı abartmasan şaşırım zaten dramalar kraliçesi. 

-Bırak beni Joseph ellerini de çek sana kaç kere biraz rahat bırak beni sana alışmaya çalışıyorum dedim niye inatla yapıyorsun bunu? 

Joseph derin bir iç çekip arabacıyı yerine geri dönmesini söylerken Charlotte arkasına dönmüş geldikleri yolu geri gidiyordu. Elini tekrar uzatıp koluna uzandı. 

-Bekledim evlendikten sonra günlerce bekledim ama sen tek başına yapamıyorsun bunu yardıma ihtiyacın vardı bende arkadan hafifçe ittiriyorum ne var bunda? 

-Hafifçe ittirmek mi ? ! Sen beni pat diye attın tüm bu... bu... evlilik şeysinin içine. 

Joseph gülümseyerek bir adım geri çıktı. 

-Acaba oradan bakınca on kere evlenmiş biri gibi mi duruyorum? Bu şeyler bana da yeni ama ben senden daha çabuk uyum sağlayabiliyorum ve kabul et kontrolum daha iyi bu yüzden arabaya bin Charlotte. 

-Binmem gitmiyorum seninle hiçbir yere. Senin ne diye beni götürdüğün anlaşılıyor sanki sana karşı çıkıyormuşum gibi davranmak vazgeç tamam mı? O geceden sonra istedin de direndim mi? 

Joseph kızı kolundan tutup kendisine çekti. Dişleri sıkılı az önceki alaycı ifadesi tamamen silinmişti. 

-Direnmiyorsun sorun da bu zaten hiçbir mimik hareket yok keşke hayır desen o kadar bile umursamıyorsun bu da daha fazla sinirlerimi bozuyor bak bu konuları daha fazla konuşmayacağım tekrar ediyorum bin şu arabaya ! 

-Neredeyse on gündür dediğin her şeyi yapıyorum, söylediklerine katlanıyorum bir arpa boyu yol alamadık o yüzden artık sözlerini umursamayacağım hayır binmiyorum geri dönüyorum ben. Sen git.! 

Joseph önce ellerini yumruk yapıp arkasını dönerek uzaklaşmış kıza bir süre baktı. Bu süreyi kendisine veriyordu çünkü o an ki sinirle yanlış bir şey yapmaktan kaçınıyordu adam. Bir elini burnunun kemerine koyarak sinirle sıktı sonrasın da kızın attığı adımları birkaç adım da aşarak kolundan tuttuğu gibi sürükleyerek arabaya yöneltti. 

-Sanki fikrini sormuşum gibi bir de gelmiyorum diyor. 

Charlotte arabaya varana kadar dirense de sonrasın da adamın kızgın mavi gözlerina bıkkınlıkla bakarak arabaya girdi. Yola devam ettiklerin de başta ikisi de öfkeli ve tedirgin olsa da bu durumdan ilk kurtulan Joseph oldu, o bilindik sırıtmasını yüzüne yerleştirip geceliği tekrar kaldırdı. 

-Anlaşıldı yakın zamanda bunu giymeyeceksin neyse hayallere devam o zaman. Bak bunu bana gayet sakin söyleyebilirdin sanki kaba, anlayışsız bir adammışım gibi kaçıyorsun. 

Charlotte kendini daha fazla tutamayarak güldü ve Joseph'e dönerek kaşlarını kaldırdı. 

-İşte bazen varoşluğum tutuyor ne yaparsın halbuki hiç de öyle bir adam değilsin. 

-Kesinlikle. 

Yolculuğun devamında Joseph eski konuşkan tavrını takınıp sürekli bir şeylerle meşgul olsa da Charlotte kasıtlı bir şekilde dışarıyı seyrediyor, arabanın tavanındaki desenlere bakıyor ve yanındaki adamın söylediği sözlerle olabildiğince az muhatap oluyordu. 

