Pembe ve Devam Eden Fısıltılar

255 29 8
                                    

Güneş ışınları camların üzerini örten ince tülü kolayca aşarak tam gözlerimin içine saplanıyordu. Ya göz kapaklarım inceydi ya da tülümde gerçekten bir sorun vardı. Kaşlarımı çatarak fazlasıyla yumuşak olan yatağımda doğruldum. Bu sırada alışık olmadığım bir şekilde üşüdüğüm için üzerimdeki yorganı da atamamıştım.

Gözlerimi güçlükle araladığımda ilk dikkatimi çeken şey, tam karşımda duran pencereler oldu. Alt kısımları pembe çiçek desenleriyle süslenmiş ince tül, tertemiz camlardan içeri dolan güneş ışınlarına davetiye çıkarıyordu.

Küçük bir odadaydım ve her yerde sinir bozucu pembe renginde eşyalar vardı. Ellerimi gözlerimi ovalamak için yukarı kaldırdığımda, bende de bir anormallik olduğunu fark ederek bocaladım.

"Aman Tanrım!" Ellerim öylesine ufak ve sesim öylesine inceydi ki, neredeyse bir rüyada olduğumu düşünecektim. Normalde rüya görmeyen ben, o an gördüklerimin rüya olması için birçok şey yapabilirdim.

Yorganı bir hışımla üzerimden ittiğimde ince kolumda hafif bir sızlama hissettim, yine de aldırmadım. Bedenim neredeyse beş kat küçülmüştü, ağzım şaşkınlıkla aralandı. Takdir edildiği üzere, bir kiralık katilin şaşırdığı pek fazla an yoktur.

Çelimsiz bacaklar, neredeyse bir torba gibi bol gelen pembe ayıcıklı bir pijama takımı, kafamın her yanından sarkan siyah ince saçlar... Soğuğun beni bu kadar çabuk üşütmesini beklemezdim, bu yüzden yorganı geri üzerime kapattım. Onun da pembe oluşu beklemediğim bir şey değildi.

Neler olduğunu kavrayabilmek için küçük parmaklarımı sırasıyla hareket ettirdim, ardından bacaklarımı yataktan sallandırdım. Tanrım, yere bile basamıyordum! "Trent, sen neyin içine düştün?" Kendi kendime sorduğum soruyu yanlışlıkla yüksek sesle söylemem sonucunda, yüzüm asıldı. Bu ince ses benim olamazdı. Tıpkı... Küçük bir kız çocuğu gibiydim.

Bedenimi zar zor hareket ettiriyordum, öylesine dengesizdi ki pembe dolap kapağına bile çarpmıştım. Sonunda hedefim olan kapıya ulaştığımda, kapı kolunu indirmek bile zor gelmişti. Küçük adımlarla odadan dışarı çıktım.

Ev muhtemelen iki katlıydı çünkü alt kattan iki kişinin konuşma seslerini duyuyordum. Muhtemelen biri uyuyordu, bu yüzden kısık sesle konuşmaya özen gösteriyorlardı. Bu kişinin benim içinde bulunduğum beden olduğunu düşünerek yutkundum. Birkaç tıkırtıyla birlikte bir kadın sesi işittim.

"Claire'a bakması için anneni çağırdın, değil mi?" Birkaç saniye süren sessizliği topukluların tok sesi süsledi. Kalın bir erkek sesi yanıtladı. "Hayır, birkaç gündür rahatsız."

Kadının sesini yeniden duydum. "Öyleyse bir bakıcı ayarladın, öyle değil mi Jeff?" Adamın sessizliğinden kolayca bakıcı ayarlamadığını anlayabiliyordum. Konuştuğundaysa birkaç kelimenin telaffuzunda zorlanmıştı. "Elbette bir bakıcı ayarladım. Bugün kaçta döneceksin, hayatım?"

"Tanrı aşkına, senin aklın nerede? Yarın akşama dek kısa bir seyahate çıkacağımı en az bir haftadır söylüyordum, Jeff." Kadının ses tonu sertleşmiş ve hafifçe yükselmişti. Aşağı inmemde bir sorun görmediğimden merdivenlere doğru adımlamaya başladım. "Ah, doğru. Çıkıyor musun? Claire'ı merak etme, ona bir şeyler ayarlayacağım."

Ayak seslerimi duydukları anda, kadın ayakkabılarından çıkan tak sesleriyle bana doğru ilerledi. "Canım, annen kısa bir süreliğine gidiyor. Gece babayla kalacaksın, senin için sorun olur mu?"

Başımı hafifçe sola çevirerek kadının hemen arkasında dikilen adama baktım. Yüzünü kırıştıracak kadar çok gülümseyerek baş parmağını havaya kaldırdı. Benim tek yaptığımsa ikisinin de suratlarına boş boş bakmaktı. "Pekala, sona görüşürüz tatlım." Kadın uzanarak iki yanağımı da sulu sulu öptüğünde dayanamayarak pembe pijamamın kollarıyla yanaklarımı sildim.

Derin Bir Nefes AlHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin