Jeno çıkardığı parayı uzatırken karşısındaki çocuğa bakmayı akıl etmişti. O anda göz göze geldiler. Jaemin nefesinin kesildiğini düşündü çünkü karşısındaki genç çok derin bakıyordu. Jeno ise hayatında ilk kez böyle hüzünle bakan birisini görmüştü ve ağzından şu kelimeler döküldü:
"Seni çok mu üzdüler pembe?"
Jaemin gelen soru karşısında afalladı, verecek bir cevap bulamamıştı. Nasıl anlamıştı siyah, onun acısını? Öylesine dalmıştı ki, siyahın sesiyle kendine gelmişti.
"Hey, pembe? İyi misin? Daldın gittin."
"Oh kusura bakma, dalmışım. Siparişlerini hazırlayayım." Jaemin alttan üç tepsiyi çıkarıp tezgaha dizdi. Bu sırada Jeno Jaemin'e sorular yağdırıyordu.
"Adın ne? Kaç yaşındasın? Okuyor musun? Evin nerede?"
Jaemin uzun süre sonra ilk kez bu kadar çok soru alıyordu. Arkadan gelecek çizburgerleri beklerken soruları yanıtlamaya karar verdi.
"Yaka kartımda gördüğün gibi adım Na Jaemin. 18 yaşındayım. Okumuyorum. Evim buraya on dakika uzaklıkta, tarif etmem imkansız. Sen?" Jeno gülümsedi, ismini çok beğenmişti.
"Lee Jeno, 18 yaşındayım. İki sokak aşağıdaki lisede okuyorum ve buraya yeni taşındım, çok fazla çevreyi bilmiyorum o yüzden evimi tarif edemem." Jeno hızlı hızlı konuşurken Jaemin siparişleri yerleştirdi.
"Tanıştığıma memnun oldum, siparişlerin hazır ve arkadaşların.. acıkmış gözüküyorlar." Jaemin arkadaki çocukları işaret etti. Jeno göz ucuyla arkasına baktı ve alt dudağını dişledi.
"Beni gebertecekler, ah Tanrım suçum neydi?" Jeno sızlanarak iki tepsiyi aldı, ama üçüncü tepsiyi alamıyordu. Jaemin gülümsedi ama bir yandan içinden Jeno'ya aptal olduğunu düşünüyordu çünkü taş-kağıt-makası kaybetmeseydi şu anda tanışmamış olacaklardı.
Jaemin yardım amacıyla Jeno'nun alamadığı tepsiyi masaya taşıdı. Diğerinin arkadaşları kendi aralarında bir şeye gülüyordu, Jaemin bir an içinde bir hüzün hissetti, buna Portekizce'de saudade deniliyor, yani artık olmayan, kaybolan veya giden birine, bir şeye duyulan sürekli özlem. Jaemin arkadaşlarını özlüyordu ve tabiki annesi ile babasını. Karşılıklı gülen iki kişi eski günlerini hatırlatmıştı ona. Bu sefer daldığı düşüncelerden bileğinden tutulup dışarı çekilerek sıyrılmıştı.
"Jeno-ssi! Napıyorsun?! Vardiyadayım!" Jaemin siyah olana çıkıştı. Müdürü eğer Jaemin'i dışarıda görürse onu kovabilirdi.
"Yine gördüm pembe, gözlerindeki hüznü. Ne seni bu kadar üzen? Kalbinin kırıklığı yüzüne yansıyor." Jaemin ikinci kez şaşırıyordu. Her zaman duygularını gizlediğini düşünürdü, demek ki gizleyemiyormuş.
"Jeno-ssi, bu başka zamanın konusu. Çalışmam gerekiyor." Jaemin arkasını dönmüş gidiyordu ki siyah, pembeyi bileğinden yakaladı.
"Pembe, vardiyan ne zaman bitiyor?"
Jeno'nun pembe demesi Jaemin'in hoşuna gitmişti.
"3 saat sonra bitecek, siyah." Bileğini Jeno'nun elinin arasından çekip çalışma alanına döndü. Jeno şaşırmıştı ama siyah ve pembe olayına bayılmıştı. Kıkırdadı ve arkadaşlarının yanına dönüp keyifle yemeğini yedi. Jeno'nun yemek yediği tüm süre boyunca Jaemin onu izlemişti ve uzun süredir ilk kez sızlamıyordu kalbi.
Jeno ve arkadaşları oradan ayrıldığında Jaemin masayı toplamak için o tarafa yöneldi. Masanın üstündekileri toparladıktan sonra tek kullanımlık mendil ile masayı sildi. Bu sırada koltuktaki mavi bir şey dikkatini çekti. J harfi bulunan bir anahtarlıktı bu. Jeno'nun olmalı diye düşündü ve kaybolmaması için cebine koydu. Bir sonraki gelişinde vermesini kendisine hatırlatmayı unutmadı. Aslında görevi sipariş almaktı ama tüm masaları topladı çünkü uzun süre sonra kendisini mutlu hissediyordu. Siyah ona değişik bir enerji vermişti. Siyah çok yakışıklıydı. Ses tonu da çok güzeldi, kısacası mükemmeldi. Jaemin ise güçsüz ve çirkin olduğunu düşündü. Sesi de hep çatallı çıkardı mesela.