Araba durduğun da Joseph kapıyı açarak hızla aşağıya indi, Charlotte bir an kapıyı açıp açmamakta tereddüt etmişti acaba Joseph mi açacak diye. Biraz bekledikten sonra kapının kimse tarafından açılmayacağını anlayınca biraz rahatlayarak derin bir nefes aldı. Kapısını açıp indiğin de geniş bir dağ evini andıran bir evin verandasını gördü. Dağ evi olamayacak kadar büyük ve tek katlı evin özellikle verandasına bakmasının sebebi akşamın çökmek üzere loş ışığında bir sürü gaz lambasının tavandan sallandırılarak bir ışık huzmesi oluşturmasıydı. Uzaktan hayli hoş olan görüntüden başını çevirip eve baktığın da ahşap geniş evin, çınar ağaçları ve çeşit çeşit çiçeklerle bezeli bir ormanın ortasın da oluşu kızı tedirgin etse de etrafta ki adamların varlığı korunaklı bir yer olduğunu gösteriyordu. Rüzgar esince çınarın o eşiz güzel kokusu kızın burnuna doldu derin bir nefes alıp o rahatlatıcı kokunun gerginliğini bir parça da olsa aldığını fark etti. 

Joseph'in yanına geldiğin de adamın birkaç hizmetliyle konuşup evde ki erzağın alınıp alınmadığını ve kendilerine ihtiyaç olmadığını söylediğini duyuyordu. Adamın hizmetlilerle konuşması bitince eve bakarak konuştu. 

-Şimdi beni eve atmış oldun? 

Joseph yüzünü buruşturup kızı tasvip etmeyen bir ses tonuyla kınıyormuş gibi konuşuyordu. 

-Senin aklın fikrin o konu da değil mi? 

Charlotte şaşkınca Joseph'e döndü. 

-Ne? Benim mi? Az önce bana mahrem bir gecelik gösteren kim acaba? 

Joseph küçümseyen bakışlarla kıza bakıp eve ilerlediğin de kendini tutamayarak gülüyordu. Arka da kalan Charlotte gece çökmeden evin içini görmek istediği için hızlı adımlarla eve ilerledi. Joseph geniş salon da otururken o bütün odalara bakmış mutfağa giderek dolapları karıştırmıştı. Evin dışı çok büyük olsa da fazla odasının olmadığını fark etmişti kız, dört odası bulunan evin tüm odaları Joseph'in oturduğu oda kadar genişti ama. Charlotte evi gezmeyi bitirip salona geçtiğin de Joseph'in elindeki kağıtlarla uğraştığını gördü. Oda yavaşça karşısında ki koltuğa oturarak eliyle koltukta ritim tutuyordu. 

-Joseph? 

Joseph kafasını kaldırmamıştı. 

-Charlotte. 

-Neyle uğraşıyorsun? 

-Birkaç evrak işi ama birazdan sana geçeceğim merak etme. 

Charlotte çenesini ellerinin arasına alırken başını sallıyordu. 

-Tabi tabi bende tam olarak bunun için sordum zaten. 

Joseph gülerken imzalaması gereken kağıtlardan başını kaldırmıyordu. 

-Acıktın mı? Saatlerdir yoldayız. 

-Biraz ama evi dolaşırken hiçbir hizmetliyi göremedim buraya yakın başka bir ev de falan mı kalıyorlar? 

Joseph başını kaldırıp kıza bakarken başını iki yana sallıyordu, elini konsola uzatıp bıraktı kağıtları. 

-Hayır ben gönderdim. Sana kendi ellerimle yemek yapacağım. 

Charlotte gülümseyerek adamı izledi. 

-Onu lafı ederken ciddiydin yani. 

-Açık konuşmak gerekirse yemek konusun da çok bir şey bilmem bana yardım edeceğini ümit ediyorum ama seni kendime aşık etme konusunda hayli ciddiydim. 

Joseph önde Charlotte birkaç adım arkada mutfağa girdiklerin de adam bir süre kafasını kaşıyarak etrafına bakındı, aradığı malzemelerin tezgâha dizildiğini görünce gülümseyerek ceketini çıkarıp sandalyelerin birine fırlattı. Gömleğinin kollarını da kıvırırken Charlotte kapı pervazına dayanmış adamı seyrediyordu. Joseph büyük bir bıçağı eline alarak domatesleri doğramaya başladı. Charlotte adamın arka profiline bakarken etrafına bakınıp ayna olup olmadığını kontrol etti Joseph'e yakalanmak istemezdi. Adamın geniş omuzları, her bıçağı indirişinde gerilen kasları gömleğin altından bile kendini belli ediyordu. Düzenli br şekilde yatıştırılmış koyu renk saçlarıdüzgün fiziği, seçkin kıyafetleriyle uyum içindeydi. Adamı daha fazla izlemeyip mutfağa ilerleyecekken Joseph'in sesi duyuldu. 

-Eğer gözle tacizin bittiyse şu ateşi yak da eti kavurmaya başlayalım. 

-Ne? Hiçbir şey anlamadım sözlerinden. 

Charlotte Joseph'in yanındaki odunlara uzandığın da Joseph sırıtarak elindeki geniş bıçağı havaya kaldırıp sallayarak gösterdi. Yüzeyi geniş bıçak bir ayna gibi parıl parıl parlıyordu ve az önce kızın durduğu noktayı bir güzel gösteriyordu. Kız odunları ocağın içine atıp adama arkasını döndüğün de gözlerini kapatarak yüzünü buruşturdu aynaları düşünen aklı adamın elinde ki bıçağı düşünememişti. Sessizlik içinde malzemeleri doğrayan tabakları çıkarak Joseph hiç de dediği gibi yemek konusun da kötü değildi Charlotte sadece ocağa odun atıp tutuşturmuş sonrasın da bir sandalyeye oturarak yemeğin yapılışını izlemişti. Joseph o kadar kontrollü ve güzel ilerliyordu ki onun düzenli akışını bozmayı göze alıp olaya karışmak istemedi. 

Joseph yemeği ateşin üzerinden alıp tezgâha koyduğunda bir an mutfaktan çıkıp gözden kayboldu. Bir süre gelmeyen adamı merak eden Charlotte tam kalkıp mutfaktan çıkacaktı ki, beyaz gömleğini mavi bir gömlekle değiştirmiş hiç kırışığı olmayan bir pantolon giymiş saçlarını iyice taramış Joseph mutfağa gelerek tabaklara yöneldi. Charlotte anlamayarak alnı kırıştı. 

-Bir yere mi gidiyoruz?

Joseph tezgahta duran tencereyi açarak tabaklara dolduruyordu. 

-Hayır. 

-Neden üstünü değiştirdin o halde? 

Joseph kızın neyi anlamadığını anlamayarak baktı. 

-Baş başa akşam yemeği yiyeceğiz çünkü, sende üstünü değiştirsen iyi olur güzel ve tartışmasız bir akşam olmasını istiyorum. 

Charlotte bir süre adama bakarken istemdışı kendi üstüne baktı. elbisesi gayette güzeldi yani eskisi gibi çok sade de giyinmiyordu işlemeli elbisesinin bir akşam yemeğini kaldırabileceğini düşünse de sanırım Joseph oturmaktan oluşan kırışıklıkları diyordu. 

-Şey.. tamam değiştireyim. 

Charlotte kapıdan çıkmak üzereydi ki eline bulaşan sosu dudaklarına götüren adamın tok sesi duyuldu. 

-Şu geceliği giymeni istesem çok mu kızar-

-Joseph !

-Tamam gecelik başka bir akşama. 

-O geceliği karının üstünde görmek istiyorsan beni boşayıp yeni bir tane alman gerekecek çünkü ben o bez parçasını asla giymem.!

Joseph gülümseyerek tabağın kenarındaki sosu sildi. 