Sıkıcı geçen iş günü bittiğinde önlüğünü üzerinden çıkartıp ellerini yıkamak üzere lavaboya gitti. Ellerini yıkadıktan sonra aynanın karşısına geçti ve kendisine bakmaya başladı. Alnına düşen pembe saçları ona başka bir hava katıyordu ve Jeno ona pembe diye hitap ediyordu, bu gerçekten onun hoşuna gidiyordu. Havanın biraz kararmaya başladığı aklına gelince daha fazla karanlığa kalmamak için hızlı hareketlerle içeri geçti ama kesinlikle orada oturan, pembe saçlarıyla aynı renk tişört giymiş Jeno'yu görmeyi beklemiyordu.
"Jeno-ssi? Ne yapıyorsun burada?" Jaemin soruyu sorduktan hemen sonra aklına anahtarlık geldi. Onu almaya gelmiş olmalı diye düşündü ve Jeno'nun konuşmasına fırsat vermeden ekledi. "Anahtarlığını mı almaya geldin?" Jeno gelen soru karşısında afalladı, sadece pembe ile takılmak istiyordu. Anahtarlık da neyin nesiydi?
"Uh, sadece seninle takılırız belki diye düşünmüştüm, anahtarlık derken?" Jeno kafasını kaşırken konuştu. "Ah bundan bahsediyorum, koltuğa düşürmüşsün." Pembe olan cebine koyduğu anahtarlığı çıkarıp Jeno'ya uzattı.
"A-ah, cebimden düşmüş.. Teşekkür ederim." Anahtarlığı alıp cebine tıkıştırdı. Anlamsız bir sessizlik oluşmuştu. Bir anda Jaemin'in aklına Jeno'nun takılmak istediği geldi bu yüzden sessizliği bozan ilk kişi oldu.
"Jeno, tabii ki takılabiliriz ama gece karanlıkta eve dönemiyorum, bazı sorunlardan dolayı." Siyah olan biraz şaşırdı ama Jaemin ile akşamları dışında takılabileceği bir zaman yoktu. "Evine bırakabilirim, istersen tabi. Hem bana kendinden bahsedersin, huh?" Jaemin daha parlak bir fikir ile karşılık verdi.
"Evime gelmeye ne dersin?" Soru soran gözlerini Jeno'ya odaklamıştı. Jeno ise bunun Jaemin'in ailesini rahatsız hissettireceğini düşünmüştü.
"Ailen için sorun olmaz mı?" Jeno sorusunu yönelttiği an pişman oldu çünkü Jaemin'in gözlerine inen perdeyi görmemek imkansızdı ve onun sessizliğinden ötürü de sorunun yanlışlığını anlayabiliyordu.
"Sanırım yanlış bir şey söyledim, özür dilerim Jaemin-ssi."
"Ailemi kaybettim, Jeno. Sorun değil, tamamen benden kaynaklanıyor." Jaemin sesinin hüzünlü çıkmaması için uğraştı çünkü gerçekten siyahın suçu yoktu.
"Haydi Jeno sana evimi göstermek istiyorum." Jaemin'in içindeki hüznün yerini heyecan almıştı çünkü uzun süre sonra ilk kez birisi evine geliyordu.
Jeno Jaemin için berbat hissetmiş ve her zaman yaptığı gibi pot kırdığı için aptallığına kızmıştı ama sonraki tatlı heyecanını görünce hemen geçmişti. Gözlerini kaybettirecek şekilde gülümsedi ve konuştu.
"Haydi gidelim pembe." Jaemin herkesi kıskandıracak şekilde gülümsedi ve Jeno'nun elinden tutup onu sokağa sürükledi. Midesinde kelebeklerin uçtuğunu hissediyordu. Jeno'yla eve gidene kadar sohbet ettiler, Jaemin ona küçüklüğünü anlattı, Jeno dinledi. Jeno hayatından bahsetti, Jaemin dinledi ve tüm bu sürede el ele tutuşuyorlardı. Bomboş ve karanlık sokakta kahkaha sesleri birbirine karışıyordu ve Jaemin ilk kez karanlıktan korkmuyordu. İkisini arkadan gören birisi onları sevgili sanabilirdi ama şu anlık onlar sadece siyah ve pembeydi.
Merhaba! Bu fici yazmayı gerçekten çok seviyorum, umarım siz de okumayı seviyorsunuzdur. Lütfen yorumlarınızı esirgemeyin. Sizi seviyorum.♡