-Ben başkasının üstünde değil senin üstünde görmek istiyorum tarla kuşu. 

Charlotte ayaklarını ahşam zemine vura vura merdivenleri çıkarken Joseph tabakları hazırladığı masaya taşıyordu. 

Üstünde koyu sarı, gerdanında işlemeleri olan bir elbiseyi giyip merdivenleri inerken bu oyunun sıkıcı olduğunu düşünen Charlotte yine de garip bir heyecana kapılmıştı. Aklı evin için kıyafet değiştirip süslenmenin gereksizliğini haykırırken kız katılıyordu aklına. Çok saçma gelmişti ama Joseph'e günler önce söz vermişti bir kere söylediklerini yapacaktı hem adam hayırdan anlayan biri de değildi. Ama aklı her ne kadar saçma olduğunu söyleyip bu yemekle fazla ilgilenmese de Charlotte cılız bir heyecan da yok değildi. Masayı gördüğün de şaşkınca Joseph'e baktı. 

-Beni çok şaşırttın bunlar mum mu? 

Adam mumları yakarken başını sallıyordu. 

-Aslında izin versen seni nasıl şaşkınlıklara gark edeceğim ama neyse evet mum kendisi romantik aşmaların vazgeçilmez bir üyesidir. 

Charlotte gülümseyerek sandalyesine otururken de arabadan inerken ki o tereddütü yaşamıştı yemek yapıp, mum yakan Joseph'in sandalyesini tutup tutmayacağını bir an anlayamayan kız adamın kendi sandalyesine oturup gereksiz kibarlıklar yapmayışına şükretti. 

-Ee şaraba alışabildin mi? 

-Babam ticaretle uğraşıyordu Joseph ve bil bakalım ne ticareti? Şarap. O yüzden senin servetinin yanında pek bir lafı olmasa da burjuvazi takımının da durumu fena değildir. 

Joseph dudaklarını küçümser bir vaziyette kıvırıp başını sallarken bakışlarını karısının üstüne çevirdi. 

-O halde babacığına sorar mısın neden benden dünya kadar para aldı o zaman? 

Charlotte omzu silkti. 

-Senin hatan vermeseydin. 

-Eh benim ticaretten pek anlamadığım da ortaya çıkmış oldu kofti mallara çok para vermenin hazin sonunu yaşıyorum şuan. 

-Akşam yemeği, mum, değiştirilen kıyafetler tüm bunlar bu konuşmalar için mi? Pardon ama sözlerinin hangi kısmından etkilenmeliyim? Benim zarar ettiğin bir malın olduğum kısmı mı? 

Joseph başını iki yana sallarken ağzına bir et parçası alıp çiğnemeye başladı. 

-Hayır o söylediğin ilk kısımlardan etkileneceksin ayrıca fark ettiysen mum, akşam yemeği, kıyafetler bunların hiç biri söylediğim bir şeyi yansıtmıyor sana sahte sözler söyleyemem ama güzel komplimanlar yapabilirim. Tabi bana âşık olana kadar. 

-Ha sonrasında bunları yapmayacaksın yani? 

-Bana aşık olacaksın yani? 

Charlotte yine gözlerini devirip yemeğiyle ilgilenmeye başladığın da Joseph keyifli bir şekilde gülüyordu. Yemeğin genelin de çok konuşmayan çift şaraplarını içmiş ve yemeklerini yemişlerdi. Tatlı kısmında dışarıdan getirttiği tatlıyı servis eden adam kızın şarabını doldurduğun da ikinci kadehe hayli temkinli yaklaşan Charlotte hala etin lezzeti karşısında şaşkındı böyle şeyleri beklemezdi Joseph'den. 

İkinci kadehinin sadece üçte birini içen Charlotte şarabın o keskin tadına alışık olsa da yine de temkinli gidiyordu. Joseph'in malikanesine geldiğinden beri her akşam şarap kadehlerini görse de içmemişti insanların gözünde yanlış bir imaj sergilemek istemiyordu zaten normal aklıyla onların kurallarını zor aklında tutan kız hafif bulanık aklıyla ağzından neler kaçıracağını Tanrı bilirdi. Saat hayli geç olup tatlının da sonlarına geldiklerin de Joseph'in ilk defa işiyle ilgili bir şeylerden bahsettiğini duyuyordu Charlotte. Dikkatle onu dinledi, bu arazi mevzularının nasıl işlediğini merak ediyordu aslında toprakları hayli geniş olan Donever ailesinin nasıl idare ettiğini direkt soramadığı için Joseph'in anlattıklarıyla yetindi. İkisi de masadakileri mutfağa taşıyıp etrafı toparlayınca yorgunlukla odalarına çıktılar. Uzun süren yol ikisini de yormuş üstüne yemek yapan adam kendini daha bitkin hissediyordu. 

Charlotte üstünü değiştirip geceliğini giyerken izlemiyormuş gibi yapmaya bir son verip ellerini başının üstüne koyarak uzun uzun kızı izledi. Kendisi olduğu gibi yatağa uzanmıştı. Beyaz kalın geceliğini giyen Charlotte Joseph'in bakışlarının farkındaydı ama görmediği bir şey olmadığını söyleyerek ekndini telkin ediyordu. Zaten bir türlü aşamadıkları geceden sonra kendini bir parça da olsa rahat hissediyordu kız. Yatağa oturup saçlarını tepeden bağlarken bile sırtında Joseph'in bakışlarını hissetse de bu konuda bir şey söylememeye kararlıydı. Birkaç kızıl buklesi avuçlarından kaysa da ensesinin üstünde at kuyruğu yaptığı saçlarıyla yorganı açmaya çalışırken uzanmış Joseph'den dolayı tam açamıyordu. 

-Üstünü değiştirmeyi düşünmüyor musun? 

Joseph uzun bir süre kızın yüzüne baktı, herhangi bir cevap alamayan Charlotte üstünde durmayarak yorganı çekiştirerek onun yüzünden açamadığını anlatıyordu sanki. Joseph bu imayı umursamayarak yarı yarıya yatağın içine girmiş karısına doğru eğildi yüzü yüzüne birkaç santim kala durdu ve gözlerinin içine baktı. 

-Hissetmiyor musun gerçekten? 

Kız kendini geri çekmemek için temkinleyerek kaşlarını hafifçe kaldırdı.

-Neyi?

Joseph elini ikisinin arasına koyarak o kısa mesafe de eliyle karısının ve kendinin karnına dokundu. 

-Bu aramızdaki gergin elektiriği. Gerçekten bu çekimi, yoğunluğu hissetmiyor musun Charlotte? Tek taraflı mı? Sadece ben mi görüyorum? 

Charlotte Joseph ne zaman ciddi bir şeyler söylese de yaptığı gibi yüzü hafifçe çarpılıp bakışları başka bir tarafa kaydı. 

-Be..benim hissettiğim sadece gerginlik. Bu da bildiğim kadarıyla insanların hoş olmadığını iddia ettikleri bir his. 

Joseph gözlerini kapayıp başını iki yana sallarken yüz hatları çok ciddi bir konuşma yaptıklarını haykırıyordu adeta. 

-Boşver sen insanları, evlilik iki kişiliktir sen sadece bana ne hissettiğini söyle. 

Charlotte yorganın içine gömülürken yüzünü buruşturarak üzgünce geri çekildi. 

-Üstüme gelme Joseph. 

Joseph doğrulup oflayarak başını çevirdiğin de dudaklarını ısırıyordu. 

-Üstüme gelme Joseph, Bilmiyorum Joseph, Emin değilim Joseph. Bana kesin bir duygundan bahset artık ! İlla güzel bir his olmasına gerek yok sana ne hissediyorsan anlat diyorum nefret mi? Söyle üstesinden gelirim, tiksinti mi? Söyle ki neyi yanlış yaptığımı anlayayım. Çünkü duvarlarına çarpmaktan yoruldum ben. 

Nefesini seslice verip derin bir of çekerken kız hiçbir şey diyemeden öylece kalakalmıştı, üzgün ne diyeceğini bilemeyen genç kız Joseph'in sinir patlamasını sessizce izliyordu. Joseph elini alnının ortasına dayamış bir noktayı ovalarken dönüp Charlotte'ye baktı. Alnında ki elini kızın çenesine koyarak kendine yaklaştıran Joseph hareketlerin de o kadar yavaş ve sakindi ki az önceki öfkesinin nereye gittiğini anlamayan Charlotte buna minnettar oldu öfkeli Joseph'le iletişime geçemiyordu. Joseph kızın yüzünü yüzüne yaklaştırmış alnını onun alnına dayayarak aradaki mesafeyi silmişti resmen. 

-Hayır yorulmadım öfkeyle çıkmış sözlerdi onlar devam edebilirim sen sadece bu tavırlarıma dayan ve verdiğin sözü tutup beni sevmeye çalış. 

Charlotte yutkunarak konuşmak için sesini aradı ama eğer konuşursa veya başını sallarsa dudaklarının karşısındaki adamın soluk pembe dudaklarına değeceği kaçınılmaz bir gerçekti. Gözlerini yavaşça açıp kapayarak onayladı zaten onaylamak dışında herhangi bir seçeneği de yoktu Joseph'in öfkesi kızın baş edemediği nadir şeylerden biriydi. 

Joseph Charlotte'nin çenesinde duran elini kaydırarak yanağında gezdirdi sonrasındaysa eli kızın ensesine gidip yavaşça kavradı. Aslında niyeti kızı daha fazla zorlamayıp geri çekilmekti ama Joseph bir türlü kendini geri çekemiyordu. Tüm gün o geceliğe bakmak adam da pek hoş etkiler yaratmamıştı. Dudaklarının aralanıp Charlotte'nin dudaklarına değdirdiğin de yaptığı şeyin farkında bile değildi sonrasındaysa durmak imkânsız bir hale gelmişti en azından kızdan esaslı bir öpücük koparacağını aklına koymuştu aksi takdir de ikisinin de üstündekileri hızla çıkartmak isteyen aklını başka bir şekilde oyalamasına imkân yoktu. Kızın yumuşak dudaklarını hissettiği an ensesinden çekerek kendine yapıştırdı. Normal de Charlotte'nin saçları, konuşması, sözlerinin kendisinde yarattığı etkiye şaşırıp bir an düşünse de kıza dokunduğunda aklı beyni bulanıyor bu tür yakınlaşmaları ilk defa yaşayan genç bir delikanlı gibi oluyordu. Kızın alt dudağının kendi dudaklarının esaretinden kurtardığın da son kez dilini kızın ağzında gezdirerek nefes nefes kendini biraz geri çekti. Alnını Charlotte'nin alnına yasladığında nefesi kızın yüzünün her yerine değiyordu resmen. 

-Sen yine de duvarlarını yıksan fena olmaz. 

Charlotte yutkunup gözlerini açtığında Joseph'in ellerinin arasındaki yüzünü hafifçe oynatarak iki yana salladı. 

-İnsan kendi inşa ettiği bir şeyi yıkmaz ki. 

Joseph gülümseyerek eline kızın kızıl buklelerinden birini aldı. 

-Sadece benim için bir istisna yapamaz mısın? Söz veriyorum duvarı geçtikten sonra beraber tekrar inşa ederiz eskisinden daha sağlam olur. Zaten o duvardan başkasının geçmesine izin vermeyeceğim.

***
Yazan: Buse Yaralı

Merhaba arkadaşlar hikayeye bu Wattpad hesabımda devam etme kararı aldım güncel olarak gelen bölümler eklenecektir ^.^


Yalnız Beni SevHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin